Beyniniz Hakkında 10 İlginç Bilgi
1. Beyniniz, buzdolabınızın ampulünden daha az enerji tüketir
Beyin 12 watt gücünde enerji kullanır ki büyük boy iki muzdan elde
edilecek enerjiye eşittir. Vücut ağırlığının sadece %3’ünü oluşturmasına
karşın beyin bütün enerjisinin yüzde17’sini tüketir. Bu enerjinin büyük
kısmı ise beynin bakım ve destek faaliyetlerine gider. Dikkatli ve
yoğun düşünme esnasında harcadığınız enerji o kadar küçüktür ki fark
edilmez bile.
2. Sık yaşanan jet-lag hafızaya zarar verebilir
Jet-lag sadece sinir bozucu olmakla kalmaz, eğer sık aralıklarla
tekrarlanırsa beyin sağlığınıza zararlıdır. Sıklıkla kıtalararası uçuş
yapan insanlar beyin hasarı veya hafıza zayıflığı yaşayabilirler.
Muhtemelen bunun sebebi jet-lag sırasında çok fazla stres hormonu
salgılanması ve bu hormonların beyin lobuna ve hafızaya zarar
vermesidir.
Vardiya usulü çalışan insanlarda da benzer bir risk söz konusu olabilir.
Çalışma saatlerinde sıklıkla meydana gelen değişiklikler, tıpkı sık
yapılan uçak yolculukları gibi, strese neden olmakta bu da vücut ve
beyin üzerinde hasar yaratmaktadır.
3. Gürültülü bir odada niçin telefon konuşması yapmak zordur?
Gürültülü yerlerde cep telefonuyla konuşmak zordur. Cep telefonunuz
içinde bulunduğunuz odanın sesleriyle hattın diğer ucundan gelen sesleri
karıştırmak suretiyle beyninizin işini zorlaştırmaktadır. Bu durumda
beyniniz telefondaki arkadaşınızın sesiyle odadaki diğer sesleri ayırt
etmekte zorlanmaktadır. Telefonunuzun mikrofonunu elinizle kapattığınız
anda aslında içinde bulunduğunuz odadaki seslerin telefona girmesine
engel olduğunuz için ses karışımına engel olmakta ve beyninizin işini
kolaylaştırmaktasınız.
4. Video oyunları, aynı anda birden fazla işi yapabilmenize yardımcı olabilir
Dikkatinizi aynı anda birden fazla şeye yöneltebilme yeteneği pratik
yaparak artırılabilmektedir. Bu konuda yapabileceğiniz pratik ise, pek
çok hedefe ateş etmek zorunda kaldığınız bir video oyunu olabilir. Bu
tür oyunlar dikkatinizi ekrandaki her alana yaymanızı gerektireceği için
olayları çabuk kavrama ve çabuk reaksiyon verme konusunda egzersiz
yerine geçebilir. Tetris oynamak aynı etkiyi yapmaz çünkü tetris
oynarken birden fazla noktaya aynı anda dikkatini yöneltmek yerine
sadece bir tek parçaya odaklanmış oluyorsunuz. Ama bu şekilde bir
düşünce tarzıyla çocuklara iyi bir örnek olmadığınızı da bilmelisiniz.
5. Beynin bir şaka merkezi vardır
Mizah denen şeyi tanımlamak zordur ama onu gördüğümüzde hemen tanırız.
Mizahın tarifini yapmaya çalışan bir teoriye göre, mizah kendi içinde
bir sürpriz unsuru içermelidir –bir sonraki cümlede ne olacağını
bildiğimizi sandığımız halde esprinin kendisi bizi başka bir noktaya
götürmelidir- sonra da vardığımız bu yeni noktayı önceden tahmin
ettiğimiz noktayla karşılaştırarak yeni bir perspektif elde ederiz.
Mizahın beynimizde algılanma şekli aşağı yukarı böyledir.
Fıkra anlatmanın ya da espri yapmanın bulmaca çözmekten farkı ise,
günlük yaşamda her gün rastlamayacağımız türden ama kendi içinde tutarlı
bir hikâyenin bulunmasıdır. Beyinlerinin ön lobu (bilhassa sağ lobu)
hasar görmüş bazı hastalar, yapılan esprileri anlayamamaktadır. Genelde
bunun nedeni, fıkra ya da espriye konu olan imajları yeni bir
perspektifle değerlendirme aşamasında beynin normal fonksiyonlarını
yerine getirememesidir. Bu türden insanlar, anlatılan bir fıkradaki
hikâyeyi takip edebilir ama fıkranın sonunu nasıl bağlarsanız bağlayın
asla komik bulmazlar.
6. O şarkıyı bir türü hatırlayamıyorsanız sebebi var
Bazen bir şarkı veya şarkının bir bölümü aklınıza takılır kalır, bir
türlü hangi şarkı olduğunu hatırlayamazsınız. Çok sinir bozucudur
gerçekten. Ama beynin ‘sıralı hatırlama’ ilkesi, hafızamızın işleyişi
açısından özel ve kullanışlı bir göreve sahiptir. Her şeyi olay akışının
sırası içinde hatırlamamız gerekir. Herhangi bir kâğıda adınızı
yazarken, sabahları çay demlerken veya akşam evinize dönerken hangi
sokaklardan ve kapılardan geçeceğinize karar verirken bile beyniniz bu
kurala göre çalışmaktadır.
Bu ‘sıralı hatırlama’ fonksiyonu sayesinde günlük işlerimizi
sürdürebiliyoruz. Bir şarkının veya bir film repliğinin sadece bir
parçasını düşündüğünüzde, beyniniz –anılarınızın arasında- bu bilgi
parçacığını eşleştireceği bir olay dizini aramaktadır. Büyük ihtimalle
beyniniz en sonunda bu parçacığı bulacak ve siz aklınıza takılan o
şarkıyı hatırlayacaksınız. Ama eğer ‘aklınıza takılıp kalmış olması’
sizi rahatsız ediyorsa ve o anlık takıntıdan kurtulmak istiyorsanız,
beyninize uğraşması için başka bir ‘sıra’ verin. Söz gelişi başka bir
şarkıyı düşünün veya söylemeye çalışın. Muhtemelen beyniniz ‘dağınık
hafıza kalabalığı’ içinde sizin yönlendirmenizle biraz daha kısa sürede
sonuca ulaşacaktır. Umarız bu yöntemi denerken başka bir can sıkıcı
şarkıya takılıp kalmazsınız.
7. Güneş ışığı hapşırmanıza neden olur
Parlak güneş ışığına bakan pek çok kişi hapşırır. Niçin böyle bir
refleks vardır ve nasıl çalışır? Hapşırmanın temel fonksiyonu bellidir:
sizin nefes yollarınızı rahatsız eden madde veya parçacıkların dışarı
atılması. Hapşırmayı kontrol eden merkez beynin lateral medulla denilen
bölgesindedir. Bu bölgenin hasar görmesi halinde hapşırabilme
yeteneğimizi kaybederiz. Hapşırma genellikle ‘rahatsız edici’ bir
unsurun uyarısıyla tetiklenir. Bu uyarının beyinde ulaşacağı nokta
‘lateral medulla’dır. Bu bilgi beyne burnumuzdaki çeşitli sinirler
vasıtasıyla iletilir. Bu sinirlerden biri de trigeminal sinirdir ve çok
yoğun çalışan bir trafiğe aracılık etmektedir. Normalde parlak güneş
ışığının yalnızca göz bebeklerinin küçülmesini tetiklemesi gerekirken
burun kaşındırıcı impulsları ileten komşu bölgelerdeki nöronlar da aynı
şekilde etkilenebilmekte. Gözbebeklerinin küçültülmesi sinyali bu
nedenle bazen hapşırmaya neden oluyor.
8. Kendinizi gıdıklayamazsınız
Gıdıklanma konusunda duyarlı hastaları muayene ederken doktorlar
hastanın elini kendi elleri üzerine yerleştirerek gıdıklanma hissine
engel olurlar. Bu nasıl olmaktadır? Çünkü gıdıklanmaya ne kadar duyarlı
olursanız olun, kendinizi gıdıklayamazsınız. Bunun nedeni beynimizin
etrafımızda olan bitenleri takip ederken pek çok hissimiz arasında en
önemli olanları hissetmeye programlanmış olmasıdır. Mesela oturduğunuz
sandalyeyi veya ayağımıza giydiğimiz çorabı –özellikle onları
düşünmediğimiz sürece- hissetmeyiz ama omzumuza dokunan bir el hemen
bizi irkiltecektir. Beynin bu ‘hisleri ayırt etme’ fonksiyonunu
sürdürebilmesi için bizim temasımızı başkalarının temasından ayırt
etmeye yarayan bir sinyal üretmesi gerekmektedir. Bu fonksiyonu
gerçekleştiren ise beyinciktir. Yaklaşık 110 gram ağırlığındaki bu
organ, kendi eylemlerimizin yaratacağı hisleri tayin eden yerdir.
Beklenen veya beklenmeyen reaksiyonları ayırt etme işi beyinciğe aittir.
Beyincikten gelen sinyallere göre, beyin bu hissin önemli olup
olmadığına karar verir. Gıdıklanma hissi abartılmış bir refleks olmakla
birlikte, eğer size dokunan gene size ait bir organsa, beyin bu
gıdıklanmanıza değil, dokunduğunuz organdan (mesela elinizden) gelen
hislere öncelik verecektir.
9.Esnemek beyni uyandırır.
Esneme aktivitesini uyku hali veya sıkılmış olmakla ilişkilendirmemize
rağmen esnemenin fonksiyonu uyandırmaktır. Esneme, daha fazla miktarda
havanın ciğerlerimize dolmasına neden olacak şekilde kas gruplarını
çalıştırır ve kanımızdaki oksijen oranını hızla yükselterek bizi
uyandırır. Memeli hayvanlar ve kuşlarda da esneme vardır. 12 haftalık
olmuş fetuslarda esneme olduğu gözlenmiştir. Esnemenin, vücut tarafından
tam uyanıklığa erişmek amacıyla başlatılan bir hareket olduğunu
düşünün. Ve esnemek bulaşıcıdır. Odada bir kişi esnerse diğerleri de
esnemeye başlar. Bunun nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, topluluk
içinde birisi ‘uyanıklığa ihtiyaç duymuşsa’ herkesin ‘uyanık olması’
gerektiği şeklinde toplumsal bir içgüdüden kaynaklanıyor olabilir.
Köpeklerin esnemesi, stresli bir durumda ‘rahatlatıcı’ etki
yaratmaktadır. Köpekler esneyerek etrafındakileri ‘sakinleştir’.
Huzursuzluk eden köpeğinizin karşısında esneyerek onu
sakinleştirebilirsiniz.
10. İrtifa arttıkça beyin garip resimler görür
Buna benzer olgulara dağcılarda da rastlanır ki bunların pek çoğunun
mistik kişiler olmadığını biliyoruz. Bunun nedeni genelde yerden
yükseldikçe havadaki oksijen oranının düşmesi ve beyne daha az oksijen
gitmesidir. 2 bin 400 metre yükseklik bu durumda bir sınır değer olarak
kabul edilmektedir. Bu yükseklikten daha yukarı tırmanan dağcılar
görünmeyen bir takım varlıkları hissettiklerini, kimisi ise yanlarındaki
arkadaşlarının vücudundan ışık yayıldığını ve bazen sebepsiz yere
korkuya kapıldıklarını bildirmişlerdir. Oksijen seviyesindeki düşmenin,
beynin görsel ve duygusal sinyalleri kontrol eden bölümlerinde yavaşlama
veya bozulmaya neden olduğu düşünülmektedir.
Bu bilgileri bir yere not etmenizde fayda var. Çok akıllı olduğunu iddia
eden bir arkadaşınızı kızdırmak istediğinizde ona ‘beynini ne kadar
tanıdığını’ sormak isteyebilirsiniz belki.
Düzenleyen halil.316 - 08-02-2011 Saat 13:51