Bilginin Adresi Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası > Haberler > Güncel
  Aktif Konular Aktif Konular RSS - Bozulunca Allah'a sarılıyorum
  SSS SSS  Forumu Ara   Events   Kayıt Ol Kayıt Ol  GiriÅŸ GiriÅŸ

Bozulunca Allah'a sarılıyorum

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj
Hawk Açılır Kutu Gör
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 07-03-2006
Konum: Turkiye
Status: Aktif DeÄŸil
Points: 1700
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Thanks (0) Thanks(0)   Alıntı Hawk Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Bozulunca Allah'a sarılıyorum
    Gönderim Zamanı: 18-12-2006 Saat 08:02
 
Nam-ı diğer ‘Kasap Mazhar’ net konuştu: Bozulunca Allah’a sarılıyorum
H. SALİH ZENGİN (zaman gazetesi)
Müzisyenliği kadar aktörlüğüyle de başarılı işlere imza atan sanatçı Mazhar Alanson özel hayatta kendisini ve sevdiklerini koruma içgüdüsüyle çok asabi laflar ettiğini, hatta küfürlü konuştuğunu itiraf etmekten çekinmiyor.

Bizim, anlamlı ve duygulu şarkı sözleriyle tanıyıp sevdiğimiz Alanson kavgacı tavrından dolayı lisede 'Kasap Mazhar' olarak anılırmış. Alanson, sürekli asabi rollerde oynamasını da başka rol teklif edilmemesine bağlıyor. Kendi sesini beğenmeyen, magazin basınından yaka silken, kendisini 'hayret makamı'ndan çok 'buselik makamı'nda gören sanatçı, en sevdiği şarkısının " Gözyaşlarımızı Bitti mi Sandın" parçası olduğunu söylüyor. Mazhar Alanson, işine gelince Mevlevi meşrep, işine gelince protest bazen öyle bazen böyle bir tablo çizdiği eleştirileri için ise bakın neler söylüyor: "Kendimi bozduğum zamanlar var. Konser serilerinde içki içip dağıtmışım. Zor bir dönemden geçmişim, ayrılmışım, basın üstüme geliyor. Böyle bir dönemde o bozukluğun arkasında durmak zorunda kalıyorum. Fakat sonunda kendimi düzeltmek için sarılacağım tek şey tabii ki tekrar Allah oluyor. Tasavvufla kendi doğrumu buluyorum. İnşallah bundan sonra bozmam kendimi."

Mazhar Alanson: Millet sesimin nesini beğeniyor anlamıyorum

Bizi evinde ağırlayan cool, romantik ve ironik sanatçı Mazhar Alanson’la her şeyi dobra dobra konuştuk. Konuştukça açıldık, güldük-eğlendik. Şimdi de tüm samimiyetimizle karşınızdayız, şapkasız da çıkmak istemeyiz!

Şarkılarınızın geneline geleneksel duyuşlar, modern yaşama karşı bir ironi ve eleştiri hakim. Bunlar ulaştığınız son menzil mi, yoksa ara duraklar mı?

Yıllar içinde kendimde iki şey keşfettim. Bir romantik dedikleri, bir de içerisinde taşlama olan mizahi şeyler. Yandım Yandım, Güllerin İçinden, Buselik Makamı, Sarı Laleler'in karşısında Ali Desidero, Peki Peki Anladık, New York Sokakları... Demek ki yıllar sonra bakınca iki tane yön çıkıyor: Romantik-komik bir çocuk... Benim yapımda böyle bir şey var. Kimi türkülerde, kimi protes şarkılarda buluyor bunu, yanına alternatif de koymuyor. Ben herhalde kendi romantizmimden sıkılıp biraz da gırgır yapalım şu hayatta diye bakıyorum ki bunlar oluyor. Benim gibi bir renk de lazım Türkiye'ye.

Dışarıdan size bakan birisi sizi hiç de gırgır modunda görmüyor ama. Son derece ciddi bir Mazhar Alanson var karşımızda.

Hiç ciddi değilim. Maalesef insanın suratı asık olmak zorunda oluyor, asılmayacak gibi de değil. Magazin basını da insanın sinirlerine iyi gelen şeyler değil. Zaten özellikle yapıyorlar. Hokkabaz filmini yaptık, sağolsun Savaş Ay sayesinde filmin tadını çıkaramadık. Şöyle 'film yaptık' diye zevkini yaşayamadık. Bir şeyin tam tadını bir türlü almaya fırsat verilmiyor. O çıkmasa yüzde yüz başka biri çıkıp konuşurdu. Sadece medya değil, insanımızın bazıları da tuhaf. Mesela Orhan Pamuk'un yıllarca dantel gibi, nakkaş gibi işlediği kelimeler unutulup, 'Ermeni katliamı vardır' dediği için Nobel ödülü verdilere getirdiler. Her bu lafı diyene verirler mi bu ödülü? Bir daha kaç yazarımız Nobel alır? Zor. Yaptığı 'bavul' konuşmasının Amin Maalouf'tan aşırdığını söylediler. Bu kıskançlık değil, hasetle ilintili. Bütün ülkeler Nobel aldıklarında göbek atıyorlar. Biz, vatan haini ilan ediyoruz. Böyle bir ülkede nasıl güleryüzlü olsun insanlar. 'Biz Nobel'i almış olamayız." diye yaklaşılıyor, inanamıyorlar. Beni de Hokkabaz'da başarılı buldular; ama bazı magazinci köşe yazarları filmimin hakkında hiçbir şey yazmadılar, kostümüme laf attılar. İllâ bir hafiflik, illâ bir sulandırma yapılacak. Emile Zola eseri değil ki bu?

Ne yapsanız kabahat mi oluyor?

Ne yapsam kabahat falan olmuyor. Tutturdular bir ara, Biricik Suden'le evlendikten sonra öyle bir kendilerini kaybettiler. Ben, devlet tiyatrosundan gelen bir eğitimle sahnede şov falan da yapmak istiyorum. Ama benim arkadaşlarım da tutup beni geriye çektiler yani. Kendileri de gelmediler. Çünkü herkese aynı kostümü giydiremezsin. Şimdi kendim solo bir albüm yapıyorum ki, kendi yaptığım şeylerin ve sözlerin arkasında durayım. Benim herhangi bir şey için yazdıklarımın arkasında Fuat ve Özkan'ın durma zorunluluğu yok. O zaman da yapmayalım oluyor. Suya sabuna dokunmayan bir insan olmak istemiyorum. Fikirlerimi söylemek istiyorum. Söyleyince de kızıyorlar. 'Sen orada mesleğini yap, baba Mazhar ol' durumu var. Hiç de sevmem öyle baba-maba olmayı ben. Böyle bir şeyler işte...

Bundan sonraki yolculuk tekil olarak mı sürecek yani?

Hayır tabii, sahnede icra ettiğimiz şeyleri yine üçlü olarak yapacağız. Fakat CD çalışmalarında böyle olabilir. Daha önce yaptığım solo çalışmasında Yandım, Psikopatım şarkıları hit olmuştu. Ben onları yine MFÖ ile icra ettim. İsteseydim tek başıma bir grup kurar, çıkar söylerdim. Ama kabahat ettim. Hem MFÖ, hem de tek başıma iş yapmalıydım. Bundan sonra artık bu anlamda beni tek başıma dinlemek isteyenlerin isteklerine de cevap vereceğim. Çünkü öbür türlü repertuvar da karışıyor. Ben kendi anlatacaklarımı anlatmak istiyorum peş peşe. Ama öbür türlü bir Fuat'ın bir Özkan'ın bestesinin çalınması gerekiyor. Karışıyor ifadem. Fuat'ınkini Aysel Gürel, Özkan'ınkini karısı yazmış olabiliyor. Bu bütünlüğü sağlamak için de birkaç konser yapmayı düşünüyorum. DMC ile solo albüm anlaşmasını imzaladım. Altı-yedi tane yeni parça olacak.

Basının sıkça eleştirdiği Biricik Hanım kostümlerini yine giyerek sahneye çıkacaksınız öyleyse?

Canım ne takacağım! Tabii ki yine giyeceğim, en koyusunu...

Basında en çok yer alan ve yine en çok eleştirilen birisisiniz...

Ya şöyle. 30 yıllık karımdan ayrıldım mesela. 'Hayır ayrılmayacaksın, evine dön' diyorlar. Neco'ya yapılan da terbiyesizliktir. İnsanın özel hayatlarına müdahale ediliyor ama çoğu insan aldırmayıp yoluna devam ediyorlar. Medya deyince birkaç ciddi isim var; onlar için alınıp okunuyor.

Sofistike sözlerinizin halktan kopuk olduğunu, o yüzden basit sözler yazdığınızı belirtiyorsunuz. Öyleyse albümlere girmeyen sofistike birçok şiirini olmalı?

Evet var. Yeni albümde koyacağım onları. Fakat bir aşk şarkısı sofistike olamaz. Ali Desidero'yu yazdığım yerlerde hiçbir Türk pop şarkısında o kadar çok kelime kullanılmamıştı. Bütün bir jenerasyona bir sürü yeni kelime ezberlettim. Şarkı sözlerime şiir gibi başlar, sonra onu şarkı sözü hesaplamalarına getiririm.

Kelimelerle arası bu kadar iyi olan bir sanatçı neden ekranda sert seslilerle konuşuyor?

Özel hayatımda çok küfürlü konuşurum. Sanıyorum müthiş bir kendini koruma içgüdüsüyle, bir kalkan ve zırh olarak onu koyuyorum. Tam kendiniz olarak çıkarsanız her söylediğiniz kelimeyi cımbızla alıp saçmasapan noktalara götürüyorlar. O yüzden siz de sert durmak zorunda kalıyorsunuz. Benim hakkımda yazanlar da kendi iyilikleri için yazmasınlar yani tavsiye etmem. Hıncal Uluç'a da ayıp ettim, kızdım söyledim işte. Köşesinden cart-curt atıyor, biz de bir tane salladık işte. İleri gidenlere biz de daha ileri giderek sallarız. Verin bana da gazetede bir köşe görsünler günlerini! Ne polemiği, mahvederim valla! (Gülüyor) Çıkan yanlış haberlere Biricik dava açıyor, en son bu hamilelik haberiyle ilgili 10 milyar aldı valla. 30-40 yapmak gerekiyor onu. Ses etmedikçe 'vurun abalıya' yapıyorlar.

Çocukken de böyle nobran biri miydiniz?

Çalışkan ve altın çocuktum. İftiharla geçerdim. Liseye Maarif Koleji'ne gelince babam vefat etti. İstanbul'da çok serbestti. Okuldan kaçmalar başladı, gitar aldım, birine âşık oldum. İki ablayla büyüdüm. Üç anneli sayılırım. Etrafımda kadın olunca daha çok rahat ediyorum. Çok kalabalık erkek grubunu sevmiyorum. Seyahatlere eşimle gitmeyi severim. Ayrıca kavgacıydım. 'Kasap Mazhar' derlerdi (Gülüyor). Hem cici çocuktum hem de sokağı tanırdım. Odasında oturup argo kelimeleri şarkısına koyan bir adam değilim. Onları bilirim de. 70-80'li yıllarda kendimi müziğe vermeseydim sağda ya da solda telef olur giderdim. Bir yerin ön saflarında kesin olarak yer alırdım. Direkt silahlı eylemin başında olurdum yani.

Yazarken mi yoksa konuşurken mi kendiniz oluyorsunuz?

Yazma anı çok tuhaf. Onu çalışma zannediyordum ama o geliyor hakikaten. Besteciyim diye sabahtan oturup çalışayım olmuyor. Ama kaset yetiştirmeye yakın, isteseniz de istemeseniz de geliyor (Gülüşmeler)

Babanızın erken ölümü sizi hayata karşı neden öfke dolu biri yaptı?

Orta ikideydim ve savunmasız hissettim kendimi. Bir iki senelik bocalamadan sonra konservatuvarda tiyatroya girdim ve müziği de öğrendim. Müzik deyince çok da bilgim yoktur. Nice konservatuvar mezunu arkadaşlarım vardır ama bir beste bile yapamazlar. Bu yetenek işi.

Oynadığınız üç filmde de asabi rollerdesiniz. Mazaretiniz sadece asabi görünmek mi?

Bana şimdiye kadar başka türlü bir rol gelmedi. Yeni her rol, sinirli adam teklifi. Hatta biri kantarın topuzunu iyice kaçırmış, Kıbrıs'tan emekli falan dedi. Olacak bir şey değil (Gülüşmeler). Ben tamamen apayrı bir rolle çıkmak isterim. Bu işin eğitimini aldım. Piyasada 'benim' diyen birçok insandan daha başarılı olurum. Hiç mütevazı olmaya gerek yok. Hokkabaz'da örneğini gösterdim. Sinirli-minirli, son sahne sinirli bir sahne mi? N'oldu sinir-minir? Sinirden ağlıyor olamazlar. Duygusal, yumuşak, Aristokrat... Her şey olurum. Hokkabaz için, 'Bu film senin filmin' diyen de oldu. Tartışmalardan Cem Yılmaz bile şaşırdı. O da Almanya'da şu an, sahneye attı kendisini, tekrar şova başladı. Araklama lafı çıkınca 'Titanik'i çekeceğim. Gebze'de yaptırıyorum.' diyordu (Gülüşmeler).

Yine de ne derseniz deyin 'Her şey Çok Güzel Olacak' filminin tadını veren bir film çıkmadı sizden. Sanki o doğallığı yitirdiniz, rol kesiyorsunuz gibi?

Evet çıkmadı. O bambaşka bir filmdi. Çok doğru tesbitleriniz. Geçen TV'de izledim, bayağı aklı başında filmmiş. Hokkabaz'da yalnız son sahnemle iftihar ediyorum. Ben de rol kesmiş olabilirim. Mesela, 'Alo Alo orası neresi?' cıngılını seslendirmiştim. Ankara'da çoluk çocuk uyurken, içeride kısık sesle maket hazırladım. Çatlak çutlak da çıkmış. Çok beğendiler. Sonra bunu Ankara'da ciddi olarak stüdyoda, normal şarkıcı tonuyla okudum. Serdar Erener, 'Abi biz bunu istemiyoruz, pırtıl olanı istiyoruz.' dedi. Böyle bir fark var sanırım.

John Malkovich, Jack Nicholson, Roger Waters, John Lenon... Herkesin sizi benzettiği isimler bunlar. Siz kime yakın bulursunuz kendinizi?

John Malkovich'e benim gibi kel olduğu için hayranım. Aktörlüğünü çok severim. Kel olanlara karşı bir sempatim var, kellerin kardeşliği! (Gülüşmeler) Bruce Wills de öyle. Peruk da takıyorlar ama kaliteli olmalı. Ekmek Teknesi'nde bir peruk taktılar, Zeki Müren gibi oldum. Türkiye'de olan bir sanatçı olarak hepsinden bağımsızım. Bu ülkede olsalar hiçbir şey yapamazlardı. Hakikaten madara ederlerdi. Adam uçurmada birinciyiz, yukarı yukarı; ama sonra taaak aşağıya!

John Malkovich kendi sesini sevmeyen ve sesini ilaç bağımlısı gibi bulan birisiymiş. Siz beğenir misiniz sesinizi?

Sesimi açıkçası hiç beğenmiyorum. Milleti anlamıyorum da. Benim sesim çatlak-çutlak bir ses, yoruldu (Gülüşmeler). Kalınlaşan sesimi sevmeye başladılar, buğulu diyorlar. Başka bir şey yapılırken utanırım, 'Fuat sen söylesene' derim. Yüksek perdelere çıkamadığım için hep sesim yokmuş gibi kabul ederim. Ama karakter bir sesim var, numarasına getirip idare ediyoruz.

'Mazhar doğru yolu çok bulmuştur' diyorsunuz. Bu önermenin sonucu, 'Mazhar çok yanlış da yapmıştır'a çıkıyor.

'Doğru yolu bulur bulur kaybeder' demişimdir. İnsanlık hali. Nefsi emmare geçmez ki insanda. Nefsin derecelerini bilenler hemen kendilerini üçe beşe atarlar, ooo ne güzel! Dörtte Hz. İsa mı ne vardır yani. Kendi nefsini yukarıda değil en aşağıda görmen lazım. Sonra nefs kelimesine 'ego', ahlaka 'etik' diyorlar... Hiç sevmem. Ben rüya kullanırım, düş yapmam.

'Hayret makamındayım' diyordunuz?

Ben onu şaka olarak söyledim. Hayret makamı önemli bir makamdır. Öyle olaylar oluyor ki hayret ediyorsunuz, mizahçı gibi kullandım yani. Biz ancak 'Buselik Makamı'nda oluruz.

Bugünlerde yine umreye gideceğiniz haberleri konuşuluyor. Ahmet Hakan bir yazısında sizin için "Mevlevi meşrep imajı ne zaman ağır bassa, siz hemen bu imajı tersine çevirecek bir tutumla çıkıyorsunuz kamunun karşısına... Şirazesinden kopan taraflarınızla gündeme geldiğinizde ise öbür imajınızı öne çıkarıyorsunuz." diyor.

Ahmet Hakan enteresan bir adam. Yazılarını takip ederim. Aramızda telefon konuşması geçti. 'Siz bana Beyaz'ın programında 'sakallı spiker' diyerek hakaret etmiştiniz. Ben de hakkınızda öyle yazdım.' dedi. Kendisi özür diledi, ben de diledim. Ama yazısında önce bena özür diletmiş. Canı sağolsun.

Sizin için yaptığı tespitlere katılıyor musunuz?

Hayır, yanlış şu: Kendimi bozduğum bir an var. Konser serilerinde içki içip dağıtmışım. Zor bir dönemden geçmişim, ayrılmışım, basın üstüme geliyor. Böyle bir dönemde o bozukluğun arkasında durmak zorunda kalıyorum. Fakat sonunda kendimi düzeltmek için sarılacağım şey tabii ki tekrar Allah oluyor. Tekrar tasavvufla kendi doğrumu buluyorum. Ankara Gençlik Parkı'nda bir alet vardır. Döner, siz de yapışırsınız. Sonra bıraktıklarında orta direk vardır, gider ona tutunursunuz. Benim için orta direk budur. Ona dönüşlerimde de 'bir öyle bir böyle' diyor. İnşallah bundan sonra artık bozmam kendimi. Direk beni bırakmıyor, sarılmamak da aptallık oluyor.

Şunu da netleştirelim. 'Yandım Yandım' şarkınız Peygamberimiz için mi yazıldı, bir kadın için mi? Çünkü ikisini de söylüyorsunuz?

Vallahi de billahi de, Medine'de ilk gün Peygamberimiz için, 'Yandım Yandım' dedim ve orada yazdım. Diğer gün, 'Ah ki ne yandım' dedim. Sonra birkaç mısra daha yazdım. Yıllar içinde oradan oraya gitti. O melodiye başka sözler girdi. O söz açıkta kaldı bir ara. Sözü sonra başka bir şeye soktum, orasının Medine olduğunu belli eden sözleri çıkarttım. Çünkü dini bir şarkı yapmak istemedim ki, ben aşk şarkısı yapıyorum. Orada yandığımı hissetmişim. Böyle bir başka şarkım daha yoktur. Ben niye bir tanesine işaret edeyim? Orada yazdım sonra da içine, 'Bana şarkılar söyleten kadın'ı da koydum. O da doğrudur, kadındır; ama o da Biricik değildir mesela. O da kimseyi ilgilendirmez, hesabını vermek zorunda değilim. Bir saatliğine gördüğüm birisidir belki. Demek ki kendim için yazsam da ortak bir şeyleri yakalıyorum. İster çiçeğin güzelliğine yan, ister çocuğunun güzelliğine yan. Yan Allah yan! Orada da ona yanmışım. Sonra karıma da âşık oldum.

Bütün yanmalar öz olarak aynı mıdır?

Değildir. Bir daha 'yandım' diye bir şarkı yazmadım ben. Orada Peygamberimiz için yandım. Bunda ne kötülük var, bunun nesini reklam yapayım. Israrla söylüyorum, tasavvuf hayranıyım. Şarkının kime, neden yazıldığı anlatılmaz. Ağzımdan bir kere çıkmış oldu. Ama "Bir hayaldi sanki, bir macera" orayadır. "Özledim seni düştüm yollara"dır, öyledir. "Sarhoşluğu geçmedi hâlâ", odur. Bütün bunlar oranın ilhamıyladır. New York, Bodrum, İstanbul ve Hindistan için de şarkım var. Ama umre diye şarkı yapmadım. Ne zaman samimi, gönlümden geçen bir şey yazmışımdır o çok beğenilmiştir. Hesap yapmadım hiç. Ben bir gerçeği daha söyleyeyim: Ben müzik makamı nedir bilmem mesela (Gülüyor). Hangi makam hangisidir bilmem kardeşim. Bana dinleyenler söyler, bu şu makamdır diye. Bilseydim ne olurdu? Yüz yerine bin bestem olurdu. Bu kadar da imbikten geçmiş olurdu. Hani sanatçı kardeşlerimiz çıkıyor ya, benim 300-500 bestem var diyen. Maşallah ne güzel ya!

Umreye gitmeniz neden çok konuşuluyor? Bunun reklamını yaptığınızı söyleyenler de var?

Hastasıyım. Dört kere umreye gittim, ilki 90'larda idi. Reklam yapsaydım onları açıklardım. Sonuncuyu da ben açıklamadım, insanlar gördü falan. Biricik'le beraber gitmiştim. Şimdi bütün artistler gidiyor, gitsinler. Dönüşte, 'Bu benim AKP'li olduğum anlamına gelmez.' diyorum. Ayrıca AK Partiyi de çok takdir ediyorum, sosyal işler yapıyorlar. Bedava defter-kitap dağıtıyorlar. 70 milyonluk ülkede her hastanede tedavi olma imkanı, şaka işler değil. 10 milyonluk ülkede bunu yaparsın ama burada zordur. Başbakan'ın yerinde olsam yaşayamam, olamaz. Basında her gün aleyhinde bir şey çıkıyor. İnsan nasıl bir kabul oluşturur ki hissetmez. Allah kolaylık versin, ne zor bir iş. Haklı eleştirileri normal karşılarım, güler geçerim.


"Müzikle uğraşmasam deli ya da anarşist olurdum"

Bir adaya düşsek yanımıza alacağımız üç şey MFÖ olurdu. Ya siz ne alırdınız?

Beş ton su ve beş ton ekmek alırdım. Bir de olta. Gerisini kendimiz hallederiz, kendin pişir kendin ye.

Hangi tür kaşarları çok seversiniz. Kars mı, Kırklareli mi, Tonya mı, Trakya mı?

Rokfor yiyorum artık. Daha koyusu, iyice tecrübeli (Gülüyor). Beyaz'ın programında söylediğim o laf için hanımefendi ile görüşüp ondan ve oğlundan özür diledim. Üzüldüm. Bizim zamanımızda kullanıldığı gibi kullanılmıyormuş artık, onu bilmiyordum. Çok daha kötüleşmiş. Hayatla ilgili tecrübeli anlamında kullanılırdı eskiden.

Mazhar Alanson unutkan biri midir?

Mazhar Alanson isimleri unutur. Ama 30 yıl önceki şarkıyı Fuat'a hatırlatırım yani, şaşırır da. Dalgınımdır. Ama bu düşünme mi, kireçlenme mi bilmiyorum yani (Gülüyor). İyi ki müzikle uğraşıyorum, deli olurdum herhalde. Anarşist olurdum.

Söyledikleriniz arasında sizin en sevdiğiniz şarkı hangisidir?

Bunun cevabı klasiktir biliyorsunuz: "Hepsi çocuklarımdır, ayırt edemem"dir (Gülüyor).

'Gözyaşlarımızı Bitti mi Sandın' şarkısıdır. Bunu sevmek değil de, evde tek başıma tuhaf şekilde gitarımı akort ederken bu şarkıyı söylerim. Elime gitar verip, bir şarkı çal desen, ben tutar sana bunu çalarım. Şarkılarda tek satırdır vuran. O şarkıda da 'Seni sevmeler cumhuriyetinde'dir o satır. Hiç duygusal adam olduğumu sanmıyordum; ama şöyle geriye dönüp yazdıklarıma bakınca, "Ulan bir sürü duygusal şey yazmışsın. Sen de demek ki bir şeyler var" dedim.

Sonuç olarak, ele güne karşı bir mazeretiniz her zaman var?

Yaa bu ülkede olup da mazereti ve asabiyeti olmamak zor. Yazılıp çizilmek de insanı nasırlaştırıyor. Ben artık resmim güzel çıkmış mı diye bakar hale geldim.

İnternet kullanıyor musunuz?

"Hiç bilgisayara bakmam. İnternet yok bende. Görüyorum Beyaz'ları, Okan'ları filan, internete cevap veriyorlar. İnsanların bu kadar her istediğini söylediği bir ortam insanın sinirini bozar. Onun için icat edilmiş zaten. Ben kendi hakkımda yazılanları hiç okumam. Orası başka bir makam yani. O kadar da değil yani. Demokrasiden de bir netice çıkmaz.

Yaşlandığınızı hissediyor musunuz?

İnsanın ruhu değil, yaşı yaşlanıyor. Konserden sonra omuzlarım, bileğim ağrıyor ama aynı Mazhar'ım. Çocuklara da saygı duymak lazımmış o yüzden. Çünkü ruh yaşlanmazmış, aynı kalırmış. Vücudumun bundan haberim olmadığı için ruhumun yaşını es geçelim.

Feridun Düzağaç, 2. albümünü size ithaf etti. Ama siz ona bir bestenizi bile vermediniz hatırladığım kadarıyla?

Çok efendi tatlı bir çocuktu ya! Ya versem de benim taşıyabileceğim laflar, başkasının ağzına gitmiyor. Bugüne kadar ona buna şarkı vermişliğim yok. MFÖ olarak birdir, ikidir. Beste satamıyorum falan. Feridun da küstü biraz galiba piyasaya. Sanatçı birisi. Meşgul olamadım, aklımda kaldı o.

 

Düzenleyen Past Eternity - 18-12-2006 Saat 21:44
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör



Bu Sayfa 0.270 Saniyede Yüklendi.