TÜRKÇENİN DÜNYA DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ |
Yanıt Yaz |
Yazar | ||
Hawk
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 07-03-2006 Konum: Turkiye Status: Aktif DeÄŸil Points: 1700 |
Mesaj Seçenekleri
Yanıt Yaz
Alıntı Hawk
Bu mesaj kurallara aykırıysa buradan yöneticileri bilgilendirebilirsiniz.
Gönderim Zamanı: 02-11-2006 Saat 21:59 |
|
TÜRK DİLİNİN TARİHİ HAKKINDA KISA BİLGİ: TÜRK DILININ BES BIN YILI Son 1600 yil içinde diger Türk devletlerinin Avrasya’da, Orta Asya’da, Hindistan’da, Iran’da ve Anadolu’da büyük güçler halinde, önceden hazirliksiz olarak ortaya çikislarinda da tarihi bir anormallik göze çarpar. Tarihçilerin göçebe (nomad) teorisine göre bütün Türk devletleri ve imparatorluklari daima ‘geçici’ kuruluslardi. Türkler memleketlerinde daima ‘yabanci’ idiler. Orta Asya’ya ancak 8. yüzyildan sonra Anadolu’ya da 900 yil önce, 1071 Malazgirt Savasi’ndan sonra gelmislerdir. Diger bütün milletler antik çaglardan beri bugünkü cografyalarinda yasamitlardir. Bilinen tarihi çaglarda, Avrupa’da Almanlar, Anglo-saksonlar, Vikingler, Galyalilar, Latinler, Ispanyollar, Slavlar, Yunanlilar; Asya’da Hintliler ve Çinliler; Orta Dogu’da Farslar, Gürcüler, Araplar, Ibraniler, Misirlilar hep kendi cografyalari içinde veya yakininda yasamislardir. Sadece Türkler bu kuralin disinda kalmislar, yalniz onlar bu hususta bir ‘anomali’ göstermislerdir.
Arpoxa(is) veya Ar-poxa < Türkçe Er-bahsi “er-hoca”.
Yukarida incelenen kelimeler disinda kalan, Karadeniz’in sahil bölgeleri ile ilgili bazi eski kavim ve sahis adlari ve cografya isimleri asagidaki lügatçede ayrica analiz edilmistir. Bu kisa çalisma, bu uzun sahil seridinde yasayan eski topluluklarin çogunun Türkçe-konusan halklar oldugunu göstermektedir.
|
||
Hawk
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 07-03-2006 Konum: Turkiye Status: Aktif DeÄŸil Points: 1700 |
Mesaj Seçenekleri
Yanıt Yaz
Alıntı Hawk
Bu mesaj kurallara aykırıysa buradan yöneticileri bilgilendirebilirsiniz.
|
|
TÜRKÇENİN DÜNYA DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ Türkçe, dünya dilleri arasında yapı yönüyle sondan eklemeli diller grubunda; köken bakımından da Ural – Altay dil grubunun Altay dilleri ailesinde yer almaktadır. Ural – Altay dilleri, diğer dil aileleri gibi sağlam bir aile oluşturmazlar. Bu gruptaki diller arasındaki yakınlık, köken akrabalığından ziyade yapı yönüyle benzerlik şeklinde ortaya çıktığı için sınıflandırmanın dil ailesi yerine dil grubu olarak yapılması görüşü benimsenmektedir. Ural grubu dilleri konusunda derinlemesine yapılan araştırmalar, bu gruptaki dillerin akrabalığını kesinleştirmektedir. Doerfer, Nemeth, Bang, Clauson gibi bilginler, Altay dil ailesine giren dillerin köken akrabalığından ziyade kültür akrabalığı üzerinde dururken Menges, Poppe, Räsänen ve Ramstedt gibi bilginler araştırmalarına dayanarak bu diller arasındaki köken akrabalığını ispatlanmış sayarlar. Son yıllarda Altaiystik başlı başına bir araştırma alanı olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Ural – Altay dilleri teorisi ve Altay dilleri teorisi hakkındaki araştırmalar geliştikçe bu konuda daha detaylı ve tutarlı bilgilere ulaşılacaktır. Altay dil ailesinin ortak özellikleri şöyle özetlenebilir: 1. Bu gruptaki dillerin hepsi yapı yönüyle eklemeli dildir. 2. Ön ekler (artikeller) yoktur. 3. Kelime türetme ve çekim son eklerle yapılırken köklerde değişme olmaz. Eklerdeki zenginlik ve çeşitlilik dikkat çekicidir. 4. Söz diziminde yardımcı unsurlar (tamlayanlar, belirtenler) önce, asıl unsurlar (tamlananlar, belirtilenler) sonra gelir: insanlık hâli, sözün doğrusu. Mustafa, türkü söylerken kendinden geçiyordu. Sıfatlar isimlerden önce kullanılır. yeşil ördek, anlayışlı öğrenci, kahraman ordu. Sayı bildiren kelimelerden sonra çokluk eki kullanılmaz:, beş kardeş, üç kafadar, bin konut. Cümleler, cümleyi oluşturan unsurların ilgisi bakımından, gelişmekte olan düşüncelerin akla geliş sırasına göre değil, tamamlanmış bir düşüncenin düzenli bir hiyerarşisi şeklinde kurulur. 5. Bu dillerde gramatik cinsiyet yoktur. Bu sebeple cümlelerde cinsiyet farkından kaynaklanan değişiklik yapılmaz: Müdür – müdire, memur – memure, Halit – Halide; he – she gibi. 6. Soru eki vardır. 7. Aynı şekilden kaynaklandığı saptanan ortak ekler vardır. Türkçe ile Moğolca arasında bu ortaklık daha belirgindir. 8. Altay dilleri ses özeliklerine göre karşılaştırıldığı zaman birtakım ortaklıklar görülmektedir. Bunlardan en belirgin olanı, ünlü uyumudur. Kelime başında l, r ve ñ ünsüzlerinin bulunmaması diğer bir ortaklıktır. Türkçe Çağdaş Ve Güçlü Bir Dildir ! Almanya'da resmi dil Almanca'dan sonra halkın konuştuğu en büyük anadil Türkçe'dir. Sayıları iki milyon yediyüz çerçevesinde olduğu sanılan bu Türkçe dilli halk grubu ne yazık ki kendi gücü oranında temsil edilememekte ve Türkçe hak ettiği yeri alamamaktadır. Bugün dünya genelinde 300 milyon kadar insanın konuştuğu köklü ve büyük bir dil olan Türkçe altı ülkede resmi dil konumundadır. TÜRKÇE'NİN ANADİL OLARAK DÜNYADAKİ YERİ AMAÇ Sovyetler Birliği'nde, Ağustos 1991'deki başarısız darbe girişimini izleyen aylarda, bu devleti oluşturancumhuriyetler sırayla bağımsızlıklarını elde edince gözlerimiz öncelikle Kafkasya ve Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetleri'ne çevrildi. Çünkü, artık bu ülkelerle siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda ilişki kurarken söz konusu olan sınırlamalar büyük ölçüde ortadan kalkmıştı. Bu nedenledir ki, bazı genel pürüzler nedeniyle doğan gecikmeler hesaba katılmazsa, artık düzenli olarak Türk Cumhuriyetleri'nin Devlet Başkanları, Başbakanları ve hükümet temsilcileri biraraya geliyor ve çeşitli alanlarda işbirliği olanakları yaratmaya çalışıyor, en azından ilişkileri geliştiriyorlar. Buna ek olarak da düzenli aralıklarla dil kongreleri düzenlenmeye başlanmış bulunmaktadır. Bu kongrelerde ana amaç, öncelikle bir ortak alfebenin en kısa zamanda oluşturulması, Türkçenin bütün lehçelerini kapsayan geniş bir Türkçe sözlüğün hazırlanması, ortak bir dil oluşturulması için gerekli altyapı koşullarının incelenmesi ve bunların oluşturulması olarak özetlenebilir. Bu yazıda, Türkçenin çeşitli lehçe ve şiveleri ile bunları "anadil" olarak konuşan Türk devletleri, özerk cumhuriyetleri ve toplulukları konu edilecek, ayrıca bu lehçe ve şivelerin yaklaşık kaç kişi tarafından konuşulduğuna, bu toplulukların ağırlıklı olarak nerelerde yaşadıklarına yer verilecektir. TÜRKÇENİN LEHÇELERİ VE YAYILDIKLARI COĞRAFYA Burada, (biri dışında) tüm Türk topluluklarının kendi dillerini yani Türkçenin lehçelerini ve şivelerini anadil olarak konuştukları kabulu kesinlikle yanlış olmayacaktır. İkinci dil olarak ise, geçmişte veya günümüzde de bağımlı bulundukları devletlerin resmi dilini konuşmaktadırlar. Bunlar içinden en önemlileri Rusça, Çince, Farsça, Bulgarca ve Ukraynaca'dır. Kuşkusuz bu dillere ayrıca Arapça, Yunanca ile 1960'dan sonra Türklerin işçi olarak yabancı ülkere göçü sonucu öğrendikleri diller olan Almanca, Hollandaca Fransızca ve İngilizce de eklenebilir. Anadolu Türkçesi: Anadolu Türkçesi, Türk dilleri içinde Oğuz dilleri grubunda yer alır. Toplam nüfusları 60 milyona yaklaşan ve Anadolu, Trakya, Kuzey Kıbrıs'ta (Kıbrıs'taki Türk nüfusu yaklaşık 140 bindir) yaşayan Anadolu Türkleri tarafından konuşulan bu dil, Türk lehçeleri arasında en büyük grubu oluşturur. Ayrıca bu lehçe, şu Türk azınlıklarının da ana dilini oluşturmaktadır: Türk Azınlıklar Nüfus Bulgaristan Türk azınlığı 750.000 Batı Trakya Türkleri (Yunanistan) 140.000 Makedonya Türk azınlığı 66.000 Irak Türkmenleri 300.000 Başta Almanya (1.920.000) olmak üzere Hollanda (250.000), Fransa (240.000), Belçika (85.000), ingiltere (65.000) ve Danimarka'ya (37.000) 1960'lı yılların başından itibaren göç etmiş Türkler 2.600.000 Azeri Türkçesi: Anadolu Türkçesine yakınlığı ile bilinen Azeri Türkçesi de Oğuz dil grubundadır. "Azeri Türkleri"nin toplam nüfusu yaklaşık 23 milyon kadardır ve Azerilerin ancak 6,5 milyon kadarı Azerbaycan Cumhuriyeti'nde yaşarken yaklaşık 16 milyon Azeri, İran İslam Cumhuriyeti'nin kuzeyinde (Güney Azerbaycan), 330 bini Gürcistan'da ve 110 bini Ermenistan'da yaşamaktadır. Özbek Türkçe'si: Dilleri Karluk grubunda yer alan "Özbek Türkleri"nin büyük çoğunluğu Özbekistan Cumhuriyeti'nde (16,2 milyon) yaşamaktadır. Başta Tacikistan (1,5 milyon) olmak üzere Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Afganistan'da yaklaşık 3 milyon Özbek bulunmaktadır. Kazak Türkçe'si: Kazakça, Türk dillerinin Kıpçak grubunda yer alır. "Kazak Türkleri"nin büyük bölümü Kazakistan'da yaşarken, komşu cumhuriyetlerde de (özellikle Türkmenisten, Moğolistan) Kazak azınlıklara rastlanır ve toplam nüfusları 9 milyonu aşar. Kırgız Türkçesi: Kırgız dili, Kırgız-Kıpçak grubunda yer alır ve bu dili konuşan Kıgızların sayısı, diğer komşu cumhuriyetlerde yaşayanlarla birlikte 4 milyonu bulur. Türkmence: Türkmenistan Cumhuriyeti'nde bugün 3 milyon, diğer bölgelerde de (İran, Irak, Afganistan) yine yaklaşık 3 milyon Türkmen yaşamaktadır. Dilleri Oğuz grubunda yer alır ve Anadolu Türkçesine çok yakın nitelikler taşır. Tatarca: "Tatar Türkleri"nin 2 milyonu Rusya Devleti'nin içinde (Moskova'nın yaklaşık 750 km güneydoğusunda) Tataristan Özerk Cumhuriyeti'nde (Kazan Tatarları) yaşarken, 1,1 milyon Tatar yine Rusya içindeki Başkurdistan Özerk Cumhuriyeti'nde, 350 bini Kazakistan'da ve 300 bini ise Kırım Yarımadası'nda (Kırım Tatarları) yerleşmiştir. Dilleri Kıpçak grubundandır. Başkurt Türkçesi: Günümüzde Başkurdistan Özerk Cumhuriyeti'nde (Moskava'nın yaklaşık 1.250 km Güneydoğusu'nda 1milyon, diğer bölgelerde ise 1,6 milyon Başkurt Türkü yaşamaktadır. Dilleri Kıpçak grubunda yer alır. Karakalpak Türkçesi: Dilleri Kıpçak grubunda yer alan Karakalpak Türkleri,Özbekistan'da (Aral Gölü'nün güneyinde) Karakalpak Özerk Cmmhuriyeti'inde yaşarlar; nüfusları 500 bin civarındadır. Çuvaş Türkçesi: Çuvaşistan Özerk Cumhuriyeti'nde (Moskova'nın yaklaşık 600 km güneydoğusunda, Tataristan Özerk Cumhuriyeti'nin kuzeybatısında) 950 bin civarında Çuvaş Türkü yaşamaktadır. Sors Türkçesi: Kültür ve dil yönüyle Hakas ve "Altay Türkleri"ne çok yakın olan Sors Türkleri Rusya'nın Kemerowo bölgesinde (Alma-Ata'nın yaklaşık 1.750 km kuzeydoğusunda) yaşarlar; sayıları 17.000 dolayındadır. Altay Türkçesi: Altay (Oyrat) dili Kırgız-Kıpçak grubunda yer alır. Bu dili konuşan 60 bin Altay Türkü Altay Özerk Cumhuriyeti'nde (Rusya Cumhuriyeti'nde Kemerowo'nın güneyinde, Moğolistan sınırında) yaşarken 70 bini ise diğer bölgelere yerleşmiştir. Uygur Türkçesi: Türklerin ilk yazılı eserlerinde kullanılan Uygurca,Karluk dil grubunda yer alır. Bu lehçeyi konuşan yaklaşık 16 milyon Uygur Türkü (bazı kaynaklara göre 20-23 milyon) günümüzde Batı Çin'de (Doğu Türkistan'da), çok azı ise Rusya'da yaşamaktadır. Gagavuz (Gökoğuz) Türkçesi: Dilleri Oğuz dil grubunda yer alan dolayısıyla Anadolu Türkçesine çok yakın olan Gagavuz Türkleri Moldavya'nın güneyinde 1991 yılında kurulan Gagavuz Özerk Cumhuriyeti'nde yaşamaktadırlar; nüfusları yaklaşık 160 bindir. Ayrıca Balkanlar'da ve Rusya'nın çeşitli bölgelerinde dağılmış küçük topluluklara da rastlanır. Stavropol Türkçesi: Türkmence ve Nogay diline çok yakın olan bu dil, bölgeye göç etmiş Türkmenler tarafından konuşulmaktadır. Kumuk Türkçesi: Kumuk Türkçesi Kıpçak grubundan olmakla birlikte Anadolu, Azeri ve Karaçay dillerine yakınlık da gösterir. Toplam nüfusları 300 bin kadar olan "Kumuk Türkleri"nin yaklaşık 250 bini Dağıstan bölgesinde (Kuzeydoğu Kafkasya'da) yaşamaktadır. Karaçay Türkçesi: Karaçay dili Kıpçak grubundan olup, Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyeti'nde (Gürcistan'ın 200 km kuzeyinde) yaşamakta olan yaklaşık 160 bin Karaçaylı tarafından konuşulmaktadır. Balkar (Malkar) Türkçesi: Dilleri hemen hemen Karaçay Türkçesi ile aynı olan Balkar Türkleri Gürcistan'nın kuzeyinde, bu ülkeye komşu olan Balkar Özerk Cumhuriyeti'nde yaşamaktadır; sayıları 85 bin civarındadır. Karaim Türkçesi: Kıpçak dil grubuna ait Karaim dili bugün çok az Karaim Türkü tarafından konuşulmaktadır. Bunlar, Ukrayna'nın batısı, Litvanya ve Polanya'da yaşamaktadır. Hakas Türkçesi: Hakas Türkçesi Kırgız dil grubuna çok yakın olup,Hakas Özerk Cumhuriyeti'nde yaşayan yaklaşık 80 bin Hakas Türkü tarafından konuşulmaktadır. Nogay Türkçesi: Nogay Türkleri, Stavropol ve Dağıstan Bölgesi,Çeçen-İnguş Cumhuriyeti ve de Karaçay-Çerkes bölgesinde dağınık olarak yaşamaktadırlar. Dilleri Kıpçak grubunda yer alan "Nogaylar"ın sayısı 75 bin dolayındadır. Tuva Türkçesi: Yaklaşık sayıları 220 bin tahmin edilen "Tuva Türkleri"nin 200 bini Tannu-Tuva Halk Cumhuriyeti'nde (Moğolistan'nın kuzey sınırına komşu bölgede) yaşamaktadır. Yakut (Saka) Türkçesi: Moğolcanın etkisi ile hayli değişikliğe uğrayan Yakut dili, tahmini sayıları 400 bin olan ve büyük çoğunluğu Yakut Özerk Cumhuriyeti'nde (Çin sınırına 1.250 km uzaklıktaki Doğu Sibirya'da) yaşayan Yakut Türkü tarafından konuşulmaktadır. Kaskay Türkçesi: Anadolu ve Azeri Türkçesine çok yakın bir Türkçe ile konuşan Kaskay Türkleri, Hasme Türkleri ile birlikte Iran'ın güneyinde yaşarlar; sayıları 700 bin dolayındadır. Ahıska (Mesketi, Meşet) Türkçesi: Dilleri Oğuz grubunda yer alan Ahıska Türkleri günümüzde dağınık olarak Özbekistan, Kırgızistan,Azerbaycan ve Türkiye'de yaşamaktadırlar. Sayıları 200 bin civarındadır. SONUÇ VI. Yüzyılın ikinci yarısından sonra kuzeye, güneye ve önemli ölçüde de batı yönüne göçe başlayan Türk kavimleri, XV. Yüzyılın ortalarında bugünkü Bulgaristan sınırına ulaştılar. 1960'lı yılların başında Orta Avrupa'ya yönelen işçi göçünü, bu göçün devamı olarak nitelendiren bazı yazarlar da görüyoruz. Bu göçler sırasında sahip olunan özgün kültür, etkilenişim içinde bulunan diğer kültürlerle zenginleşmiş, ancak anadil olarak konuşulan Türkçe korunmuş ve böylelikle | ||
Hawk
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 07-03-2006 Konum: Turkiye Status: Aktif DeÄŸil Points: 1700 |
Mesaj Seçenekleri
Yanıt Yaz
Alıntı Hawk
Bu mesaj kurallara aykırıysa buradan yöneticileri bilgilendirebilirsiniz.
|
|
TARİHTEN GELECEGE TÜRK DİLİ
Türk dilinin en eski izleri Sümer kaynaklarindaki Türkçe sözlerdir. M.Ö. 3100-M.Ö. 1800 yillari arasina ait Sümerce metinlerde 300den fazla Türkçe söz yer almaktadir. Sümerceyle Türkçedeki ortak sözler ya ortak kökenden gelmektedir ya da alis veris sonucu ortaya çikmistir. Hangi ihtimal dogru olursa olsun Türkçenin ilk verileri M.Ö. 2000-3000 arasina çikmakta, yani bundan 4-5000 yil geriye gitmektedir. Ortak sözler Türklerle Sümerlerin komsu olduklarini da gösterir. Türklerin hiç olmazsa bir bölümü M.Ö. 2000-3000 yillari arasinda, belki de daha önce Ön Asyada yasamis olmalidir.
M.Ö. 7.-3. yüzyillar arasinda Karadenizle Hazarin kuzeyinde ve Kuzeydogusunda yasayan Sakalarin önemli bir bölügü ve yöneticileri de büyük ihtimalle Türktü. M.Ö. 6. yüzyilda yasamis olan Sakalarin kadin hükümdarinin adi Yunan kaynaklarinda Tomiris olarak geçer. Bu kelime Türkçe Temir (demir) olsa gerektir. Dîvânü Lûgatit-Türkte anlatildigina göre Iskenderin Türkistan seferi sirasinda (M.Ö. 330lar) Türklerin bir kismi, hükümdarlari Su yönetiminde Hocent civarinda, yani Seyhunun yukari havzalarinda idiler. Iskenderin gelisiyle Su ve idaresindeki Türkler Altaylara çekildiler; Oguzlar ise Hocent civarinda kaldilar. Çin kaynaklarindaki ilk bilgilere göre Türkler Çinin kuzeyindeki bozkirlarda yasiyorlardi. M.Ö. 220lerde ortaya çikan Tuman (Teoman) Yabgu ve M.Ö. 209da hükümdar olan oglu Motun (Mete) Yabgu, Hunlarin büyük hükümdarlari idiler ve merkezleri bugünkü Mogolistanda bulunan Orhun vadisinde idi. Hunlardan sonra da Topalar, Avarlar, Göktürkler, Uygurlar dönemlerinde, M.S. 840a kadar Türklerin merkezi Orhun vadisinde olmustur. M.Ö. 220 - M.S. 840 arasindaki 1000 küsur yillik dönemde Türkler kudretli zamanlarinda Okyanus kiyilarindan Hazara, hatta bazen Karadenizin kuzeyine kadar uzanan topraklara hükmediyorlardi. Türklerden bir bölügü M.S. 370lerde Idili geçmis ve Kafkaslarla Karadenizin kuzeyine ulasmisti. Bati Hunlari, Bulgarlar, Avarlar, Peçenekler ve Kipçaklar 370ten baslayarak yüzyillar boyunca Dogu Avrupa ve Balkanlari yönetimleri altinda bulundurmuslardir. Asya ve Avrupa Hunlarina ait herhangi bir Türkçe metin elimizde bulunmamaktadir. Ancak Çin ve Bizans kaynaklarina geçen bazi özel adlar ve kelimeler onlara ait Türkçe veriler olarak kabul edilmektedir. Çin kaynaklarinda geçen tehri, kut, yabgu, ordu, temir gibi sözlerin Çincelesmis biçimleri, milât yillarina ait Türkçe verilerdir. Attilânin babasinin adi olan Muncuk (Boncuk) ve ogullarinin adlari Dehizik, Irnek, Ilek Türkçeyle açiklanabilmektedir. 6.-9. yüzyillardaki Tuna Bulgarlarindan yil ve ay adlari ile birkaç kelimelik bazi küçük metinler kalmistir. Yillar hayvan adlariyla adlandirildigi için yil adlari ayni zamanda çesitli hayvanlarin adlarini gösteriyordu. Aylar sira sayilariyla ifade edildigi için Bulgar Türkçesindeki sayilarin adlarini da böylece ögrenmis oluyorduk. Mogolistanda bulunmus olan 6 satirlik Çoyr yaziti tarihi bilinen en eski metindir. Ilteris Kagana katilan bir askeri anlatan metin 687-692 arasinda yazilmis olmalidir. Orhun anitlari olarak bilinen Isbara Tamgan Tarkan (Ongin), Köl Iç Çor (Ihe-Husotu), Tonyukuk, Köl Tigin, Bilge Kagan anitlari 719-735 yillari arasinda yazilmislardir. Uygurlarin ikinci kagani Moyun Çor Kagana ait Taryat, Tes ve Sine-Usu anitlari 753-760 arasinda dikilmistir. Mogolistanda, Yenisey vadisinde, Kazakistanda, Talasta (Kirgizistan), Kuzey Kafkasyada, Idil-Ural bölgesinde, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Polonyada Göktürk harfleriyle yazilmis daha yüzlerce yazit bulunmustur. Bu küçük yazitlarin 7.-10. yüzyillar arasinda yazildigi tahmin edilmektedir. Demek ki bu yüzyillarda Dogu Avrupa ve Balkanlardan, hatta Macaristandan Güney Sibiryaya ve Mogolistan içlerine kadar uzanan sahada Türkçe, Göktürk harfleriyle yazilan bir yazili dil olarak kullanilmaktaydi. 9. yüzyildan itibaren Türkçenin yazili ürünlerini daha güneyde, Tarim havzasinda da görmeye basliyoruz. 840ta Tarim havzasinda ve Gansu bölgesinde devletler kuran Uygurlar; Göktürk, Uygur, Sogdak ve Brahmi alfabeleriyle kâgit üzerine yüzlerce eser yazdilar, yüzlerce belge biraktilar. Hatta bunlarin bir kismi yazma degil, basma eserlerdi. Uygur yazili eserleri, Gansu bölgesinde 17. yüzyila kadar devam etmistir. 11. yüzyilda Kâsgar ve Balasagun çevresi de bir Türk kültür çevresi olarak ortaya çikar. 1069 tarihli Kutadgu Bilig Balasagunda yazilmaya baslanmis, Kâsgarda Karahanli hükümdarina sunulmustur. 1070lerde Bagdatta kaleme alinan Dîvânü Lûgatit-Türk de aslinda Kâsgar muhitinin eseridir. Türkler 10. yüzyilda Müslüman olduklari hâlde 11. yüzyilda Arap yazisi henüz Türklerin yazisi hâline gelmemisti. Kâsgarli Mahmud 1070lerde Türk yazisinin Uygur yazisi oldugunu kesin sekilde kaydeder. Kâsgarli Mahmud Türklerin 20 boy oldugunu yazar ve onlari batidan doguya dogru söyle siralar: 1. Beçenek, 2. Kifçak, 3. Oguz, 4. Yemek, 5. Basgirt, 6. Basmil, 7. Kay, 8. Yabaku, 9.Tatar, 10. Kirkiz, 11. Çigil, 12. Tohsi, 13. Yagma, 14. Ugrak, 15. Çaruk, 16. Çomul, 17. Uygur, 18. Tangut, 19. Hitay. Listedeki Hitayi Kâsgarlinin ifadesiyle "Çin ülkesi" olarak ayirmak gerekir. Bu siralamadan az sonra Kâsgarli Beçeneklerle Kifçaklar arasina Suvarlarla Bulgarlari yerlestirir. Kâsgarlinin iki dilli olduklari için dillerini bozuk saydigi Sogdak, Kençek, Argu ve Tangutlardan Argulari da Türk boylari arasinda saymaliyiz. Demek ki 11. yüzyilda Balkanlardaki Bizans sinirindan Çin ve Mogalistan içlerine kadar Türkçe konusuluyordu. 13. yüzyilda Türk yazi dilinin merkezîlestigi bölge Aralin güneyindeki Harezm bölgesidir. 13.-14. yüzyillarda Altinordunun merkezi olan Hazarin kuzey kiyisindaki Saraydan hatta daha batidaki Kirimdan Tarim havzasinin dogusundaki Gansuya kadar Türk yazi dili kesintisiz olarak kullaniliyordu. Tarim havzasiyla Gansuda kullanilan dile Türkoloji literatüründe Uygur Türkçesi, Altinordu ve Türkistan sahasinda kullanilan dile ise Harezm Türkçesi denmektedir. Ancak ikisi arasinda ses ve gramer yönünden hemen hemen hiç fark yoktur. Yazilari ise farklidir. Birincisi Uygur, ikincisi Arap yazisini kullanir. 13. ve 14. yüzyillarda Türk yazi dili, bu ana sahadan baska üç cografyada daha kullaniliyordu. Bunlardan biri Yukari Idil (bugünkü Tataristan) sahasidir. Burada bulunan mezar kitabelerinin dili Idil Bulgarcasi idi. Ikincisi Misir ve kismen Suriye idi. Buradaki yazi dili Harezm Türkçesine çok yakindi ve Kipçak Türkçesi adini tasiyordu. Üçüncü saha Azerbaycan ve Anadolu sahasiydi. 13. yüzyilda bu alanda Oguz agzina dayanan yeni bir yazi dili dogmustu. Bu yazi dili Balkanlara dogru sahasini genisleterek kesintisiz sekilde bugüne dek sürmüstür. Sadece mezar kitabelerinde gördügümüz Idil Bulgarcasi 14. asirdan sonra yerini Kipçakçaya birakir. Misir ve Suriyede ise 15. yüzyildan sonra Kipçak Türkçesi kullanilmaz olur. Karadeniz, Kafkaslar, Hazar denizi ve Iran, Kuzey-Dogu Türkçesi ile Bati Türkçesini ayiran tabiî sinirlardir. 11. yüzyildan itibaren Oguzlar Irani asarak Azerbaycan ve Anadoluya gelmisler ve Bati Türklügünü olusturmuslardir. Bati Türklügü 14. yüzyilda Balkanlara tasmis, daha sonra Macaristan sinirina dayanmistir. Bugünkü Irak ve Suriyenin kuzey bölgeleri de Bati Türklerinin 11. yüzyildan itibaren yerlestikleri yerlerdi ve buralardaki nüfus Anadolu Türklügünün tabiî uzantisiydi. Öte yandan Kuzey Afrika ve Arap ülkelerine de önemli miktarda Osmanli Türkü yerlesmisti. Bütün bu sahalarda Bati Türkçesi ortak bir yazi dili olarak kullanilmistir. 13. ve 14. yüzyillarda Anadolu ve Azerbaycanda yazilan eserleri, yazi dili olarak birbirinden ayirmak kolay degildir. Bu asirlarda yazi dili henüz standartlasmamistir; esasen Azerbaycan, Anadolu ve Balkanlarda henüz siyasî birlik de yoktur; bölgede çesitli Türk beylik ve devletleri hüküm sürmektedir. 15. yüzyilda Osmanlilar güçlenerek birligi kurmaya yönelirler ve yeni olusmaya baslayan Istanbul agzi esasinda Osmanli Türkçesi standart hâle gelir. 16. yüzyilda Dogu ve Güney-Dogu Anadolu ile birlikte Suriye ve Irak da Osmanli topraklarina dahil olur; böylece bu bölgeler de Osmanli Türkçesi alani içine girerler. Kuzey ve Güney Azerbaycan, Iranla birlikte bir baska Türk devletinin, Safevîlerin yönetiminde kalir. Ancak yine de 16. asirda Azerbaycan ve Osmanli yazi dillerinin kesin sekilde ayrildigini söylemek dogru degildir. Hatayî ve Fuzulî her iki çevrenin de sairidir. 17. yüzyildan sonra iki yazi dilinin ayrildigini söylemek mümkündür; ancak aralarindaki fark yok denecek kadar azdir. Kuzey ve dogu Türklerinde Harezm Türkçesinin devami niteligindeki Çagatay Türkçesi tek ve ortak yazi dili olarak 15. yüzyildan 20. yüzyil baslarina kadar sürdü. Bunun bir tek istisnasi vardi: Kirim Hanligi. Osmanli idaresinde bulundugu için Kirim Hanliginda kullanilan yazi dili Osmanli Türkçesi idi. 13. yüzyildan itibaren iki ayri yazi dili hâlinde gelisen Dogu ve Bati Türkçeleri sürekli olarak birbirleriyle temasta olmuslardir. Çagatay sahasi eserleri, özellikle Nevayî Osmanli ve Azerbaycan Türklerince hep okunmustur. Buna karsilik Osmanli eserleri de özellikle Idil-Ural bölgesinde sürekli okunmustur. Osmanli ve Azerbaycan sahasinda Nevayîye Çagatayca olarak nazireler yazilmis ve bu 19. yüzyila kadar sürmüstür. 1552de Kazanin düsmesiyle baslayan Rus yayilmasi 1885te Bati Türkistanin isgaliyle tamamlanmistir. Dogu Türkistan 1760larda Çin isgaline ugramisti. 19. yüzyilin sonuna gelindiginde bagimsiz olan Türkler sadece Osmanli Türkleriydi. 19. yüzyilin ortalarinda Türk yazi dilleri için yeni bir süreç baslar. Kazan Üniversitesinde hocalik yapan müstesrik ve papaz Ilminski, her Türk boyunun konusma dilinin ayri bir yazi dili hâline gelmesi gerektigi görüsünü ortaya koyar ve bunun için çalismaya baslar. Özellikle Tatar aydinlariyla Kazanda okuyan Kazak aydinlari üzerinde etkili olur. Bu iki Türk boyunun bazi yazar ve sairleri, ortak olan Çagatay yazi dili yerine kendi konusma dillerini yazi dili hâline getirmeye çalisirlar. Yüzyilin sonlarina dogru Tatar ve Kazak yazi dillerinin ilk eserleri verilmeye baslar. Ilminskiye karsilik Gaspirali Ismail, 1884te Bahçesarayda (Kirim) çikarmaya basladigi Tercüman gazetesi ve Türk dünyasinin her tarafinda açtirdigi usûl-i cedit okullari vasitasiyla ortak yazi dilini savunur; bütün Türk dünyasinin sadelestirilmis Istanbul Türkçesinde birlestirilmesini ister. Rusyada Mesrutiyetin ilân edildigi 1905 yilindan itibaren Kirim, Idil-Ural, Azerbaycan ve Türkistan bölgelerinde Türk yazi dili konusu siki bir sekilde tartisilir. Gaspirali Ismailin tesirinde kalan Türk aydinlari yazi dilinde birlik fikrini savunurlar ve buna uygun eserler verirler. Ilminskinin fikirleri ise baska müstesrikler ve Çarlik memurlari tarafindan yayilmaya çalisilir. Ilminski gibi bir papaz ve müstesrik olan Nikolay Ostroumov 1870ten 1918e kadar Türkistan Vilâyetinin Gazetini çikararak bu gazete vasitasiyla Irancalasmis Özbek agizlarini yazi dili hâline getirmeye çalisir. 1888-1902 arasinda çikarilan Dala Vilâyeti gazetesi Kazakçayi, 1905-1908 arasinda çikarilan Mecmûa-yi Mâverâyi Bahr-i Hazar Türkmenceyi yazi dili yapmaya ugrasir. Her üç gazete de Çar idaresince çikarilmaktadir. Yüzyilin basindaki bu tartisma ve uygulamalar kaynaklara ulasmanin zorlugu yüzünden bugüne kadar ciddî sekilde arastirilmis degildir. Ancak 1917deki Bolsevik ihtilâlinden sonra serbest tartisma ortami yok edilmis, Ilminski ve Ostroumovun fikirleri zorla uygulanarak her Türk boyunun konusma dili ayri yazi dili hâline getirilmistir. Bu süreç Sovyetler Birliginde 1930larda tamamlanmistir. Çin idaresindeki Dogu Türkistanda ise Uygurca, Çagatay yazi dilinin devami olarak sürerken 1949daki komünist idareden sonra mahallîlestirilmistir. Alfabe degisiklikleriyle bu süreç hizlandirilmis, her Türk yazi dili için ayri alfabeler olusturularak farklilik artirilmaya çalisilmistir. Bütün bu çalismalar sonunda bugün 20 Türk yazi dili ortaya çikmis bulunmaktadir: 1) Türkiye Türkçesi, 2) Gagavuz Türkçesi, 3) Azerbaycan Türkçesi, 4) Türkmen Türkçesi, 5) Kirim Tatar Türkçesi, 6) Karaçay-Malkar Türkçesi, 7) Nogay Türkçesi, 8) Kumuk Türkçesi, 9) Kazan Tatar Türkçesi, 10) Baskurt Türkçesi, 11) Kazak Türkçesi, 12) Karakalpak Türkçesi, 13) Kirgiz Türkçesi, 14) Özbek Türkçesi, 15) Uygur Türkçesi, 16) Altay Türkçesi, 17) Hakas Türkçesi, 18) Tuva Türkçesi, 19) Saha (Yakut) Türkçesi, 20) Çuvas Türkçesi. Rusya bugün dahi yeni yazi dilleri olusturma fikrini birakmis degildir. Tataristan Cumhuriyeti disinda kalan Bati Sibirya Tatarlari ile Güney Sibiryadaki Sorlarin agizlari bazi fonlar ve yardimlar yoluyla yazi dili hâline getirilmeye çalisilmaktadir. Türk dünyasinda 1990dan beri yeni bir süreç baslamistir. Bes Türk cumhuriyeti bagimsiz olmus, digerleri de daha serbest hareket edebilme imkânlarina kavusmustur. Simdi artik kendi kültür politikalarini kendileri tayin edecek duruma gelmislerdir. Nitekim bunun etkisi de kisa zamanda görülmeye baslanmistir. 1991 Araliginda Azerbaycan, 1993 Nisaninda Türkmenistan, 1993 Eylülünde Özbekistan, 1994 Subatinda Karakalpakistan Lâtin alfabesine geçme karari almislardir. Bu ülkelerde yeni alfabeye geçis kademeli olarak uygulamaya konmustur. Öte yandan Kirim Türkleri ile Gagavuzlar da Lâtin alfabesine geçerek bazi süreli yayinlarini yeni alfabeyle basmaya baslamislardir. "Dil disi sartlar" dedigimiz siyasî, iktisadî ve kültürel iliskiler de Türk yazi dilleri arasinda yeni etkilesim ve olusumlara yol açmaya baslamistir. Türkiyede Türk cumhuriyetlerinin edebiyatlarina ait bazi parçalar lise edebiyat kitaplarina konmustur. Türk Ocaklari, Kültür Bakanligi, TÖMER gibi kuruluslarca Türk lehçelerini ögreten kurslar açilmistir. Nihayet dört üniversitede (Ankara, Gazi, Mugla, Atatürk) Çagdas Türk Lehçeleri ve Edebiyatlari bölümleri açilmistir. Pek çok Türkiyeli genç Türk cumhuriyetlerinde ögrenim görmektedir. Sayilari az da olsa sosyal bilim dallarindaki bazi genç arastiricilar Türk topluluklari arasinda arastirmalar yapmaya baslamislardir. Avrasya televizyonunun bazi genç yapimcilari da Türk dünyasina sik sik giderek yeni yapimlara imzalarini atmaktadirlar. Siyasî, iktisadî, ilmî ve kültürel heyetler de sik sik bu dünyaya yolculuk etmektedir. Türk cumhuriyet ve topluluklarinda uzun süreli kalan is adamlari ve görevliler de az degildir. Bütün bu tesebbüs ve iliskiler Türk lehçelerinin Türkiyeli aydinlar ve gençler tarafindan ögrenilmesine yol açmaktadir. Türkiye Türkçesinin diger Türklerce ögrenilmesi ise çok daha büyük ölçülerde karsimiza çikmaktadir. Türkiyede ögrenim görerek bizim lehçemizi ögrenen ögrencilerin sayisi 10.000i geçmistir. Iktisadî, kültürel veya ilmî sebeplerle Türkiyeye gelip kisa veya uzun süreli ülkemizde kalan ve Türkiye Türkçesiyle bizlerle anlasabilen pek çok insan vardir. Öte yandan Türk cumhuriyet ve topluluklarinda pek çok okul açilmistir ve bu okullarda on binlerce ögrenci okumakta, Türkiye Türkçesini ögrenmektedir. Dogrudan dogruya Türk televizyonlarini izleyebilen Azerbaycan veya Avrasya yayinlarina bakan Türkistan cumhuriyetleri bu kanalla da Türkiye Türkçesine asina olmaktadir. Bütün bu temas ve faaliyetlerin sonuçlarini önümüzdeki yillarda görebiliriz. Türk televizyonlarini izleyen Azerbaycanli çocuklar daha simdiden Türkiye Türkçesindeki farkli kelimeleri tanimaya ve hatta kullanmaya baslamislardir. Samaylot yerine uçak kelimesi pek çok Türk topluluguna ulasmistir. Türkiye Türkleri de artik orun (yer), kiyin (zor), çalar (nüans), kayitmak (geri dönmek), aylanmak (çevresinde dönmek), uçrasmak (karsilasmak), tapmak (bulmak) gibi kelimeleri tanimaya baslamalidirlar. Eski Sovyetler disindaki Türk dünyasi ile iliskilerimiz de artmistir. Bati Trakya, Bulgaristan, Makedonya, Yugoslavya, Romanya gibi Balkan ülkelerinde yasayan Türklerle artik daha sik temas hâlindeyiz. Balkanlardan gelen pek çok Türk genci de Türk üniversitelerinde okumaktadirlar. Bu ülkelerin çogunda ilk ve orta dereceli okullarda Türkçe ögretim yapilmakta, Türkçe gazete ve dergiler çikarilmaktadir. Hemen hemen hepsinden Türk televizyonlari izlenmektedir. Iranda da Azerbaycan Türkçesiyle (Arap harfleriyle) dergi ve kitaplar yayimlanmakta, belirli saatlere mahsus olarak radyo ve televizyon yayinlari yapilmaktadir. Iranda artik Türkçe egitim talepleri baslamistir. Irakta, 36. paralelin kuzeyinde birkaç yildan beridir Türkçe ögretim yapilmaya baslanmistir; Türkçe gazete ve televizyon yayinlari yapilmaktadir. Türk dili yarin nasil olacaktir? Yukarida sayilan gelismeler elbette Türk dilinin yarinini büyük ölçüde belirleyecektir. 20 yil sonra Türkiye Türkçesi, Türk dünyasindaki pek çok aydin tarafindan bilinen ve Türkler arasi plâtformlarda kullanilan bir iletisim dili olacaktir. Bu süre içinde Birlesmis Milletlerce kabul edilmis olmasi da muhtemeldir. Türk dünyasinin bazi genç aydinlari az da olsa makale, siir, hikâye ve kitaplarini Türkiye Türkçesiyle yazmaya baslayacaklardir. Onlarin, bizim yazi dilimizle yazdiklari eserlerde kendi lehçelerine ait bazi kelimeler, hatta fonetik ve morfolojik özellikler bulunabilecektir. Böylece bizler de o lehçelerden küçük tatlar almaya baslayacagiz. Süphesiz Türkiye Türklerinden yetismis bazi sair ve yazarlar da eserlerine Türk lehçelerinden kelimeler ve bazi özellikler serpistireceklerdir. Bu hem Türkiye Türkçesinin kendi kaynaklarindan beslenerek zenginlesmesine, hem de yeni tatlarla çesitlenmesine yol açacaktir. Böylece 4000 yil önce Sümer kaynaklarinda görülen agar (agir), di- (demek), dingir (tenri-tanri), dug- (dökmek), men (ben), zae (sen), zag (sag), gisig (esik-kapi) gibi kelimeler önümüzdeki bin yillarda sonsuzluga dogru yollarina devam edeceklerdir |
||
Yanıt Yaz | |
Tweet |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |