Fenerbahçe Spor Kulübü Kuruluş Tarihi..
Nereden Yazdırıldığı: Bilginin Adresi
Kategori: Spor
Forum Adı: Fenerbahçe & Galatasaray
Forum Tanımlaması: Fenerbahçe & Galatasaray Taraftarlarının mekanı...
URL: https://www.bilgineferi.com/forum/forum_posts.asp?TID=7224
Tarih: 21-11-2024 Saat 23:17
Konu: Fenerbahçe Spor Kulübü Kuruluş Tarihi..
Mesajı Yazan: savage_team
Konu: Fenerbahçe Spor Kulübü Kuruluş Tarihi..
Mesaj Tarihi: 12-02-2009 Saat 12:01
Kuruluş yılı: 1907
Kurulduğu Yer: Moda’da Beşbıyık Sokağı 3 numaralı evin alt katı.
Kurucular: Fenerbahçe Spor Kulübü, Nurizade Ziya Songülen Bey, Osmanlı
Bankası memurlarından Ayetullah Bey, Bahriye Mektebi talebesi Necip
Okaner Bey, Hindli namıyla anılan Asaf Beşpınar Bey ve Enver Yetkiner
tarafından kurulmuştur.
Renkleri: Sarı Lacivert
Fenerbahçe Kulübü’nün ilk amblemi, Fenerbahçe burnundaki ışık saçan
beyaz feneri, renkleri ise sarı ile beyaz olmuştu. Ancak, kulüp
mensupları bunu tatminkar bulmadıkları gibi, anlam bakımından da içinde
bulunulan monarşi rejimini tehdit edici sayılabileceği endişesi ile
kısa sürede iptal etti. 1910 yılında Fenerbahçeliler arasında resim
çizmede maharetiyle tanınan futbolcu solaçık Hikmet (Topuz)’in çizdiği
(bugünkü) amblem ise herkesin beğenisini kazandı ve kabul edilerek
bugünlere kadar da ulaştı. İşte “sarı ve lacivert�? ağırlık içinde
olmak üzere 5 renkten oluşan amblem ve şu anlamları taşımaktaydı;
“FENERBAHÇE SPOR KULUBÜ 1907" yazılı beyaz yuvarlak çerçeve, temizlik
ve açık yüreklilik ifadesiydi. Kırmızı fon ise, safiyet ve
Fenerbahçeliler arasındaki sevgi ve bağlılığı belirtirken bu arada
bayrağımızı da sembolize etmekte, ortadaki sarı renk Fenerbahçe için
duyulan gıpta ve kıskançlığı, kalp şeklindeki lacivert renk asaleti
temsil etmekteydi. Sarı lacivert renkler içinde yükselen palamut dalı
Fenerbahçelilik güç ve kudretini sembolize etmekte, yeşil renk ise
yükselen bu kudret için başarının gerekli olduğunu açıklamaktaydı.
Böylece “milli renkler arasında doğan Fenerbahçe�?nin, sarı ile
lacivert renkler beraberindeki bu amblemi üyelerce de kabul
gördüğünden, klişesi İngiltere’ye Manchester şehrine yollanmış ve
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün bugünkü rozeti olarak ilk kez 1910 yılında
yaptırılmıştı. Rozet; 1929 yılından itibaren üzerindeki eski Türkçe
harfleri yeni Türkçe harflere bırakmış ve manada önemli etki yapmayacak
ufak tefek değişikliklerle de günümüze kadar aynı şekli muhafaza ederek
gelmiştir.
Kadıköy ve Fenerbahçesi;
İstanbul’un Kadıköy yakası; Allah’ın, yeryüzünü yaratırken kesinlikle
ayrıcalıklı davrandığı bir eşsiz yöre... Tarihlerin henüz 1900 yılına
ulaşmadığı İstanbul’da, Kalamış’ıyla
Fenerbahçe’siyle, Caddebostan’ı Suadiye’si Moda’sı ile adeta bir rüya
beldesi... Göz alabildiğine bomboş arsalarla yemyeşil çayırlara sahip
bu yörede, doğanın insanları spor yapmak için sanki teşvik ettiği
yıllar...
Ve de, İstanbul’un silüeti deniz üzerinde uzaklardan perde perde
yansıyıp dalgalanırken, Fenerbahçe Burnu’nda yanıp sönerek yol gösteren
bir fener Türk sporuna önderlik edeceği bir kulübe sembol olmanın da
gururu içinde, Adalar’a, Marmara’ya, daha da ötesi uzak yıllara doğru
aynı şevkle ışık saçacağı günlerin özlemi ile çakıp durmaya başlamıştı
sanki... Ve de Kadıköy, o dönemlerde en güzel semti olan
Fenerbahçesi’nin bağrından çıkaracağı takımını önce yakınlara, sonra da
yarınlara armağan edeceği günleri bekliyordu gayri...
Kuşdili Çayırında İlk Futbol Oyunu;
İlk futbol oyununun, bugünkü anlamıyla ilk kez 1823 yılında
İngiltere’de oynanmaya başlamasının üzerinden neredeyse yıllar ve
yıllar geçmişti. Nihayet tarihler 1890’lı yıllara ulaştığında, Moda’da
oturan İngiliz’ler de bu keyifli spordan iyice etkilenmiş ve o yemyeşil
arsaların bulunduğu Kadıköy’ün geniş alanlarında, futbolu oynamaya
başlamışlardı. Seyri çok keyifli bu oyunun, çevredeki Türk gençlerinde
de ilgi uyandıracağı ve de bu sporu onlara sevdireceği pek tabii idi ve
hatta da kaçınılmazdı. Ama ne var ki, o sıralarda süren monarşi rejimi
nedeniyle Müslüman Türkler için cemiyet kurmanın ve hatta mevcut
cemiyetlere dahi üye olmanın yasak olmasından dolayı, Kadıköy
Çayırlarında top koşturan İngiliz gençlere yine ancak Rum gençleri
eşlik edebilmekteydi. Yine de, hemen her akşamüstü bilhassa Kuşdili
Çayırında yapılan bu futbol maçları ya da antrenmanları, Kadıköy
halkının büyük bir kesiminin ilgisini çekmekte, genellikle akşamüstleri
zevk için de olsa oynanan bu futbol oyunu için, Kalamış’tan, Moda’dan,
Kuyubaşı’ndan, ve hatta Haydarpaşa civarlarından gelecek öbek öbek
halkı, gününe ve hava durumuna göre küçük ya da büyük kümeler halinde
bu oyunu seyretmeye yöneltmekteydi. Kadıköy halkının ekserisi ikindi
sularında ayaklanır, günlerden Cuma ve Pazar değilse yani
Kurbağalıdere’nin kenarındaki salaş tiyatroda Komik Hasan’ın tuluat
kumpanyası oynanmıyorsa Kuşdili Çayırı’na doğru yola koyulurlardı. Yok,
eğer günlerden Cuma ya da Pazar ise de, Moda’ya doğru ya da şimdiki
Fenerbahçe Stadyumu’nun bulunduğu Papazın Çayırı’na doğru yola
koyulurlardı.
Omuzdaş kılıklı, burma bıyıklı tüylü tüysüz gençler, yanlarında boy boy
çocuklarla hanım nineler ve de orta yaşlı hatunlar, Arap bacılar,
ahretlikler, kahvede pineklemekten usanan efendi kişiler, burada çayırı
çepeçevre kuşatır, kadınlar getirdikleri kilimleri yayarlar, erkeklerin
kimi toprağa bağdaş kurar, kimi büyükçe bir taşa oturur, kimi ayakta
dururdu. Sucusu, dondurmacısı, kağıt helvacısı, simitçisi, baloncusu,
Eyüp oyuncakçısı velhasılı satıcıların her çeşidi burada arzı endam
eyler, burayı adeta panayır yerinden farksız kılardı. Ortadaki saha
olacak alanda ise, kapı gibi gövdeli, başları açık, renk renk
gömleklerinin kolları sıvalı, göğüsleri fora, bacaklarından
dizkapaklarına kadar şortlu bir alay adam soluk soluğa koşuşurlar,
birbirlerine çarpıp çarpıp, alt alta üst üste mecelleşirler, güya da
top oynarlardı. Oynanan bu futbollardan örnek alan bazı gençler,
Kadıköy’ündeki arsalarda ya da geniş çayırlarda onlar gibi top oynamaya
heveslenir, karman çorman bir biçimde, bir harradır bir gürradır gider,
topa en çok vuranla onu en havalara yükselten erbab sayılırdı. Ne var
ki bir süre sonra, bir başka deyişle 1900’lü yıllara iyice
yaklaşılmasıyla birlikte, Moda’da oturan İngiliz gençlerinin artık
modern futbolu oynamaya başlamaları ve dolayısıyla da oynadıkları
futbolu daha seyredilir bir halde sunmaları, kendilerini hayran hayran
seyreden Kadıköy’lü gençlerin yüreklerinde birtakım kıpırdanmalara
sebep oluyor, onlar gibi organize bir takım kurma isteklerini ise,
vazgeçilemez bir tutkuya dönüştürmeye başlıyordu.
Kadıköy Football Association ;
1890’lı yıllarda İstanbul Moda’da yaşayan İngiliz ailelerinden La
Fontaine, Giraud, Whittall, Charnaud, Pears, Armitage aileleri Kadıköy
ve Moda’nın çayırlarında kendi aralarında bu oyunu yeni yeni oynamaya
başladıklarında, İzmir’de yaşayan İngiliz aileleri, Bornova
çayırlarında bu oyunu çoktan oynamaya başlamışlardı bile. Zira sosyal
ve idari bakımdan payitaht İstanbul’a uzak ve rahat iki şehir olan
Selanik ile İzmir, 1870’li yıllarda Osmanlı’nın futbol oyunu için ilk
taraftar bulduğu toprakları oluyor, futbol oyunu o dönemlerde dini
inançların da etkisi ile Müslüman Türkler arasında gelişemediğinden,
böylece de Osmanlı toprakları üzerinde ilk defa gayrimüslim ve levanten
(ülkede yerleşmiş bulunan yabancı uyruklu) vatandaşlar tarafından
oynanıyordu.
Moda’da futbolla tanışan ilk ailelerin İstanbul’da İngiltere elçiliği
personeli görevlileriyle aralarında yaptıkları maç rekabetini, 1894
yılında İzmir’de “Football Club Smyrne�?nin kurulması ile birlikte
İstanbul - İzmir rekabeti izlemeye başlıyordu. İzmir’de futbolun
öncülüğünü yapan James La Fontaine, 1889 yılında İstanbul’a
yerleştiğinde, Kadıköy’de İngilizlerin futbol-rugby karışımı bir oyun
oynadıklarını görmüş ve onlarla kısa zamanda dostluk kurarak, daha iyi
bildiği futbol oyununu onlara kabul ettirmişti. Tarihler 1897 yılını
gösterdiğinde, James La Fontaine ve arkadaşları Kadıköy yakasında ilk
kez bir futbol takımı olarak Kadıköy Football Association adı altında
toplanıyor, takımı oluşturan İngiliz, Rum, Ermeni gençleri, genelde
İstanbul’a sefere gelen İngiliz gemicilerle oynadıkları oyunlarını
Kadıköy’ün çayırlarında sürdürüyor, ve her akşamüstü (ilk bölümde geniş
bir biçimde sunduğumuz) o kalabalık izleyici kitlesine de
seyrettiriyorlardı. Bu müsabakalar halkın öylesine ilgisini çekmişti ki
“Football Association�? takımı, iki yıl içerisinde “İzmir Karması�? ile
karşılıklı olarak futbol maçları yapmaya yönelmişti.
|
Cevaplar:
Mesajı Yazan: savage_team
Mesaj Tarihi: 12-02-2009 Saat 12:02
“BLACK STOCKING FC�? Kuruluyor ;
Ne var ki, Sultan 2. Abdülhamid’in padişahlığının sürdüğü o dönemde,
mevcut monarşi rejiminin korunması amacıyla Türk gençlerinin dernek
kurmaları yasaktı. Bu durum ise, yabancı ve azınlıkların top
koşturdukları kendi topraklarında futbol oynamanın imkan ve zevkinden
mahrum olan ve onların aralarına karışarak oynamak istedikleri bu cazip
oyunu ancak gıpta ile seyretmekle yetinen Kadıköylü Müslüman Türk
gençleri arasında, sadece üzüntü değil aynı zamanda tabii ki öfke ve
hırs da uyandırıyordu. İşte her türlü tehlikeyi göze alan bu
gençlerden, deniz öğrencisi Fuat Hüsnü (Kayacan), eski hariciyecilerden
Reşat Danyal ve Mehmet Ali ile, Kuşdili’nde Papazın Çayırı adı verilen
topraklarda meşin yuvarlağa vuruşlar yapan arkadaşları bu özlemin sona
ermesini amaçlıyorlar, ve 1899 yılında da, devrin hafiye ve
jurnalcilerinin dikkatlerinden kaçmak ve hışımlarından korunmak
amacıyla bir İngiliz adı altında Black Stocking FC (Siyah Çoraplılar
Futbol Kulübü) ‘nü kuruyorlardı. Ancak siyah çorap ve kırmızı üst
formaları ile Türk gençlerinin oluşturduğu bu ilk Türk spor ve futbol
topluluğu daha ilk maçlarında hafiyelerin baskınına uğruyor ve hemen
dağıtılıyordu.
1899; Fenerbahçe’nin Gerçek Kuruluş Yılı
Burada dikkati çeken en önemli nokta; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black
Stocking FC ismi altında 1899 yılındaki bu ilk girişimindeki öncülük
yapan gençler ile, ilerideki yıllarda kurulacak olan Kadıköy Futbol
Kulübü (1902) ve Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan
gençlerin genelde aynı kişiler olacağıydı. Dolayısıyla FENERBAHÇE
KULÜBÜ kuruluşunu gayri resmi olarak 1899 yılında gerçekleştirmiş, ne
var ki iki kez kapatılmaları nedeni ile faaliyetlerine, ancak resmi
kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmişti. Görülen odur ki; Black
Stocking F.C. ya da Kadıköy Futbol Kulübü isimleri, amaç karşısında
birer araçtırlar. Ayrıca İstanbul’da kurulan futbol kulüplerinin
listeleri incelendiğinde de; Moda Futbol Kulübü (1896), Cadi-Keuy
Football Club (1899) ve Imogen (1900) takımlarının İngiliz uyruklular
tarafından, Elpis (1900) takımının Rumlar tarafından, Black Stocking
(1899), Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerinin ise Osmanlı
uyruklular tarafından kurulmuş oldukları da zaten görülmektedir.
TARİHÇE BÖLÜM - 2 -
KADIKÖY FUTBOL KULÜBÜ Kuruluşu
Ama yine de, aradan geçen birkaç yıl içinde aynı gençlerin bir bölümü,
aralarına yeni katılanlarla beraber Kurbağalıdere Köprüsü’nün hemen
yakınındaki (şimdiki stadyumun karsısında) Hurşit Ağa’nın
kahvehanesinde muntazaman toplanıyor ve 1901 yılında da, bu kez isim de
değiştirerek Kadıköy Futbol Kulübü ismindeki bir yeni takımı daha
kurabilmenin çalışmalarını yapıyorlardı. Konu ile ilgili ayrıntılı
bilgiye, yaşadığı yakın tarihi, yazılarında bütün ayrıntıları ile
canlandıran üstad Sermet Muhtar Alus’un, 1951 senesinde Tarih Hazinesi
Mecmuası’na yazdığı “Kadıköyü’nde İlk Futbol�? isimli makalesinde
rastlıyoruz ;
(Aslı gibidir) : “ Zamanın musiki üstadı Sine Kemani Nuri Bey’in
anlatışına bakılırsa, futbola meraklı ilk Türk gençleri bir kulüp
kurmağa, daha bir derli toplu birleşmeye karar vermişler. Çok geçmeden
arzularını yerine getirmiş, elbiseyi de seçmişler; gömleğin göksü,
yakası, kol kapakları beyaz, öbür tarafları kırmızı, pantolon keza
beyaz. Kuşdili Papazın çayırlarında kendi aralarında maçlara
girişmişler. Moda’daki İngilizlerden, Rumlardan mürekkep (oluşan)
takımın derecesine erişmek, onları yenmek baş emelleri(en büyük
arzuları). Eski cimnastikçi ve idmancılardan Sine Kemani Bay Nuri’nin
rivayetine göre, ilk oynayanları sayalım: Kendisi(Nuri Bey), Emced Bey,
Mehmet Ali ve kardeşi Neşet Beyler, Reşat Danyal Bey, Hafız Mustafa,
Topçu zabiti Cevdet Bey, Eşref Bey, Hüsnü Paşa zade Bahriyeli Fuat Bey,
Mekteb-i Sultani’li Daniş, Tahsin (Şair Tahsin Nahit) Bey, Sarı Şevki.
Haftalık Malumat Mecmuası sahibi Baba Tahir’in yevmi (günlük) Fransızca
Servet Gazetesi, bu maçlara dair teşvik yollu bir yazı neşretmiş.
Fırsatı kaçırmayan namlı hafiyyelerden (gizli görevli polis) biri,
Sultan Hamid’e hemen jurnali(haberi) uçurmuş: “ Kadıköy gençleri,
Veliahd- i Saltanat Reşat Efendi (Sultan Reşat)’nin himayesinde
(korumasında) bir cemiyet teşkil eylemişlerdir (oluşturmuşlardır).
Beray-i ubudiyet (kulunuz olarak), nazar-ı dikkat-i hümayunlarınızı
celp ederim (padişahımın dikkatlerini çekerim). Ferman.�?
Ve tabii ki, yine rejim ve futbolun haram sayılması nedeniyle dini
baskılı, ancak daha sıkı hafiye baskısı sonucunda da zaptiye
teşkilatının baskınıyla bu girişimler de yine engelleniyor ve
Kadıköy’lü gençler bir kez daha dağıtılıyordu. Ne hazin bir kaderdir
ki, Olimpiyatların Atina’daki açılış gününe rastlayan 6 Nisan 1896
tarihinde Tatavla (Kurtuluş)’da bir gurup Rum vatandaşımızın
teşebbüsüyle “Tatavla - Heraklis Jimnastik Kulübü�? şaşalı bir biçimde
tabii ki de kurulurken, ondan iki yıl sonra tamamen Türk gençlerinden
oluşarak kurulmaya çalışılan “Kadıköy Futbol Kulübü�? mevcut rejim
nedeniyle hemen kapatılıyor, kurucuları ise sürgün edilmekten zor
kurtuluyordu. Bu durum Türk sporunun kulüpler yolundaki gelişimini en
az 5 yıl geciktirecek ve yurdumuzda futbol ağırlıklı sporun temeli de,
yabancı egemenliği ve anlayışı ile atılacaktı.
İşte İstanbul’da, hem Pera yakasında hem de Kadıköy yakasında oturan
ecnebi (levanten) ve gayrimüslim vatandaşlarımızın, törenlerle
kurdukları ilk kulüplerinin yaşama hakkını elde etmelerine karşın, yine
kalpleri spor aşkı ile çarpan Kadıköy’lü Türk gençlerimiz tarafından
girişilen her iki cesurane teşebbüsün gerçekleşememesi, onların
içindeki bu ateşi söndürmüyor, aksine, Kadıköy’de bir futbol kulübü
kurmalarına hiçbir kuvvetin engel olamayacağı gerçeği ile, daha henüz
ismi bile belli olmayan ve fakat ki Kadıköy’ün bağrından çıkacak ve
gelecekte milyonlarca taraftara sahip olacak bir kulübü kurmaları için,
sadece sayılı yılların kaldığını da sanki artık iyiden iyiye
hissediyorlardı.
Kadıköy’de Kuruluşu Bekleyiş ;
Güneş, 1900’lerle henüz tanışmış. İstanbul’un her semti aynı sıcaklıkta
aynı cömertlikte aydınlanırken, Kadıköy yakasında gökyüzü hep puslu,
sanki her dem kapalı gibi. Kuşdili Çayırı mahzun, Papazın Çayırı solgun
gibi. Fenerbahçesi’nde bahçeler çiçeksiz, köşklerinde kanaryalar
suskun, güllerle bülbülleri küs gibi... Zira, içleri spor aşkı ile
yanan Türk gençlerinin Kadıköy’de kulüp kurma istekleri “saray�?ca iki
kez engellenmiş, levanten ve gayrimüslim vatandaşlarımızın aynı
isteklerine aynı saraydan izin çıkarken, Kadıköylü gençlerimiz sarayın
rejimine karşı iki kez yenilmiş gibi. İşte bu nedenledir ki, gayri tüm
Kadıköy halkı suskun, biraz da yaralı, Kalamış’ta esen rüzgar bir
mahzun, Fenerbahçesi’nde çakan “Beyaz Fener�? bir mahzun gibi. İşte bu
nedenledir ki ; galip, sanki bu yolda mağlup gibi...
Ve de deniz üzerinde İstanbul’un silüeti, karşı uzaklardan perde perde
sahile akarken, “ışıksız FENER, çiçeksiz BAHÇE �? misali biçare
yarımada, mahzun bir eda ile karşı sahilindeki sarayın ufuklarına doğru
bakıp bakıp kuruluş izninin çıkması hayali içinde “ Bu memlekette bir
gün sabah olursa Haluk. �? mısralarını yüreği yaralı fakat gönlü ümitle
dolu bir şekilde sanki okur da, devlet kapusundan da medet bekler
gibi...
|
Mesajı Yazan: savage_team
Mesaj Tarihi: 12-02-2009 Saat 12:02
TARİHÇE BÖLÜM - 3 -
İSTANBUL’DA İLK “FUTBOL LİGİ�? GÜNLERİ
Evet, istibdat ; bir başka değişle o dönemki mevcut “ mutlak hakimiyet
�? rejimi, yurdumuzda cemiyet kurmak ya da bu bünyede spor yapmak
hakkını Türklere yasak etmekteydi. İşte sırf bu nedenle, Fuat Hüsnü
(Kayacan) Bey ve tamamen Türk gençlerinden oluşan arkadaşlarının
Fenerbahçe Spor Kulübü’müzü kurma teşebbüsleri, gerek 1899 yılında
Türkçe isim vermeden bir İngiliz ismi altında kurmak istedikleri “Black
Stocking F.C./Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü�? olsun, ve gerekse de
1902 yılında bu kez isim değiştirerek kurmak istedikleri “Kadıköy
Futbol Kulübü�? olsun, sarayca engellemişti. Bu durum ise, ülkemizde
kurulan ilk spor kulüplerinin yabancılar ile gayrimüslimler tarafından
oluşmasına sebep olacak, Türk sporunun kulüpler yolundaki gelişimini
ise en az 5 yıl geciktirerek, yurdumuzda futbol ağırlıklı sporun
temelinin “yabancı egemenliği ve anlayışı�? ile atılması neticesini
doğuracaktı.
Nitekim, Kadıköy Futbol Kulübü’nün mevcut bu rejim nedeniyle hemen
kapatılarak dağıtılmasının ardından, 1902 senesinde James Lafontaine
ile Horace Armitage isimli kişiler hemen hemen tamamı İngiliz’lerden
oluşan “Cadıkeuy Football Club“; (Kadıköy Futbol Kulübü) isimli futbol
takımını kuruyor ve kuruluşunun iznini de alıyordu (*10). Bunu, 1903
senesinde Moda’da oturan İngiliz gençlerin “Moda Football Clup�?, 1904
senesinde de Kadıköylü Rum vatandaşların “Elpis(Ümit)Futbol Takımı�?nı
kurmaları izliyordu. Aynı yıl İngiliz elçilik gemisi “İmogene�? nin de
aynı isimde bir futbol takımı kurması üzerine, Türkiye’deki ilk lig
organizasyonunu gerçekleştiren James La Fontaine, 1904 senesi
sonbaharında “Constantinople Football Liege�? ( İstanbul Futbol Ligi )
adı ile İstanbul’daki ilk futbol ligini kuruyordu.
Cadıkeuy (Kadıköy), Moda, Elpis ve İmogene takımlarının oluşturduğu
ligdeki organizasyon olan “Pazar Ligi�? ismi altında yapılan bu maçlar,
bugünkü Fenerbahçe Stadının bulunduğu Papazın Çayırı’nda sürüyor ve
halk tarafından da büyük bir ilgi ile takip ediliyordu. 1904
tarihindeki ilk Pazar Ligi şampiyonluğunu İmogene Takımı, 1905
yılındaki ikinci Pazar ligi şampiyonluğunu ise Cadıkeuy (Kadıköy)
Futbol Takımı kazanıyordu. Tarihler 1905 yılını gösterirken , Mekteb-i
Sultani (Galatasaray Lisesi) öğrencileri tarafından okulun çatısı
altında kurulan Galatasaray Futbol Takımı, Kadıköy’deki Papazın Çayırı
mevkiinde Kadıköy Frerler Mektebi (Saint Joseph) takımı ile maçlarına
başlıyor ve 1906 yılından itibaren de İstanbul Futbol Ligine resmen
katılıyordu.
1907, Resmi kuruluşa doğru
Gayri takvimlerin o en güzel yıl olan 1907 yılının ilk yapraklarını
gösterdiği günler... Sultan 2. Abdülhamid Han, 33 yıllık saltanatının
baskılı rejime dayalı son yılını yaşamakta olduğunun sanki farkında.
Saltanatı ile uğraşanlarla boğuşmaktan futbol topu peşinde
koşturanlarla uğraşmaya ayıracak pek fazla vakti ve de gönlü
kalmadığından bu tür oluşumlara karşı uygulattığı baskıyı da, resmi de
olmasa biraz gevşetmiş. Zaten gayri müslimler ile yabancılarca ortalama
on yıldır oynanmakta olan futbol oyununa gözleri ve de gönülleri biraz
da alışmış. Kadıköy yakasındaki Kördere Sahası ile Kuşdili Çayırı’nda,
o ilk yıllarda göz açtırmayan top uçurtmayan saraylı hafiyelerden
görünürde eser kalmamış, Türk gençleri, resmi formalı olmasa da
buralarda sanki rahat rahat top koşturur bir halde. Gerçi, bir
jimnastik kulübü olarak “Beşiktaş�? ile, Fransız Mektebi Takımı
hüviyetini arkasına almış bir futbol kulübü olarak “Galatasaray�?,
kuruluş faaliyetlerini İstanbul yakasında gerçekleştirebilmiş ama,
karşı kıyı Kadıköy yakası o dönem için adeta bir başka belde, adeta
İstanbul’a taşra...
Nihayet, artık bu yakada da beklenen günlerin yakınlığı hissedilmekte.
Kadıköy yakasında da güneş bir başka parlak, bahçelerde çiçekler bir
başka güzel açmakta. Fenerbahçesi’nde de kanaryalar bir başka ötüp,
burundaki fener sanki bir başka parlak çakmakta. Zira, halkın içinden
çıkacak ilk Türk kulübünün kuruluşu için kararın ve de onayının
alınacağı çok önemli günlerin çoğu geçmiş, azı ise sanki artık
gelmekte...
İşte, içinde bulundukları tarihin de desteğinden güç alan Kadıköy’lü
gençlerden, Hariciye Nazırı Asım ve Server Paşa’ların torunu Londra
Sefareti Başkatibi Nuri Bey’in oğlu Ziya(Songülen) Bey ile Harekat
Ordusu Feriki (tümgeneral) Şevki Paşa’nın oğlu Ayetullah Bey ve de ünlü
edebiyatçı Sami Paşazade Sezai Bey’in yeğeni Enver Necip (Okaner) Bey,
Necip Bey’in Moda Başpınar sokak 3 numaralı evinin selamlık katında
yaptıkları bir görüşme sonucunda kuracakları takımın ilk fikir harcını
atıyorlardı. Gerekli olan parayı da finanse edecek olan dönemin
zenginlerinden Saint Joseph mezunu Mühendis Nurizade Ziya Bey’e kulübün
kurucu başkanlık şerefini, Osmanlı Bankası memurlarından Ayetullah
Bey’e katiplik (sekreter) görevini, Bahriye Subayı Necip Bey’e de
kaptanlık ve veznedarlık (sayman) görevini veriyorlardı.
Aynı görüşmede varılan fikir birliği ile de ; kuracakları kulübün adını
oturdukları semtin güzelliğinden esinlenerek Fenerbahçe yapacaklar,
amblemlerini Fenerbahçe Burnu’ndaki ışık saçan fenerden, formalarındaki
renkleri ise Fenerbahçesi’ndeki ilkbaharın sevimli müjdecisi
papatyaların kıskançlık ve temizlik sembolü olan renklerinden yani sarı
ile beyazdan alacaklardı.
Ertesi gün “Baker Mağazası�?ndan forma kumaşları alınıyor, Fener armalı
kırtasiye malzemelerinin siparişleri veriliyor, ve de dönemin güya
Futbol Federasyon Başkanlığı görevini üstlenmiş kişisi James Lafontaine
ile yapılan bir sohbette de sanki kendisinden icabet alınıyordu. Artık
kurulacak olan kulübün ismi, başkanı, amblemi ve formaları seçilmiş,
mesele sadece formaları giyerek bu ismi tescil ettirecek 11 Türk
gencinin bir araya getirilmesine kalmıştı. Bu konuda da en mühim rolü
St. Joseph Mektebi Türkçe Öğretmeni Enver ( Yetiker ) Bey üstleniyordu.
“Fenerbahçe Futbol Takımı�?nın ilk kadrosu kuruluyor;
Güneş bu defa, o en güzel yıl olan 1907 senesi ilkbaharının serince bir
Pazar gününü aydınlatıyor ve Fenerbahçe semti de bu kez, ismini
yıllarca şerefle temsil edecek olan bir kulübün ilk temsilcilerinin ilk
kalabalık gövde gösterisine sahne oluyordu. O gün, Kadıköy’ündeki
Kuşdili Çayırı’nda İngiliz ve Rum takımları arasında oynanan bir futbol
maçını seyrettikten sonra St. Joseph Mektebi talebelerinden oluşan bir
grup, Moda İskelesi’nden sandallara biniyor ve koyun karşı kıyısında
randevu mahalleri olan Fenerbahçesi’ne geçiyorlardı. Nuri zade Ziya
(Songülen)Bey ve Ayetullah Bey ile Sami Paşa zade Sezai Bey’in yeğeni
Bahriye zabiti Necip(Okaner)Bey, Hintli lakaplı Mühendis Asaf
(Beşpınar) Bey ve S.Joseph Mektebi Türkçe öğretmeni Enver (Yetiker) Bey
isimli gençler, burada daha evvel gelmiş olan Hasan ve
Hüseyin(Dalaklı), Galip (Kulaksızoğlu), Nasuhi Esat(Baydar), Yanya’lı
Şevkati, Elkatipzade Mustafa ve kardeşi Hamdan, Çerkes Sabri,
Hayrullah, Hakkı Saffet (Tarı),Hasan Sami(Kocamemi) Bey’ler ile
buluşuyorlardı.
Çoğunluğunun, yakında kurulacak oldukları takımın ilk oyuncularını
teşkil edecek olan bu gençler için o gün, Ziya Bey’in İngiltere’den
getirttiği; önü ve kolları düğmeli olan sarı beyaz yollu bol formaları,
lacivert şort pantolonları ve sarı löverli yün çorapları ile,
Fenerbahçe’nin çayırlarında ilk antrenmanlarını yapacakları gündü. Kısa
zamanda çevrenin futbola kabiliyetli gençlerini de kendi etrafında
toplayan bu kulüp, bugün için büyük bir kıymet ifade eden ilk
kadrosunu, olası olarak; Hintli Asaf – Necip , Ziya – Hasan, Hassan,
Sabri – Nasuhi , Şevkati , Galip , Hüseyin , Hayrullah terkibinde, ya
da ; Asaf – Ziya , Sami – Ayetullah , Mazhar , Necip – Fethi , Galip ,
Hüseyin , Hasan , Nevzat şeklinde oluşturuyordu.
Başta da değindiğimiz üzere, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stocking
FC ismi altında 1899 yılındaki ilk girişiminde öncülüğünü yaptığı
gençler ile, Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve ilerideki yıllarda
kurulacak olan Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan
gençler, aslında yıllardır aynı ideali sürdüren hep aynı kişilerdi. Ama
ne var ki iki kez kapatılmaları, yasal faaliyetlerine ancak resmi
kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmelerine olanak kılmıştı. Bir
başka deyişle; Black Stocking F.C. ile, aynı amacı ve kaderi paylaşan
Kadıköy Futbol Kulübü’nün isimleri, “Fenerbahçe Spor Kulübü�?nün
kuruluşu yolunda “amaç karşısında birer araçtı “. Israrla tekrar
ettiğimiz bu durum karşısında, 1940 yılında yapmış oldukları haklı bir
tüzük değişikliği ile kuruluş senelerini 1909 senesinden 1903 senesine
aldıran Beşiktaş Kulübü’nün ( Bereket Jimnastik Kulübü) de
gerçekleştirdiği gibi, Fenerbahçe Spor Kulübümüz olarak tüzüklerimize
geçirmemiz ve de yazılı bir deklarasyonla kamuya ilan edip düzeltmemiz
gereken gecikmiş gerçek odur ki; Fenerbahçe Spor Kulübünün kurulduğu
yıl 1899’dur.
|
Mesajı Yazan: savage_team
Mesaj Tarihi: 12-02-2009 Saat 12:03
Tarihçe BÖLÜM - 4 -
Kuruluşu Tescil Olunan İlk Türk Kulübü; Fenerbahçe
Nihayet, 23 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyetin ilanını takiben,
yurtta dernek ve kulüp kurma hakları herkese resmen tanınıyor, böylece,
Ziya, Ayetullah, Necip ve Enver Bey’lerin önderliğinde kurulmuş bu yeni
kulüp tescil edilerek, Fenerbahçe’ye, cemiyetler kanununa göre kuruluşu
resmen tescil olunan ilk Türk kulübü olmak şerefi kazandırılıyordu
(*16).
Kulübün ilk kurucu üyelikleri ise ;
1) Ziya ( Songülen ),
2) Ayetullah Bey,
3) Necip ( Okaner),
4) Galip ( Kulaksızoğlu),
5) Hassan Sami (Kocamemi),
6) Asaf ( Beşpınar) şeklinde başlıyor ve olası diğer üyelikler de;
7)Enver (Yetiker),
8) Şevkati (Hulusi Bey),
9) Fuat Hüsnü (Kayacan),
10) Hamit Hüsnü ( Kayacan)
11) Nasuhi (Baydar),...
isimleriyle devam ederek sıralanıyordu. Konu ile ilgili olarak; ömrünü
adadığı “Fenerbahçe Kulübü Tarihi�? konusunda, özellikle arşiv ve bilgi
toplamada en zorlandığımız kuruluş yılları dönemleri ile ilgili en
güvenilir araştırmaları gerçekleştirmiş olan merhum yazar Dr. Rüştü
Dağlaroğlu’na ait (eski Türkçe ile yazılmış notları şu an deşifre
çalışmaları yapan oğlu Sayın Müzdat Dağlaroğlu’nun arşivinde)
Fenerbahçe tarihine ışık tutmakta olan not defterindeki tarihi notlar
arasında ; “kulübün 1939 Nizamnamesinde ilk 30 kurucu üyenin isminin
sıralandığı, ne var ki, kurucu olan ilk 6 üye arasında yer alması
gereken Hassan Sami (Kocamemi)’nin bile bu listede isminin
bulunmayışının, kendisini listenin doğruluğu hakkında haklı olarak
kuşkuya düşürdüğü ifadesi�? de ayrıca belirtilmektedir.
İstanbul Şampiyonluğu Ligi ;
1908 yılında ilan edilen 2. Meşrutiyetin ilanı ile tanınan dernek kurma
serbestliği sonucunda İstanbul’da kurulan Türk kulüplerinin sayısı çığ
gibi artıyor, Anadolu, Beykoz, Vefa Futbol Kulüpleri de, sırf 1908
senesinde resmen kurulup tescil edilen Türk kulüpleri arasında yerini
alıyordu. Kısa zamanda Türk kulüplerinin sayılarındaki bu artış ise,
İstanbul’da yeni bir ligin kurulması ihtiyacını doğuruyor, bu nedenle
de o dönemlerde ülkede resmi tatil günü olan Cuma günleri oynanacak bir
lig olan, Cuma Ligi adıyla yeni bir lig kuruluyordu.
Takımların sayılarının hızla artmasıyla, İstanbul’da futbol alanlarının
sayısı da çoğalmaya başlamıştı. Anadolu yakasında; Kadıköy’deki Kuşdili
Çayırı, şimdiki stadın bulunduğu yerdeki Papazın Çayırı, Yoğurtçu
Deresi yanındaki Altınordu’nun Kördere Çayırı, Dereağzı’nda Kemikçi
Çayırı, Baklatarlası, İbrahimağa sahası ile, Rumeli yakasında; Taksim,
Talimhane, Bakırköy, Baruthane, Karagümrük, Çukurbostan, Süleymaniye,
Güzelbahçe, Beyazıt Harbiye Nezareti sahaları, ve de Boğaz’ın Anadolu
kesiminde ise; Anadoluhisarı, Küçüksu Er Meydanı , Beykoz Ortaçeşme
sahaları mevcut sahalara eklenmişti.
Kuruluşu 1908 yılında resmen tescil olunan Fenerbahçe Spor Kulübü, sarı
beyaz olan renklerini 1909 sonbaharında sarı laciverte çevirmiş, 1909
-1910 sezonuyla birlikte de İstanbul Futbol Ligine Galatasaray’dan
sonra katılan ikinci Türk takımı olmuştu.
İşte, dünyanın en hırslı ilk 5 derbisinden biri olan Fenerbahçe –
Galatasaray kulüpleri arasındaki ezeli rekabet, ilk defa 17 Ocak 1909
tarihinde Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi ) öğrencilerinin takımı
ile, yeni kurulmuş bir semt takımı maçı şeklinde başlamış, ve bu
tarihten itibaren de o dönemlerdeki İstanbul futbolundaki
şampiyonluklar genelde bu iki Türk takımı arasında paylaşılarak, Türk
futbolunun artık bir varlık olarak ortaya çıkması sonucunu doğurmuştu.
Kuşdili Spor Kulübü’nün Bünyeye Katılması ;
Fenerbahçe, “İstanbul Şampiyonluğu Ligi�?ne ilk kez katıldığı 1909 –
1910 sezonunda beşinci oluyordu. 1910 yılı liginin başlamasına kısa bir
süre kala da kulüpten ayrılmalar ve mali zorluklar nedeniyle, Üsküdar
Kulübü ile birleşmesi gündeme gelmişti. 1910 senesi Eylülünde, Koço’nun
Mühürdar Gazinosu’nda yapılan müşterek toplantı sonucunda,
gerçekleştirilmesi istenen Üsküdar - Fenerbahçe Kulübü teklifi, üyeler
tarafından kabul görmedi. Buna karşılık, Kuşdili Kulübü Başkanı iken
Fenerbahçe’ye katılan Elkatip Zade Mustafa Bey, Kuşdili Kulübü’nü
Fenerbahçe’ye katmayı başardı ve bu başarısıyla da Fenerbahçe’yi çok
zor günlerinde güçlendiren, geleceğini aydınlatarak güven altına alan
ve takımı yücelten kişi olarak kulüp tarihine geçti.
stanbul halkı 16 Mart 1920 sabahı uyandığında gözlerine inanamamıştı.
Zira şehrin üzerine kapkara bulutlar çökmüş, bir gece içinde koca şehir
işgal ordularınca adeta askeri bir kampa çevrilmişti. Dünyayı sarsmış,
imparatorluklar yıkmış ve on milyon insanın ölümüne sebep olup o hiç
bitmeyecek sanılan “Harb-i Umumi�? diye anılan “1. Dünya Savaşı�?,
Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilmesi ile son bulmuş, mütareke ile
birlikte de galip itilaf devletleri mağlup Osmanlı’nın başkenti
İstanbul’u işgal etmişlerdi. Zırhlı araçlar cadde başlarını tutarken,
sokakları dünyanın her yanından gelmiş her renkten ve her dinden
askerler sarmış, Harbiye, karakollar, kaymakamlıklar, subay mahfelleri
, vesair tüm makamlar işgal ordularınca işgal edilmişti. İşgal
üniformalı itilaf ordusu askerleri, sosyal yaşantı içinde her fırsatta
halkı manevi baskı altında ezerken, tramvayda trende ya da vapurda bile
kendileri daima birinci mevkide oturup, biletli Türk vatandaşlarını
vagonların sahanlıklarında vapurların ise ikinci mevkilerinde seyahat
ettirir, kendilerine ayrılmış bölümlere boş da olsa kimseyi sokmaz,
yolcuların bilet kontrollerini bile kendileri, üstelik alaycı bir tavır
içinde ve ağır hakaretler altında yaparlardı. Evet, İstanbul artık o
eski İstanbul değildi. Acı günler gelip çatmış, herkes üzgün, herkes
kendi vatanında sürgün gibiydi. İşgalcilerle birlikte yaşamak zorunda
olan talihsiz İstanbul halkına, o güne kadar yaşadıkları, ne
gıdasızlık, ne susuzluk, ne elektrik kesintileri, ne de hiçbir şey,
“İşgal İstanbul’u �?na tanıklık etmek kadar onlara acı vermemişti. İşte
bütün bu olumsuz şartlar altında halkın morali için mutlak bir desteğe
ihtiyacı vardı ki, işte bu ihtiyaç duyduğu güç, ona kendi öz bağrından
çıkarttığı takımı tarafından “Fenerbahçe�?si tarafından verilecekti.
İşgal yıllarındaki gurur; Fenerbahçe
Mütareke döneminde (1918 - 1921) işgal kuvvetlerine mensup özellikle
İngiliz ve Fransız askeri takımlarıyla yapılan futbol maçları,
İstanbul’daki futbol heyecanını ve futbola olan ilgiyi doruk noktasına
çıkaran olgu oluyor, Türk takımları işgalci ekiplerle 5 yılda 50’sini
Fenerbahçe’nin oynadığı toplam 80 maç yapıyor , işgal kuvvetleri
takımlarına karşı kazanılan galibiyetler ise Türk takımlarını
gönüllerde yüceltiyordu. Bu nedenle futbol İstanbul’da büyük kitleleri
kendine çekerken, Türk takımlarının özellikle de Fenerbahçe’nin, başta
General Harrington Kupası (29 Haziran 1923) olmak üzere işgal
kuvvetleri takımları karşısında elde ettikleri tüm galibiyetler,
İstanbul halkının intikam duyguları içindeki milli duygularını
şahlandıran ve yaralı gönüllerine teselli veren yegane olay haline
dönüşüyordu.
Mütarekenin karanlık yıllarında işgal kuvvetlerine mensup takımlarını
her hafta birbiri peşi sıra futbol sahalarında yenerek milletin rencide
olmuş gururunu okşayan Fenerbahçe tüm halkın sevgilisi haline geliyor
zamanla da milli mücadelenin ve milliyetçi karşı çıkışın adeta İstanbul
şubesi halini alıyordu. Onlar, cephelere gönderdikleri futbolcuları
misali Çanakkale’de yaptıkları müdafaanın bir örneğini de sanki
Taksim’in Taşkışla sahasında gösteriyor, yaptıkları toplu hücumlarda
ise sanki kısa bir süre sonra Kocatepe’den verecekleri milli
taarruzdaki şahlanışımızın provasını veriyorlardı. Bu şevk ve iman
içinde mütareke ve işgal İstanbul’unda Türk futbolu denince ilk akla
gelen Kadıköy’ün Fenerbahçe’si oluyor, cepheden gelen her yeni zafer
İstanbul’luların moralini yükseltirken, Fenerbahçe takımı da aldığı
galibiyetlerle halkın başını dik tutmasını sağlıyordu. 1910’lu yıllarda
en fazla iki bin kişinin izlediği Fenerbahçe, 1919 -1920 yıllarında 6-7
bin kişinin hınca hınç doldurduğu tribünlere oynuyor, bir zamanların
ürkek mahcup yapılan tezahüratları, artık açık açık, yüksek sesle hep
bir ağızdan dile getiriliyordu; “Ya ya ya ,şa şa şa, Fenerbahçe çok
yaşa, Türkiye Türkiye çok yaşa...�?.
Artık iş futbol oyunu halinden çıkmış, vatanın asıl sahipleri ile
işgalcilerin hesaplaşması şekline dönüşmüştü. Fenerbahçe takımı artık
“Kuvai Milliye�? ruhunun halk içindeki sembolü olmuştu. Bunun birinci
sebebi işgal takımları ile oynadıkları toplam 50 maçtan ikisi hariç hiç
yenilmeyip 41 maçta galip gelmeleriydi ki Altınordu ve Galatasaray
takımları ne yazık ki bu başarıyı gösterememişlerdi. İkinci sebebi ise,
“Anadolu Harekatı�?nın başında olan Mustafa Kemal’in “Fenerbahçeli�?
olarak bilinmesiydi.
|
Mesajı Yazan: savage_team
Mesaj Tarihi: 12-02-2009 Saat 12:03
Tarihçe BÖLÜM - 5 -
Atatürk ve “Fenerbahçe�?si;
Fenerbahçe’nin müttefiklerle mücadelesi sadece yeşil sahalarla da
sınırlı kalmayacak, Cihan Harbi’nde vatana feda ettikleri diğer
sporcuları gibi, futbolcularının büyük bir bölümünü yine işgal
yıllarında İstanbul’dan Anadolu’ya silah aktarılmasında etkin bir rol
oynatarak vatanının ihtiyaç duyduğu konuda hayatlarını budaktan
esirgemeyeceklerdi. “ İttihad ve Terakki’nin bir kolu olduğu �? ithamı
ile işgal kuvvetlerinin devamlı olarak bastırması sonucunda kulübün
kapatılma çalışılmaları ortamına rağmen, yurdun düşmandan kurtulması
yolunda üstlendiği tarihi misyonu en ulvi bir biçimde yerine getirerek,
bir başka idealde de yarınlara örnek olacak olan Fenerbahçe Spor
Kulübü, aydınların, işgal yıllarının acılı şehit ailelerinin, hulasa
Türk ulusunun şeref ve cesaret duygularının yurda adeta armağanı
oluyordu. İşte bu nedenledir ki ulu önderimiz Mustafa Kemal Paşa, 1918
yılında ilk spor kulübü olarak Fenerbahçe Spor Kulübü’nü ziyaret ediyor
ve de kulüp şeref defterinin nezdinde de, tarihin altın sayfalarına da
şu mısraları geçiyordu; “ Fenerbahçe Kulübünün her tarafta mazhar-ı
takdir olmuş (takdirle şereflendirilmiş) bulunan asar-ı
mesaisini(yaptığı üstün çalışmaları) işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve
erbab-ı himmetini (üstün hizmet veren kişileri) tebrik etmeyi vazife
edinmiştim. Bu vazifenin ifası (yerine getirilişi) ancak bugün müyesser
(mümkün) olabilmiştir. Takdirat (takdirlerimi) ve tebrikatımı
(tebriklerimi) buraya kayt ile (kaydetmekten dolayı) mübahiyim (
mutluyum).
3. 5 . 1334 (1918). Ordu Kumandanı
(Yıldırım Orduları Gurup Kumandanı) : MK (İmza) �?
Kulüp binası yangını ve yurdun Fenerbahçe sevgisi;
Türkiye’de ilk defa çeşitli spor şubeleri açan kulüp olma ünvanına
sahip olan Fenerbahçe, 1913 yılında tanzim olunan ikinci nizamname ile
atletizm, kürek, yüzme, atlama, yelken, patinaj, tenis, çayır hokeyi,
boks, kriket gibi spor dallarıyla da meşgul oluyor, yıllar içinde de
futboldan başka, masa tenisi, eskrim, jimnastik, avcılık, su kayağı,
atlama, bilardo, salon futbolu, otomobil, atıcılık, sutopu,
bisiklet,halter, güreş, basketbol,izcilik,patenli hokey, voleybol, vs,
gibi toplam 25 spor şubesi içeren 35 spor dalında sayısız başarılara
imza atıyordu.
Büyük milletinin muazzam sevgisiyle nurlanan ve kucaklanan Fenerbahçe,
muhtelif branşlarda devamlı hamlelerle bu artan sevgiye hak kazanırken,
kuruluşunun 25. yılında 5/6 Haziran 1932 gecesi vukuu bulan hain bir
yangın, koca bir varlığın kupalarından üye kayıt ve maç defterlerini de
içeren belgelerine kadar gelmiş geçmiş bütün maddi eser ve izlerini
siliyordu. Fenerbahçe’nin uğradığı felaket bütün yurtta bomba etkisi
yapıyor, Fenerbahçe Kulübü İdare Heyeti’nin, üzerinde henüz dumanları
tüten kulübün enkazı karşısında, gazete ve radyolara aynen aşağıdaki
sözler ile verdiği tebligat ise yürekleri dağlıyordu;
“ Sevgili yuvamız, 25 senelik spor hayatımızda elde ettiğimiz şeref ve
galibiyet, hatıraları ile birlikte yanmıştır. Bugün, maddi spor
vesaitimizden de tamamen mahrum kalmış bulunuyoruz. Yek değerlerimize
karşı sarsılmaz itimat, muhabbet (sevgi) ve tesanüt (dayanışma) havası
içinde, yıllarca süren müşterek emeklerimizin muhassalasının (elde
edilmiş sonucunun) enkazı karşısında derin bir teessür (üzüntü)
duymamak kabil değildir. Mahvolan manevi kıymetlerin maattessüf (ne
yazık ki) tamiri imkansızdır. Şu kadar ki, 25 senedir kazandığımız
muvaffakiyetlerin hatıralarını kalbimizde daha büyük bir vecd (heyecan)
içinde yaşatmak, bu hatıraları Fenerbahçe gençliğine kitap halinde
hediye etmek gene mümkündür.
Hatta ilk vazifelerimizden biridir. Kupalarımız, bayraklarımız
yanmıştır. Fakat yüreğimizdeki hatıralar canlılığını kaybetmeyecektir.
Başta Ulu Gazimiz olmak üzere; kulübümüzün mesaisini takdir eden
kıymetli yazıları taşıyan hatıra defterimiz kül olmuştur. Fakat bizim
emeklerimizi takdir etmiş olan büyük şeflerimiz, memleketini seven
memleketin idealine candan bağlı, çalışkan, tesanüt (dayanışma) ve
muhabbet(sevgi) çerçevesi içinde Türk gençliğini gene himaye
edeceklerdir. Hayatın mütemadi bir mücadele olduğunu, mücadelesiz,
ızdırapsız, elemsiz, hayatta gerek ferd ve gerek millet itibariyle
muvaffak olmak imkanı olmayacağını Türk gençliğine hatırlatan Büyük
Gazinin nasihatleri bu elemli günlerimizde, bizim için en büyük teselli
ve kuvvet membaı olacaktır. Fenerbahçelileri, kulübümüzün maruz kaldığı
felaket nispetinde büyük olan vazifeye davet ediyoruz. “
Felaketin hemen ertesi günü Türkiye’nin o zamanki en büyük gazetesi
“Cumhuriyet�? ve ardından da “Milliyet�? gazetelerinin “Fenerbahçe’ye
Yardım�? ismi altında başlattıkları kampanyalara teberruda bulunmak
üzere bütün memleket adeta yarışa giriyor, yeni kulüp binası inşası ve
beraberinde de kulüp sahasının satın alınmasına katkı amacıyla yapılan
ilk bağışı ise, 19 Haziran 1932 tarihinde İş Bankası eliyle 500 TL.
göndermek suretiyle yine Atatürk yapıyordu. Aynı amaçla tertiplenen 14
Temmuz 1933 keşideli
Fenerbahçe Eşya Piyangosu’ndan elde edilen 17 bin TL. hasılat da, yine bu ilk tahta stadımızın yapılmasında kullanılıyordu.
Bu yangında kül olduğu zannedilen ve içinde kulüp ile ilgili 1914
senesinden itibaren tutulmuş şeref kayıtlarını içeren meşhur maroken
kaplı hatıra defteri ise, 7 Nisan 1944 tarihinde, onu enkaz arasında
bularak alan ve saklayan meçhul bir şahıs tarafından, kulübümüz üyesi
(merhum) Gazeteci Kenan Onan Bey’in Vatan Matbaası’ndaki masasının
üzerine, 12 yıl sonra tekrar Fenerbahçe Kulübü’ne iade edilmek üzere
bırakılıyor ve böylece Atatürk’ün “kulübümüze o meşhur ithafının�? da
içinde bulunduğu bu büyük hazineye, önce tarihimiz ve sonra da kulüp
müzemiz yıllar sonra tekrar kavuşuyordu.
Stat mülkiyetine sahip ilk spor kulübü; Fenerbahçe
1923 senesinde Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın kurulmasıyla Türk
sporuna yeni bir yön veriliyor, bu tarihten sonra ise Fenerbahçe’de
büyük bir kalkınma görülüyordu. O, teknik üstünlüğü sayesinde Orta
Avrupa futbolunun Türkiye’deki temsilcisi haline geliyor, yıllar yılı
hep milli takımın belkemiği olarak da Türkiye’nin en sevilen kulübü
oluyordu.
İlk adı “Silahtar Ağa Sahası�? iken, sonraları “Papazın Çayırı�?,
“Union Kulüp Sahası�?, �?İttihat Spor Sahası�? ve nihayet 25 Ekim 1929
tarihinde de “Fenerbahçe Stadı�? ismini alan 36 dönümlük stat
mahallimiz, 6 Temmuz 1932 tarihinde 500 TL’sinin Atamızın verdiği 9000
TL. karşılığında (1000 Reşat Altını) satın alınıyor ve böylece yurtta
stat mülkiyetine sahip ilk kulüp olmak şerefi de yine Fenerbahçe Spor
Kulübü’ne ait oluyordu. Hem de öyle ki; Türk gençliğinin üzerinde spor
yaptığı ilk stadı olmasının yanı sıra, Büyük Kurtarıcımızın bizzat
kendileri tarafından büstleri ile şereflenmesine müsaade ettikleri
yegane stat da olarak.
KAYNAKÇA :
1. ALUS, Sermet Muhtar.�? Kadıköy’ünde ilk futbol�?Tarih Hazinesi Dergisi. Syf:274, 1951/6
2. ATABEYOĞLU, Cem. “Futbol�? İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:345, İst/1994
3. Tercüman Spor Ansk. “Türkiye’de Futbol�?. Syf: 9-10 , İst/1980
4. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. “Fenerbahçe S.K. Tarihi�? . Syf: 6, İst/1987
5. FIŞEK, Kurthan.Prof. �? Spor Yönetimi�? . Syf: 515, İst/1983
6. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. “Fenerbahçe S.K. Tarihi�? . Syf: 14, İst/1957
7. HİÇYILMAZ, Ergun. “Fenerbahçe�? Syf. 29, İst/2001
8. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. :“Fenerbahçe S.K. Tarihi�? . Syf: 13, İst/1957
9. HİÇYILMAZ, Ergun.: “Fenerbahçe,Ömrüm Seni Sevmekle...�? Syf. 29, İst/2001
10. Tercüman Spor Ansk. : “Türkiye’de Futbol�?. Syf: 10 , İst/1980
11. ATABEYOĞLU, Cem :“Futbol�? İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:345, İst/1994
12. 50.Yıl Kutlama Kitabı : “FB. Nasıl Kuruldu�? Syf: 8 , İst/1957
13. Olimpiyat Spor Dergisi : Sayı: 10 , Syf: 3 , İst. /1931
14. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr.: “Fenerbahçe S.K. Tarihi�? . Syf: 16, İst/1987
15. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr.: a.g.e. Syf: 17
16. a.g.e. Syf: 168
17. a.g.e. Syf: 6
18. ATABEYOĞLU, Cem :“Futbol�? İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:346, İst/1994
19. SAKAOĞLU, Selçuk: “F.B. Spor Kulübü�? İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:286 Nisan/1994
20. BACIOĞLU, Alp : “Spor Tarihinden Yapraklar�? Sabah Gazetesi , 23Ocak2001
21. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr.: “Fenerbahçe S.K. Tarihi�? . Syf: 18, İst/1987
22. ATABEYOĞLU, Cem : “Renk Aşkı�? Yıllarboyu Tarih Mecmuası, Şubat / 1994
23. KAYSERİLİOĞLU, R. Sertaç Dr. : “Dersaadet’ten İstanbul’a �? . Syf:50 İst/1999
24. HİÇYILMAZ, Ergun: “Savaşan Fenerbahçe�?. Sabah Gazetesi, 27 Mayıs 2001
25. DUMAN Selahattin : �?Fenerbahçenin Gizli Tarihi�? Sabah Gazetesi, 2 Eylül 1996
26. 50.YIL KUTLAMA : “Kulüp Binamızdaki Yangın�? Syf: 41 , İst/1957
27. A.g.e. : syf : 42
*28. F.B. HATIRA/ŞEREF DEFTERİ : ( F.B. Spor Kulübü Müzesi) . Syf:83 İst/1914 –1951
*29. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. : “Fenerbahçe S.K. Tarihi�? . Syf: 454, İst/1987
|
|