Bilim ve Ötesi
Dünyanın minik efendileri
"Karıncalar hakkında birşey biliyor musunuz?"
"Bazen bahçede onları görüyorum."
"Çok büyük siyah bir karınca gördüm."
"Tatlı birşey bulduklarında çevresinde sürüler halinde toplanıyorlar."
"Kanatlı karıncalar bazen erkek, bazen dişidirler."
"Kızıl karıncalar, siyah karıncalar, sarı karıncalar, büyük ve küçük karıncalar vardır..." Karıncalar hakkında söylenebilecek şeyler bu gibi şeylerdir aslında bu böceğe benzeyen ama böcek olmayan yaratıklar hakkında çok az şey bilinmektedir. Karıncalar evlerimize geldiklerinde bıktırıcıdırlar, yiyeceklerimizi kirletirler, zarar verirler, kumaşları, derileri veya tahtaları yerler veya deler geçerler. Ahşap yapıları çürütüp, yuvalar yaparlar. Bazen karıncalar tarafından sokuluruz, canımız yanar ama saldırgan değildirler. Çeşitli isimlerle adlandırılırlar; firavun, hayalet, marangoz, ateş, çılgın, hırsız, kocakafa ve akrobat karıncalar gibi... Karıncalar öteki böceklerden ayrıdırlar, bellerinin inceliği, bir veya iki mafsallı olmaları onlara özgündür. Eklemli antenleri vardır, ikisi önde ve büyük olan ikisi da arkada ve küçük olan dört kanatlı türleri vardır. İnsanlar bazen onları termitlerle karıştırırlar oysa termitlerin belleri kalındır ve eşit boyda dört kanatları vardır. Karıncalar sosyal canlılardır, işçiler, kraliçeler ve erkekler olarak üç türe veya sınıfa ayrılırlar, en önemli yetenekleri koloniler kurabilmeleridir. İşçi karıncalar kısır dişilerdir nadiren kanatları vardır, bir işçi karınca hem inşaatçı, hem savunucu, hem de yeni doğmuş karıncaların, yumurtaların ve kraliçenin bakıcısıdır. Kraliçeler normalde kanatlıdırlar ama çiftleştikten sonra kanatlarını kaybederler, temel görevleri çiftleşmektir, bazı özel karınca türlerinde kraliçe işçi karıncaların ilk yumurtalarını yiyerek beslenir ve özel bir salgı çıkarır, bir kraliçe karınca uzun yıllar yaşar ve genellikle kendi kızı olan bir kraliçe ile yerini değiştirir, bazı türlerde birden fazla kraliçe olduğu da görülür.
Cinsiyetsizler ve cinsiyet değiştirenler
Erkek karınca genelde kanatlıdır ve ölünceye kadar kanatlarını koruyabilenleri görülür, tek özelliği çiftleşmek ve kısır dişiyi dölleyerek yumurtlar hale getirmektir, çiftleşmenin ardından erkek karınca ölür. Erkekler küçükken zengin yiyecek rezervlerinin toplandığı çok geniş koloniler oluştururlar ama erişkin hale geldikten sonra koloniyi terk ederler. Tüm karıncaların yaşamları yumurta, larva, pupa ve yetişkin aşamalarından oluşur. Yumurtalar mikroskopiktir, karınca yumurtadan çıktıktan sonra bacaksız larva halindedir, işçiler tarafından beslenir, işçi karınca larvayı önce sıvı yiyecekle besler, larva biraz büyüdükten sonra çiğneme, emme ve yutma yetenekleri kazanır. Pupa bir yetişkin gibidir ama daha yumuşak, renksiz ve hareketsizdir. Bazı türlerde Pupa, bir kozanın içinde yaşar, genelde altı haftayla iki ay arasında bir karınca gelişir.
Kraliçenin ülkesi
İki temel yöntemle yeni koloniler kurarlar, kanatlı olanları uçarak uygun buldukları yerde kümelenirler ama en çok görülen yöntem dişi ve erkek karıncaların çiftleşme uçuşu yapmak için yuvayı terk etmeleridir. Döllenmiş kraliçe bir çukur veya boşluk bulur ve yerleşerek işçi karıncaları yumurtlamaya başlar. İlk yumurtalar kraliçenin beslenmesi içindir ve zaman geçtikçe koloni ortaya çıkmaya başlar, hızla sayıları artar ve yuvayı genişletmeye başlarlar. Bazı kraliçeler Atta türünde olduğu gibi (Yaprak kesiciler) yumurtalarını yeme konusunda aşırıya kaçarlar ve bu yüzden çok irileşirler ama yeterince işçi karınca üredikten sonra artık kraliçenin sorunu kalmaz. İşçiler hızla yayılırlar, yiyecek toplamaya ve yumurtalara bakmaya başlarlar. Artık kraliçenin yapacağı tek iş yumurtalarını çoğaltmaktır. Normalde binlerce kanatlı kraliçenin çok azı hayatta kalır, çoğu kuşlar ve böcekler tarafından yenirler, bazıları ise yeterince yumurtlamayı başaramadığından açlıktan ölür. Oğul vermek birden fazla kraliçe olduğunda görülür, yani yeni bir koloninin kurulması için kraliçenin birden fazla olması gerekir. Bazı farklı karınca türlerinin koloniler halinde bölündükleri de görülür, örneğin firavun karıncaları, bazı ateş karınca türleri, hayalet karıncalar böyle davranırlar.
Yiyecek alarmı
Karıncalar hemen her tür yiyeceği yerler hatta alıştıkları ve aradıkları özel tatlar vardır, ateş karıncaları bitkilerin özsularını, şekeri, proteinleri, yağları, tohumları, bitkileri ve böcekleri yemeyi sever. Firavun karıncaları sadece şeker, protein, yağ ve böceklerle beslenirler. Marangoz karıncalar ise şeker ve böcek yerler. Karınca yiyeceğin yerini raslantısal aramayla bulur, görevli izci karınca yiyecek bulduğunda taşıyabilirse alıp götürür ama taşıyamayacağı kadar büyükse bir parçasını koparır ve yuvaya taşır. Yolda giderken rasladığı tüm işçileri kışkırtır, heyecanlandırır ve yiyeceğin kalanının olduğu yere hemen gitmeleri için haber verir. Bu olay inanılması güç, muhteşem bir iletişimdir ama yiyeceğin elde edilmesinin dışında neden heyecanlandıkları ve telaşa kapıldıkları bilinmemektedir. Bazı türler özel bir koku bırakırlar ve bu koku izi sayesinde ötekiler yiyeceğin yerini bulabilirler. Her karıncanın suya ihtiyacı vardır ve bunun için gerektiğinde çok uzaklara gider, işçiler midelerinde taşıyarak yuvaya su getirebilme yeteneklerine sahiptirler.
Karınca ilk yardımı
Karıncaların bir aile gibi yaşayan sosyal canlılar olduklarının en iyi kanıtı yuvaları yani kolonilerdir. Dünyanın birçok yerinde 4.500 karınca türü belirlenmiştir. Yağmur ormanlarında bilinmeyen türlere raslanmaktadır ama yağmur ormanlarının tahrip edilmeleri nedeniyle yeni türler belirlenememektedir. Yuvaları çoğu zaman toprağın altındadır ama ağaçlarda hatta evlerde bile kolonileşirler. Özel yiyecekler üretebilen insan dışında tek canlı türü onlardır, mantar yetiştiren Yaprakkesici karıncalar yaprakları keserler, parçaları yuvaya getirirler ve gübreleyerek mantar bahçeleri oluştururlar. Hasatçı karıncalar sık sık tarlaları dolayarak özellikle çim tohumlarını toplarlar. Özel işçiler bu tohumları çiğneyerek kırarlar ve ötekilerin yemesi için hazırlarlar. Bazı türler yaprak bitlerinin ifrazatı olan şekerli akışkan maddeyi yerler veya saklayıp korurlar. Balküpü karıncaları bitkiözü taşıyan dev konteynırlara benzerler. O kadar çok miktarda bitki özünü vücutlarına depolarlar ki, hareket edemezler. Kolonilerin orduları ve sürücü karıncalar milyonlarca işçiden farklıdırlar, görevleri ayrıdır. Koloni evresini çoğu zaman göç evresi izler. Tüm koloni kraliçeyi ve yeni doğmuşları koruyan iri asker karıncaların koruması altında yola çıkarlar, asker karıncalar yollarına çıkan herşeyi öldürürler, ordunun ve sürücülerin geçtikleri yörede yaşayan tek bir böcek kalmaz. Hatta uçamayan yavru kuşlar, kertenkeleler veya diğer küçük hayvanlar eğer kaçmazlarsa ölümden kurtulamazlar. Yürüyen koloni bazen geçici yuvalar kurar ama in ilginci bazı türlerin kurdukları örgütlerdir. Amazon karıncaları yeni yetme karıncaların bir kısmını ötekilerin olgunlaşmaları için köle gibi kullanırlar. Tüm karıncaların yaptığı "trophallaxis" yani birbirlerini besleme sistemi içerik olarak kimyasal uyarıcı işlevini görür, bitkin, yorgun ve aç karıncalar, ötekiler tarafından bu şekilde beslenirler. "Trophallaxis" eşi olmayan bir yardımlaşma sistemidir ve karıncaların bunu yapmaları için ikinci ve özel bir mideleri daha bulunur.
Yuva ve koloninin yaşamı
Coğrafi alışkanlıklar, büyümenin doğal koşulları ve sınırları, farklı istemler yuvanın yani koloninin yerini belirler çünkü koloninin yeri karıncanın yaşamındaki en önemli yerdir. İstemler birbirlerinden çok farklı yuva türlerini oluştururlar. Göze fazla çarpmayan bir yerin bulunması ilk istemdir, bunu koloni yaşamının doğal olarak genişleyebilmesi için uygunluk istemi izler. Yiyeceğin getirilebilmesi, yumurtaların, yavruların ve kraliçenin uygun iklim koşullarında korunmaları önemlidir. Yuva bu amaçlar için kendi içinde özgün yuvalar içerir, küçüklerin korunma alanları vardır. Bazen farklı tiplerde böcekler ve böcek larvaları kullanılarak yumurtaların ve yavruların üstleri örtülerek kamuflaj yapılır. İlk bakışta karmakarışık bir ortam görülür ama gerçekte sistem çalışmaktadır. İşçiler sürekli olarak yuvanın havasını ayarlarlar. Yumurtalar, larvalar ve pupalar yuvanın çeşitli yerlerine taşınarak gerektiği gibi havalandırılırlar. Hava kanalları havanın durumuna göre açılır ya da kapatılır. Isı arttığında yumurtalar ve yavrular yuvanın alt katlarına taşınırlar, soğuk havalarda güneşin ısısından yararlanmak için yuvanın tepesinde kubbeler inşa edilir. Askerler girişi korurlar ve yüklerini getiren işçileri kontrol ederler. İşçiler sorumluluklarını yerine getirdikten sonra tekrar çıkışa yönelirler, bazı işçiler yuvanın temizliğinden sorumludurlar, pupaların koza artıklarını, böcek kalıntılarını ve yaşlı karıncaların ölülerini dışarıya atarak yuvayı temiz tutarlar. Kubbeler ve labirentler tükürük benzeri bir salyanın toprağa karıştırılmasıyla yumuşatılırlar, bazı yuvaların tepesi ısının daha etkin olabilmesi için özellikle kubbe şeklinde inşa edilir. Bu tür bir kubbe güneşin radyasyonunu sabah ve akşam saatlerinde üç kez daha fazla emer, bu oran aynı boyuttaki düz alandan daha çoktur. Kışları avantaj tersine döner ve karıncalar bu kez yuvanın altlarına giderek birikmiş ısıyı kullanırlar. Toprak yuvalar çok büyük olabilirler, 100 metre derinliğinde, 8 m2 genişliğinde olanları görülür, 80 cm derinlikte bir metre çapında çember biçiminde bir kanal vardır, bu alanda gelen ve giden karıncalar bulunur. Daha derinlerde mantar yetiştirme alanları ve sonra da yavrular alırlar. Dikkat çeken bir diğer sistem yaşamsal önem taşıyan ve karbon dioksitle, amonyağın dışarı atıldığı hava kanallarıdır. Tahıl yiyen karıncalar toprak yuvalarını ikiye bölerler. Üst bölümde yaz aylarında tohumlar kurutulur ve kolayca kırılacak hale gelirler, alt bölüm ise daha rutubetlidir. Kızıl karıncalar ise kısmen yer üstünde, kısmen yer altında birleşik yuvalar kurarlar, yer üstündeki yuva dal parçaları, iğne çam yaprakları, ot parçaları ve yosunlardan yapılmıştır
Milyarlık karınca orduları
Bir diğer yuva yeri ağaçlardır; ağaç kabuklarının altları, kırık dalların içleri , çürümüş gövdeler toprak gereksinmeksizin koloni uçin uygundurlar. Ağaç karıncaları örneğin Caponotus Herculeanus adlı tür sağlıklı ağaçları sever ve aynen toprak altında olduğu gibi ağacın içini oyarak koridorlar oluşturur. İlginç olan ağacın ölmemesidir, radyoaktif iyonla beraber ağacın öz suyu karıncaları besler, 130 m2´lik bir alanı kaplayan 12 ağaçlık kolonilere raslanmıştır. Dorylus cinsi karınca ordularının kurdukları kolonilerin sayısı milyonlara ulaşır, çok büyük yiyecek stoklarına ihtiyaçları vardır ve yuvaları kalıcı değildir. Bu kadar büyük bir birikime yuvalar bile dayanamaz, bunun savaşçı karıncalar özellikle toplanma dönemlerinde açıkhava yuvaları kurarlar. Ortada kraliçe ve yumurtalar olmak üzere birbirlerine tırnaklarıya tutunan milyarlarca karınca bedenleriyle iletişim kurarak üstüste yığılarak dev kümeler oluştururlar. Yuvanın koridorları karınca bedenlerinden oluşur ve taşımacılık ve yumurtaların havalandırılması buralardan yapılır. Sabahın erken saatlerinde tüm koloni kaynaşmaya başlar, kraliçe işçiler tarafından taşınır, larvaların ve pupaların yiyecekleri asgariye indirilir, koloni yer değiştirmeye hazırlanmaktadır, kraliçenin bıraktığı sayısız yumurtanın larvalara dönüşmesiyle koloni yola çıkacaktır.
Bal depoları Balköpüğü karıncaları normal işçilerden farklıdırlar, kursaklarını balla doldururlar, kursakları esnektir ve içlerini kıpırdayamayacak kadar doldururlar. Bu stokları ancak yeni doğmuş karıncalar kullanabilir, bal yabanarılarının safralarından toplanır. İşçilerin kursakları dolunca yuvaya dönerler veya getirilirler, önce onların karınları doyurulur ve kalan bal köpükleri özel depo odaların tavanlarına asılır, bu odaların tavanları özel olarak pürüzlü yapılır. Balköpüğü karıncalarının amacı nedir? Göründüğü kadarıyla safralardaki tatlı sıvı tercih edilen bir yiyecektir. Yabanarılarının üreme zamanları kısıtlıdır ve safraları geçicidir, bunun için elde edilen rezerv çok önemlidir. Bir yuvada binlerce işçinin oluşturduğu 600 bal köpüğü sayılmış ve 1000 köpüğün yaklaşık 400 gr. bal içerdiği hesaplanmıştır. Bir diğer neden bu tür karıncaların çölümsü yerlerde yaşamalarıdır, bitki özü bulmaları zordur ve bunun için bal stoklarına ihtiyaç duyarlar. Avustralya´daki ilkel yerliler Balköpüğü karıncalarının bal köpüklerini toplayarak alkol yapımında kullanırlar. Bilindiği gibi bal tıp alanında da kullanılır ve bunun için balsam yani pelesenk ağaçlarından yararlanılır.
Hasatçılar
Hasatçı karıncaları izlediğinizde işçilerin yuvanın girişine gelerek küçük toprak duvarlar inşa ettiklerini görürsünüz. Uzun sıralar halinde kırlara ve tarlalara gidip gelirler. Dönüşte her biri farklı tohumlar taşımaktadırlar, bazıları küçük, bazıları ise bir karıncadan çok büyüktür. Bazı çok iri karıncalar toprak kırıntılarını ve taş parçacıklarını da yuvaya getirirler. Buna karşın yuvadan çıkan karıncaların ise içi boş tohum kabuklarını taşıdıkları ve dışarda yakın bir yere götürüp bıraktıkları görülür. Bazen tohumları dışarda kesip parçalarlar, tohumlar çoğu zaman bitkilerden toplanır ama bazen öteki Hasatçı karıncalardan veya onların depolarından çalınırlar. Karınca tohumu ayıklar ve kabuğunu çıkarır sonra güneşte kurutur ve yuvanın derinliklerine götürür, tohumlar asla filizlenmezler çünkü karıncalar üzerlerine bir örtü yayarlar. Bu örtü karıncanın kendi oluşturduğu bir guddesel ifrazattır, tohum kolayca kırılabilir kahverengine döndüğünde örtüye gerek kalmaz. İçindeki nişastanın şekeri ayrıştırılır, içerdiği proetinler ve yağ karıncalar tarafından özel bir rejim yapılırmışcasına yenilir.
Mantar üreten karıncalar
En gelişmiş beslenme türlerinden birisi Mantar Üretici Karıncalarda görülür, bu tür doğal maddeleri yiyerek yaşamaz, kendi yetiştirdiklerini yer yani bir tür çiftçidir. Çalılara ve ağaçlara diziler halinde tırmanarak yapraklardan küçük dairesel parçalar keserler, bunları birbirlerine aktararak yuvalarına taşırlar, yuvada özel olarak hazırlanmış ve hatta yalanarak sterile edilmiş yerler vardır. Yapraklar çiğnenerek lapa haline getirilirler. Koridorlarda beyaz kabuklar görülür, içleri protein doludur ve çalışanların aç kalmamaları için hazır tutulurlar. Çok küçük boydaki işçi karıncalar lapa hazırlamayla görevlidirler, lapa besleyici özelliğini yitirdiğinde, küçük kahverengi parçalar halinde boş bir alana taşınır. Bu alan taze yaprak parçacıklarıyla tıkabasa doldurulmuştur. İşte mantar burada oluşur ve koloniden koloniye taşınır. Genç kraliçe düğün uçuşundan evvel bu mantardan küçük bir parça alır ve saklar ve yeni yuvası için ilk mekanı bulduğunda mantar parçasını tükürür ama parça çok hızlı büyüse de gübreye ihtiyacı vardır, o zaman kraliçe mantarın dış yüzünde küçücük yırtıklar açar ve oralara karnından çıkardığı sıvıyı minik damlacıklar halinde akıtır. İlk yavru doğana kadar kraliçe asla bu mantardan yemez ama yumurtalarının % 90´ını yer. Yeni yuvanın yedek besin deposunu bu mantar oluşturacaktır hatta yeni doğan ilk larva bile yine yumurtalarla beslenir.
Amansız avcılar
Böcekler, örümcekler ve tırtıllar karıncaların yiyecekleridirler. Onları canlı yakalarlar veya komaya sokarak saklarlar. Ölü kuşlar ve fareler de karıncaların avı olurlar, ormanlarda kızıl karıncalara Sağlık Polisi denmesi boşuna değildir. Ağaçların alt kesimlerinde ve yerde kızıl karıncalar zarar verici ve çürüyebilen hiçbirşey bırakmazlar. Ormanda yürürken gördüğünüz karınca dizileri başlarında her yönü kontrol eden avcıların bulunduğu sürülerdir. Avcıların birisi bir av gördüğünde hemen ona yönlenir ve yiyecek potansiyelini kontrol eder eğer av yararlıysa avcı derhal hücuma geçer ve aynı anda da yardım sinyallerini gerideki sürüye yollar. Av ne kadar direnirse dirensin alarm verilmiştir ve destek hemen gelir, av hemen ölmeli ve en kısa zamanda yuvaya taşınmalıdır eğer taşınamayacak kadar büyükse hemen orada parçalanmalıdır. Kazıl karıncaların av alanı yaklaşık bir hektardır ve bu alanın her santimini bilirler. Larvaların iyi yetişmesi için en enemli besin zengin proteinler içeren ettir. Bazen av içeri alınmaz, parçalanır, fazlalıklar atılır, işçiler tarafından yenir ve yuvaya dönülerek ötekilere trophallaxis yapılır. Karıncalar evrenin en büyük avcıları Sürücü ve Ordu karıncalarıdır, çevrelerindeki herşeyi yerler, aslında karıncalar dünyanın en iyi devriyeleri ve askerleridirler, tüm doğal ortamı kullanırlar her biri tam bir gerilladır. Kendi bedenlerinden köprüler yaparak, ırmakları aşarlar, dev örümcekleri, akrepleri yüzlercesinin canı pahasına kahramanca savaşarak öldürürler. Göç eden dev karınca orduları insanlar için de tehlikelidirler çünkü sayıları çok fazladır üstelik tek amaçları kraliçenin ve larvaların beslenmesi için çok sayıda değişik av alanları bulmaktır. Tüm bu yazılanlar doğanın en büyük harikası sayabileceğimiz karıncaları anlatmaya yeterli değildir, amaç araştırmaya yönelik ipuçlarını sunmaktı. Karıncaların iletişim sistemlerini çözmeye çalışan bilim adamları vardır ve bir gün insanlarla, insandışı tek sosyal amaçlı canlı olan, yardımlaşmayı bilen ve iletişim kurabilen karıncalar arasında bir ilişkinin kurulacağına inanmaktadırlar.
Karıncalar hakkında * Bir karınca yuvasına günde 2.400 böcek taşır.
* Dört satır okuduğunuzda dünyada 40 insan ve 700 milyon karınca doğmakta, 30 insan ve 500 milyon karınca ölmektedir.
* Karınca boyu 0.01 ile 3 cm arasında değişen, ağırlığı 1 ile 150 miligram arasında, sperm hücrelerinin sayısına göre dilediği kadar yumurtlayan, herşeyi yiyen ve nüfusu milyarların çok ötesine varan bir böcek türüdür.
* Karıncalar dünyamızın 150 milyon yıl önce doğan ilk bilinçli hakimleri ve ilk toplum kuranlarıdırlar.
* Karıncanın aerodinamizmi mükemmeldir. Her eklem mekanik bir harikadır, Deri ve kabuk kısımları sanki bir bilgisayarın yardımıyla yerleştirilmiştir. Üçgen kafası havayı deler, uzun ve bükülebilen bacakları toprakta yürürken bedenin rahat bir şekilde yaylanmasını sağlar sanki spor bir otomobil gibidir. Pençeleriyle tavanda yürüyebilir, gözleriyle 180 derecelik bir çevreyi görür. Antenleriyle bizim göremediğimiz binlerce bilgiyi ve uç kısımlarını çekiç gibi kullanır. Karnı keseler ve boşluklarla doludur, oralarda gerekli maddeleri stok eder. Çeneleriyle keser, sıkıştırır ve yakalar. Bedenindeki muazzam boru sistemi kokusal haberlerin depolanmasını sağlar.
* Arjantin karıncaları ilk kez 1866´da Buenos Aires´de görüldüler. 1891´de ABD´de, 1908´de Güney Afrika´da, 1910´da Şili´de, 1917´de Avustralya´da ve 1920´de Fransa´da ortaya çıktılar ve Fransa´nın güneyinde ortaya çıkar çıkmaz yöredeki tüm yerli karıncalara karşı savaş açarak onları yendiler. 1960´da İspanya´da, 1967´de Roma´da görüldüler, 1990 sonlarında ise kuzey Avrupa´ya doğru yayıldıkları belirlendi.
* Karıncalar insanlardan daha kalabalıktırlar. Daha çok siteleri vardır ve çevreye daha uygun yuvalarda yaşarlar. Hiçbir insanın yaşayamayacağı kuru, buzul, sıcak veya nemli bölgelerde yaşarlar. Bizden yüz milyon önce de vardılar ve atom bombasına bile dayanıklı oldukları hatırlanırsa bizden yüz milyon yıl sonra da varolacaklar. Onların tarihinde bizler sadece üç milyon yıllık bir raslantıdan ibaretiz. Bir gün dünyadışı canlılar dünyamıza inerlerse şaşırmayacaklar ve kuşkusuz karıncalarla konuşmaya başlayacaklardır çünkü onlar dünyanın gerçek sahipleridirler.
* Karıncaların bulunmadığı 1 km2´lik bir toprak parçası yoktur.