***1905--2005***Galatasaray'ın Kuruluş Tarihi
Nereden Yazdırıldığı: Bilginin Adresi
Kategori: Spor
Forum Adı: Fenerbahçe & Galatasaray
Forum Tanımlaması: Fenerbahçe & Galatasaray Taraftarlarının mekanı...
URL: https://www.bilgineferi.com/forum/forum_posts.asp?TID=7223
Tarih: 21-11-2024 Saat 21:41
Konu: ***1905--2005***Galatasaray'ın Kuruluş Tarihi
Mesajı Yazan: savage_team
Konu: ***1905--2005***Galatasaray'ın Kuruluş Tarihi
Mesaj Tarihi: 12-02-2009 Saat 11:54
Adı: Galatasaray Spor Kulübü
Kuruluşu: 1905 Sonbaharı
Kurucuları: Ali Sami Yen, Asım Tevfik Sonumut, Emin Bülent Serdaroğlu,
Celal İbrahim, Bekir Sıtkı Bircan, Reşat Şirvanizade, Refik Cevdet
Kalpakçıoğlu, Abidin Daver
Kurulduğu Yer: Galatasaray Lisesi 5. sınıfı
İlk Renkler: Kırmızı-Beyaz ( Sonradan Sarı- Siyah ve Sarı -Kırmızı)
İlk Lokal: Galatasaray`da Bulgar Sütçü`nün Dükkanı
İlk Amblem: Tobler Çikolatasındaki kartal
İlk Başkan: Ali Sami Yen
İlk Maç: Galatasaray- Kadıköy Faure Mektebi (2-0)
İlk Spor Dalı: Futbol
İlk Şampiyonluk: İstanbul Pazar Ligi Şampiyonluğu
Kuruluş Hedefi: " İngilizler gibi toplu halde oynamak, bir renge ve isme sahip olmak.
Türk olmayan takımları yenmek...
KURULUŞ
Galatasaray Spor Kulübü, Türk Spor Tarihi'ndeki öncü olma özelliğini
hiç kuşkusuz içinden doğduğu ve gene öncü bir kurum olan Galatasaray
Lisesi'nden (Mektebi Sultani) almıştır. Okul ile kulüp arasındaki
koparılmaz bağ, yadsınamayacak bir gerçeklik ve övünç kaynağıdır.
Devlet adamı yetiştirmek amacıyla II. Beyazıt tarafından 1482'de
kurulan mektep, adını kurulduğu bölgeden alır ve "Galata Sarayı" olarak
anılmaya başlar. Okul modern konumuna 1 Eylül 1868'de Sultan Abdülaziz
döneminde kavuşur. Okul' un yeniden yapılanmasıyla birlikte, Türkiye'de
de gerçek anlamıyla ilk sportif çalışmalar başlamış olur ve okulda
Beden Eğitimi dersi jimnastikçi 'Monsieur Curel' tarafından eğitim
programına konur. Bu atılımlar gerçekten bir devrim niteliği
taşımaktadırlar. Curel, modern aletler eşliğinde çalıştırdığı
öğrencileri sportif açıdan geliştirirken, onlar için Kağıthane'de bir
idman Bayramı düzenler. Yıl 1870'tir. Bu etkinlikte başarı gösteren
sporcular değişik ödül
ve madalyalar kazanır ve yarışmaların sonunda öğrencilere "kuzulu
pilav" verilir. Bu da, sonraki yıllarda bir başka geleneğin
başlangıcını oluşturur.
Curel'den sonra görevi devralan yabancı spor hocaları (M. Moiroux,
Signor Martinetti, Stangali gibi), jimnastik ve atletizmin yanı sıra,
değişik branşlara da eğilerek (yüzme, kürek, aletli jimnastik), bir
ilki daha başlatmış olurlar. Bu çalışmaların ürünü çok geçmeden
alınmaya başlanır ve adı Türk Spor Tarihi'ne altın harflerle yazılan
Faik Üstünidman'ın yanı sıra, Binbaşı Mazhar Kazancı, Abdurrahman ve
Ahmet Robenson kardeşler GSL'nde görev alıp, izcilik, tenis, hokey gibi
spor dallarının öğrenciler arasında yaygınlaşmasını sağlarlar.
Özellikle Üstünidman'ın ön ayak olmasıyla, öğrenciler futbolla
tanışırlar. Ama oynanan futbol, bir kör dövüşünden farklı olmayan ve
kural tanımayan bir koşuşturmayı andırmaktadır. Ama futbol GSL' nin
Tören Kapısı'ndan adımını atmış ve tam bir salgına dönüşmüştür.
1901 yılında İstanbul'da yaşayan iki İngiliz, James Lafontaine ve
Horace Armitage, Rum ve İngiliz oyunculardan oluşan Kadıköy Futbol
Kulübü'nü kurmuşlar ama 1903'te takımdaki İngilizler bir anlaşmazlık
sonucu ayrılarak Moda Kulübü'nü oluşturmuşlardır. 1904 yılında ise bu
kulüpler, Imogen, Elpis, Strugglers takımlarıyla anlaşarak, İstanbul
Futbol Birliği'ni hayata geçirmişler ve bugünkü Fenerbahçe Şükrü
Saraçoğlu Stadı'nın yerinde bulunan "Union Club-İttihat Spor" sahasında
düzenli karşılaşmalar yapmaya başlamışlardır. Görüldüğü gibi bu
takımlar yabancı ya da azınlık takımlarıdır. Türk olmayan ekiplerin
gerçekleştirdikleri bu ilk futbol karşılaşmaları, GSL öğrencilerini hem
ilgilendirir hem de çok üzer. Artık onların amacı, kendi futbol
kulüplerini kurmak, ölesiye sevdikleri bu oyunun kurallarını
"hatmetmek" ve yabancılarla boy ölçüşmektir.
Türk olmayan takımları yenmek
Galatasaray Spor Kulübü'nün kurucusu Ali Sami Yen, "Ellinci Yıl" kitabında kuruluş öyküsünü şöyle anlatır:
"1 Teşrin 1905'te mektebin beşinci sınıfında edebiyat muallimimiz
merhum Mehmet Ata beyin dersi esnasında birkaç arkadaş baş başa vererek
Galatasaray'da bir futbol kulübü kurmaya karar verdik. İlk
müteşebbisler oyuna ve mücadeleye meyyal arkadaşlardan Asım Tevfik
Sonumut, Reşat Şirvani, Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver, Kamil...gibi
gençlerdi. Mektepde tahsilde bulunan Bulgar ve Sırp talebesinden çevik
ve kuvvetli olanlar da bize iltihak etmişlerdi. Asım'ı muhasebeciliğe,
Cevdet'i ikinci reisliğe seçmiş, kendim de Reis olmuştum. Asım her
hafta arkadaşlardan birer kuruş toplamakda mahir olduğu için kendisini
muhasebeci yapmıştık. Ben Reisliği topu yağlayıp şişirmekle almıştım.
Topumuza evladım gibi bakardım. Zaten varımız yoğumuz da toptu. Mektebe
gelirken, domuz sokağından geçer, domuz yağı alırdım. Topu onunla
yağlar, şişirirdim; yamasını yeni
pabucumdan kesmiştim. Bunu gören arkadaşlar, bana hepimizden fazla paye
vermişlerdi. Yani o zaman Reisliğe ve diğer vazifelere payeyi, en çok
çalışan kazanırdı. Cevdet de ikinci Reisliği formaları yıkadığı için
almıştı.
"Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek."
Kulübün adının Gloria (Zafer) ya da Audace (Cesaret) konulması yolunda
görüşler ortaya atılmışsa da, sonuçta Galatasaray olmasında anlaşmaya
varılmıştır. Araştırmacı Cem Atabeyoğlu, Galatasaray adının, bu takımın
yaptığı ilk maçta Rum ekibini 2-0 yenerken, seyircilerin onlardan
"Galata Sarayı efendileri"diye söz etmelerinden doğduğunu yazar. Bunun
üzerine kurucular da ismi benimserler ve "Adımız Galata Sarayı olsun"
derler.
Kurucu Listeler
1905'ten 1919'a kadar Galatasaray Spor Kulübü'ne Başkanlık yapan,
mektebin 889 numaralı öğrencisi Ali Sami Yen, inci gibi elyazısıyla
tuttuğu Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü ıhsaiyet Defteri'nin
(Sayım-İstatistik Defteri) 181 ve 182. sayfalarında kurucu 13 üyeyi
şöyle sıralar: 1-Ali Sami Yen; 2-Asım Sonumut; 3-Emin Bülent
Serdaroğlu; 4-Celal İbrahim; 5-B. Nikolof; 6-Milo Bakiş; 7-Pol Bakiş;
8-Bekir Sıtkı Bircan; 9-Tahsin Nahit; 10-Reşat Şirvanizade; 11-Hüseyin
Hüsnü; 12-Refik Cevdet Kalpakçıoğlu; 13-Abidin Daver.
1905'te Osmanlı İmparatorluğu'nda bir dernekler yasası bulunmadığından,
Galatasaray Spor Kulübü yasal olarak tescil edilme olanağını
bulamamıştır. 1912 yılında Cemiyetler Kanunu çıkarıldıktan sonra, kulüp
yasal bir kimlik kazandı. Yetkili makamlara kulüplerin tüzükleriyle
birlikte, kurucu üyelerin ad ve adreslerinin de bildirilmesi zorunlu
tutulduğundan, istifa eden ya da eğitimlerini tamamlayarak ülkelerine
dönen üyeler ilk listeden çıkarılmış ve 1 Eylül 1913'te kurucu liste
yeniden düzenlenmiştir. Kurucu üyelerin yeni sıralaması şöyle
gerçekleşmiştir: 1-Ali Sami Yen; 2-Asım Sonumut; 3-Emin Bülent
Serdaroğlu; 4-Celal İbrahim; 5-Bekir Sıtkı Bircan; 6-Reşat Şirvanizade;
7-Refik Cevdet Kalpakçıoğlu; 8-Abidin Daver.
Renklerin öyküsü
Galatasaray Spor Kulübü'nün ilk renkleri kırmızı-beyaz'dır.
Bayrağımızın renklerinden esinlenerek seçilen bu renkler, dönemin
baskıcı ve paranoyak yönetimi tarafından kuşkuyla karşılanmış ve
futbolcular sıkı bir takibe alınmışlardır. Bu nedenle, sarı-siyah
renkler gündeme gelmiş ama bunlar da kalıcı olmamış ve Galatasaray
bugünkü renklerine kavuşmuştur. Bu renklerin öyküsünü Ali Sami Yen'den
dinleyelim:
"Birçok yerleri dolaştıktan sonra, nihayet Bahçekapı'daki Şişman
Yanko'nun dükkanına gidilerek orada zarif iki yünlü kumaşa tesadüf
ettik. Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde
turuncudan iz taşıyan tok bir sarı. Tezgahtar, mahirane bir el hareketi
ile kumaşların dalgalarını birleştirdi. Bir saka kuşunun başı ile
kanadının yarattığı renk güzelliğine benzer bir parlaklık hasıl oldu.
Ateşin içindeki renk oyunlarını görür gibi olmuştuk. Sarı-Kırmızı
alevinin takımımız üstünde parıldamasını tasavvur ediyor ve bizi derhal
galibiyetten galibiyete götüreceğini tahayyül ediyorduk. Nitekim de
öyle oldu." Buna karşılık kuruculardan Bekir Sıtkı, söz konusu
renklerin Gül Baba'nın II.Beyazıt'a verdiği sarı ve kırmızı güllerden
esinlendiğini ileri sürer.
Birkaç kupa,gönül ister ki bütün kupaları buraya ekleyeyim ama cogu birbirine benziyo ve cok fazlalar...
|
Cevaplar:
Mesajı Yazan: savage_team
Mesaj Tarihi: 12-02-2009 Saat 11:54
Başkanlarımız ve dönemlerinde kazanılan şampiyonluklar ve kupalar:
ALİ SAMİ YEN
1905-1918: 4 kupa (Pazar Ligi 3, Cuma Ligi 1)
1925: 1 kupa (İstanbul Ligi Şampiyonluğu) R.
--------------------------------------------
CEVDET KALPAKÇIOĞLU
1919: 1 kupa (Cuma Ligi Şampiyonluğu)
---------------------------------------------
AHMET ROBENSON
1926 1 kupa (İstanbul Ligi Şampiyonluğu) A.
--------------------------------------------------
İBRAHİM PİRİOĞLU
1927-1928: 1 kupa (İstanbul Ligi Şampiyonluğu)
--------------------------------------------------
NECMETTİN SADAK
1928-1929: 1 kupa (İstanbul Ligi Şampiyonluğu) M.
--------------------------------------------------
TAHİR KEVKEP
1931-1932: 1 kupa (İstanbul Ligi Şampiyonluğu)
------------------------------------------------
SEDAT ZİYA KANTOĞLU
1937-1939: 1 kupa (Milli Küme Şampiyonluğu)
----------------------------------------------
TEVFİK ALİ ÇINAR
1940-1942: 1 kupa (İstanbul Kupası Şampiyonluğu)
----------------------------------------------------
OSMAN DARDOĞAN
1942-1943: 1 kupa (İstanbul Kupası Şampiyonluğu)
---------------------------------------------------
SUPHİ BATUR
1946-1950: 6 kupa (Pazar Ligi 3, Cuma Ligi 1)
1965-1968: - Federasyon Kupası (2), TSYD Kupası (2), Cumhurbaşkanlığı Kupası
--------------------------------------------------------------------------
REFİK SELİMOĞLU
1954-1956: 2 kupa (İstanbul Profesyonel Ligi Şampiyonluğu)
------------------------------------------------------------
SADIK GİZ
1957-1959: 1 kupa (İstanbul Profesyonel Ligi Şampiyonluğu)
-------------------------------------------------------------
ULVİ YENAL
1962-1964: 5 kupa (Lig Şampiyonluğu-2, Federasyon Kupası-2, TSYD Kupası Şampiyonluğu)
-----------------------------------------------------------------------
SELAHATTİN BEYAZIT
1969-1973: 9 kupa (Lig Şampiyonluğu-3, TSYD Kupası-2)
1975-1977: (Federasyon Kupası-2, Cumhurbaşkanlığı Kupası-2)
-----------------------------------------------------------
MUSTAFA PEKİN
1973-1975: 2 kupa (Lig Şampiyonluğu, Başkanlık Kupası)
-------------------------------------------------------
PROF. DR. ALİ URAS
1977-1986: 5 kupa (TSYD Kupası, Federasyon Kupası-2, Cumhurbaşkanlığı Kupası, Başbakanlık Kupası Şampiyonluğu)
-------------------------------------------------------------------
DR. ALİ TANRIYAR
1986-1990: 6 kupa (Lig Şampiyonluğu-2, TSYD Kupası, Cumhurbaşkalığı Kupası-2, Başbakanlık Kupası Şampiyonluğu)
-------------------------------------------------------------------------
ALP YALMAN
1990-1996: 10 kupa (Lig Şampiyonluğu-2, TSYD Kupası-2, Başbakanlık Kupası-2, Türkiye Kupası-2, Cumhurbaşkanlığı Kupası Şamp.-2)
----------------------------------------------------------
FARUK E. SÜREN
1996-2001: 14 kupa (Lig Şampiyonluğu-4, Türkiye Kupası-3, TSYD
Kupası-3, Cumhurbaşkanlığı Kupası-2, UEFA Kupası, Süper Kupa
Şampiyonluğu)
------------------------------------------------------------------
H. MEHMET CANSUN
2001-2002 (8 ay): -
------------------------------------------------
ÖZHAN CANAYDIN
2002-2004: 1 kupa (Türkiye 1. Süper Ligi Şampiyonluğu)
GS Amblemi Nasıl Doğdu?user posted image
Galatasaray Lisesi talebelerinden Ayet Emin'in çizdiği Galatasaray amblemi, eski Türkçe şekli ile
Galatasaray ' ın ilk amblemi, 333 Şevki Ege tarafından çizildi. Bu,
ağzında futbol topu olan kanatları gerili bir kartaldı. "Kartal",
Galatasaray'lıların üzerinde durduğu bir amblem örneğiydi. Ancak,
kartal adı benimsenmeyince, Şevki Ege'nin kompozisyonu bir kenara
itildi. Sonraları , GS amblemi doğdu ve benimsendi.
Suat Başar,Galatasaray ambleminin nasıl doğduğunu şöyle anlatıyor:
Yıl 1923�
O yıl biz "cinquieme" da, yani lise 1' deydik. Arkadaşlarımızdan 74 Ayetullah Emin, sıra arkadaşı
Şinasi (Şahingiray), ile birlikte her hafta "Kara kedi" %90 nispetinde
Ayet'in inci gibi el yazısı ile yazılmıştır. Ayet, bir taraftan
mecmuasının yazılarını temize çekerken, bir yandan da sahifelerini ve
bilhassa kapak vazifesi gören ilk sahifesini süslerdi. Bir defasında bu
kapakta hepimiz basit fakat zarif çizilmiş bir "Gayin -Sin" gördük.
Kırmızı Gayin' ın içine sarı bir "Sin" oturtulmuştu. Hendesi çizgilerle
ve muayyen ölçülerle resmedilmiş olan bu şekil , kulübümüzün, yalnız
kulübün değil, bütün Galatasaray ' lılığın remzi olacaktı. Ama, her
şeyden evvel bu şekli kulübün kongresine teklif etmek lazımdı. Bu
teklifi kim yapacaktı? Tasarladığımız arkadaş çekingendi ve kongre günü
yaklaşıyordu. Nihayet o gün geldi. 1923 yılında, bir gün mektebin resim
sınıfında kalabalık bir kongre toplandı. Ne ateşli, ne heyecanlı bir
kongreydi o. Kimler yoktu ki? Belli ki Galatasaray yeni hamlelere
hazırlanıyor, spor sahasında yeni inkilaplar yapacak, memlekette yeni
çığırlar açacak. Teklifler ve kararlar bibirini kovalıyor. Şinasi
arkadaşımız Ayet'den "Gayin-Sin" resmini almış, kongreye teklif edecek,
ama o da çekingen,arka sıralarda oturmuş bekliyor. Nihayet Şinasi'nin
yanında oturan Dr. Namık (Canko) merhum , söz alıp ortaya çıktı ve:
Arkadaşlar, genç kardeşlerimizden Şinasi Reşit, kongremize bir rozet
şekli getirmiş, kulübümüzün remzi ven rozetimizin şekli olarak kabul
edilmesini teklif ederim, dedi. Büyük bir resim kağıdına çizilmiş ve
renklerimizle boyanmış "Gayin-Sin" i ortaya çıkardı. Teklif alkışlar
arasında ittifakla kabul olundu. Ayet, yalnız eski harflerle
"Gayin-Sin" çizmekle kalmamış, aynı uslupla bir de "GS" yaratmıştı.
Bunların asılları Ayet'in Şinasi'nin yardım ile çıkardığı haftalık el
yazısı "Kara Kedi" mecmuasındadır. "Gayın-Sin" ilk defa 1925 de kurulan
Galatasaray talebe sandığının hazırladığı mektup, kağıt ve zarflarına
basıldı. Yine, 1925 de kabul edilen lise kasketine ve daha sonra lise
ceketlerine işlendi. Bazı imkansızlıklar, rozetin yapılmasını
geciktiriyordu. Nihayet bunu da sıra gelince, şekiller o zaman eski
İpek sinemasının kapısındaki dükkanlardan birinde Besim Koşalay ile
birlikte tuhafiye mağazası açan Nihat Bekdik'e verildi. Bir aksilik
eseri bunlar kayboldu. O zamanki İdare Heyetinin bastırdığı matbualarda
ve yaptırdığı rozetlerde Ayet'in eseri biraz şekil değiştirdi. GS nin
yaratıcısı Ayet Emin'i 29 eylül 1931 de toprağa verdik. Dr. Namık
ağabeyimiz 1933 yılında aramızdan ayrıldı. Allah Şinasi Şahingiray
arkadaşımıza uzun ömürler versin. GS yi gördükçe, her üçünü hatırlar,
ebediyete tevdi ettiklerimizi rahmetle yadederim.
|
Mesajı Yazan: savage_team
Mesaj Tarihi: 12-02-2009 Saat 11:57
ULU ÖNDER ATATÜRK VE GALATASARAY
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ü "bir takım taraftarı" yapmak
çabaları, tarihin gerçekleri karşısında her zaman hüsrana
uğruyor.Ulusların yaşamında çok az sayıda kişi önder niteliğini
kazanmış ve tüm ulusa mal olmuştur. Bu nitelikteki kişilerin kayıtlı
belgeler olmadan sözel tanıklıklara dayanarak birtakım alanlarda tüm
ulusun aidiyetinden koparılıp bazı camialara mal edilmesi yanlış bir
tutumdur. Bu kişiler tarihsel özellikleriyle, kişiler, topluluklar,
gruplar ve camialar üstüdür. Bunun tersini savunmak kişi ve camialara
bir öncelik kazandırmayacağı gibi, toplumsal boyutta da onarılmaz
yaralar açar. Bunun bilincinde olan gerçek önderler de, toplumun tümünü
kucaklamayan ve kurucusu olmadıkları ya da arasında yer almadıkları
oluşumlara katılma konusunda büyük hassasiyet gösterirler. Mustafa
Kemal Atatürk bu özeni göstermemiz gereken kişilerin başında gelir.
Atatürk'ün Galatasaray camiasıyla olan ilişkisi, Galatasaray Lisesi'ni
2 Aralık 1930, 28 Ocak 1932 ve 1 Temmuz 1933 tarihlerindeki
ziyaretleriyle somutlaşmıştır. Çok yakın bir tarihte yitirdiğimiz ve
bugün örneğine pek rastlanmayan "dinozor" gazeteci Metin Toker' in
sözleriyle
"Hiçbir lise Atatürk'ten böyle bir ilgi görmemiştir...Galatasaray,
sadece 'Türkiye'nin' Batı' ya açılan penceresi' değil, Atatürk
devrimlerinin en önemlilerinden, belki de en önemlisi laisizmin
kilometre taşlarından biri olmuştur.
Nasıl Harp Akademisi, Harbiye ve Mülkiye sıradan eğitim müesseseleri sayılmazsa Galatasaray da sıradan bir lise sayılamaz."
Evrensel bir sevgi
Galatasaray camiasının Atatürk'e karşı duyduğu sevginin evrenselliği
956 okul numaralı Celalettin Som' un satırlarında çarpıcı bir biçimde
dile gelir:
"Galatasaray Lisesi 7. sınıftaydım. Sınıf, müdür merdiveni karşısında,
ön avluya bakan, müdür odasından sonraki ilk sınıftı. Beyoğlu
Caddesi'nin bütün gürültüsü duyulurdu. İlk dersimiz Fransızcaydı.
Hocamız Monsieur M. Journé anlatıyordu...Birden bütün sesler
sustu...Koyu sessizlikte mektebin önünde virajı alan tramvayın acı
çığlık sesine benzeyen demir tekerleklerin raylara sürtünmesinden çıkan
ses kulaklarımızda çınladı...M. Journé ders anlatmayı kesmiş, başını
elleri arasına almış ağlıyordu!..Tarih 10 Kasım 1938 saat 9'u 5
geçiyordu...ATATÜRK vefat etmişti." İşte o günlerde evrensel ve
toplumlar üstü bir devlet adamına karşı duyulan evrensel sevgi
budur.....
Galatasaray Lisesi'ni İlk Ziyareti
1930 yılında dünyanın ve Türkiye'nin, siyasal ve toplumsal konjonktürü
oldukça hareketlidir. Atatürk 18 Kasım'da bir yurt gezisine çıkar ve
İstanbul'a döndükten sonra bazı okulları ziyaret ve teftiş eder.
Devletin resmi yayın organı Ayın Tarihi mecmuası bu olayı şöyle anlatır
(cilt 23-24, sayı 79-81, sayfa 6630-6631):
"3.12.1930; Reisicumhur Gazi Hz. saat ikide otomobille saraydan hareket
ederek sıra ile Harp Akademisi, Mülkiye ve Harbiye
Mekteplerini...buradan Galatasaray Lisesi'ni teşrif ettiler.(...)
Galatasaray Lisesi'nde kütüphanenin hatıra defterini imzaladılar. Daha
sonra müdür odasında bir müddet oturarak mektebin vaziyeti umumiyesi ve
talebenin durumu hakkında konuştular. İmla, resim ve lisan derslerinde
bulundular, mektep müdüründen uzun uzadıya izahat aldılar..."
Şimdi devlet arşivlerinden edinilen bu kuru ve nesnel bilgilerin yanına
çağdaş yazınımızın öykücülüğünün ve tiyatro yazarlığının bir klasiği
olan, benzersiz kurgu işçiliğinin yanı sıra edebiyatımıza 'humour'
denilen ince alayı ve gözlem gücünü de kazandıran ve bir Galatasaraylı
olan ustanın kalemine, Haldun Taner'in gözlemlerine başvuralım ve bu
ziyareti bir kez de onun anlatısından dinleyelim:
Şarklıların Efsaneye Düşkünlüğü.
"Ya sekizde ya dokuzda idik. Demek ki otuz, otuz bire rastlıyor.
Mektepte bir telaş, bir kıyamet. Taş tablolar boyanıyor, yıkık yerler
sıvanıyor. Meğer Gazi Paşa gelecekmiş. İdare her sınıfa Afet Hanımın,
baskısı henüz bitmemiş Yurt Bilgisi kitabından üçer nüsha dağıttı.
Talebeler kımlanıyor: 'Ah bir bizim sınıfa girse.' Hocalar başka gûna:
'Allah vere bizimkine girmese.' (...) Atatürk'e bakıyorum, resimlerinde
sık sık gördüğümüz pozlarından birinde: Sol elinin iki parmağını üst
yelek cebine takmış, başı hafif öne eğik, çatık kaşları ve o meşhur
bakışıyla gözünün üstünden müdüre bakarak anlattıklarını dinliyor. Biz
Şarklılar neden ille her şeyi büyütüp efsaneleştiririz. Aklı başında
insanlardan duymuştum: 'Bakılamıyor efendim,' diyorlardı. 'İmkânı yok
gözlerine bakılamıyor. Çenesine kadar hadi neyse ne ama, başınızı daha
yukarı kaldırdınız mı, gözleriniz iki kuvvetli projektörle karşılaşmış
gibi kamaşıyor, çarpılıp sersemliyor, bir şeyler oluyorsunuz.' Ben bunu
duydum ya, şimdi korkudan başımı kaldırıp da yüzüne bakamıyorum. Bütün
görebildiğim: Saatinin kösteği, yeleği, sol elinin yelek cebine dalmış
iki parmağı, kolalı devrik yakası, hadi bilemediniz biraz da çenesinin
ucu...Hepsi bu kadar. Ama çocukluk işte, şeytan dürttü. Ya herrü ya
merrü deyip birden daha yukarı bakıverdim. A, ne kamaşma ne çarpılma,
işte pekala bakılabiliyordu. Hatta müdür de bakabiliyordu. Hoca da
bakabiliyordu.
Bu Gözlerden Hiçbir Şey Kaçmaz
Gerçi projektör, şimşek filan edebiyat ama, şunu söylemeli ki, bu bakış
pek öyle herkesin bakışına da benzemiyordu. Bu gözler bir yere bakıyor
ama baktığı şeyden çok daha gerileri çok daha derinleri görüyor gibi
idiler. O gün, orada, onun karşısında çocuk kafamın koyduğu ilk teşhis
şu oldu: Bu gözlerden hiçbir şey kaçmaz arkadaşlar. Bu adam
kandırılamaz, aldatılamaz. Bu adam mugalataya, laf cambazlığına pabuç
bırakmaz. Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan,
bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir
insandır(...) Atatürk mektepten ayrılmak üzere iken paydos trampeti
çaldığından hepimiz bahçeye boşandık. Rahmetli, maiyetindeki mutat
zevata bir şeyler söyledikten sonra talebe kalabalığının ortasına
dalıverdi. O, tek başına, ortamızda, maiyetindeki zevat ise geride, çok
geride, mektebin iki kanadı da açılmış cümle kapısına doğru yürümeğe
başladık. Atatürk, yüzünü daha iyi görebilmek için yengeç gibi yampiri
yampiri hatta gerisin geri yürüyen bir sürü çocuğun arasında, iki eli
ceketinin iki yan cebinde, gururlu ve gülümser ilerliyordu. Büyük
kapının önüne binlerce meraklı birikmişti. El ele vermiş polisler
kaldırımlardan taşan halk kitlesini zor zaptediyorlardı. Karşı
apartmanların her bir penceresinde ben diyeyim, on, siz deyin yirmi
baş. Atatürk görününce bir alkış koptu. Aklımıza gelmiş gibi biz de
onlara uyduk. Atatürk bu alkışlar arasında otomobiline bindi (...)
Akşam, etütte yoklama yapılınca, o kargaşalıkta iki açıkgöz
arkadaşımızın neharilere karışıp mektepten kaçtıkları anlaşıldı. Geçmiş
zaman, kendilerine idarece bir ceza verildi mi idi, pek hatırlamıyorum.
Galiba, bu tarihi günün yüzüsuyu hürmetine, Beyoğlu'nda sürtüp
durdukları yanlarına kâr kaldı idi. E, artık o kadar da olmasın mı?"
İkinci Ziyaret
Mustafa Kemal, 28 Ocak 1932 Perşembe günü Beyoğlu'nda otomobille
çıktığı bir gezinti sırasında saat 16'da Galatasaray Lisesi'ni ikinci
kez ziyaret ederek onurlandırmıştır. Lisedeki tarihi Tevfik Fikret
salonunda verilen bir müsamereyi izlemiş ve oyunda rol alan öğrencilere
övgüler yöneltmiştir. Niyazi Ahmet Banoğlu'nun "Atatürk'ün
İstanbul'daki Hayatı" adlı yapıtında bu ziyaret hakkında bilgi
verilmektedir.
Üçüncü Ziyaret
Atatürk'ün Galatasaray Lisesi'ne üçüncü gelişinin tarihi 1 Temmuz
1933'tür. Gazi bu gelişinde öğrencilerin Tarih-Coğrafya-Yurt Bilgisi
grubundan geçirdikleri orta mektep bakalorya sınavlarına bizzat
katılmış ve çeşitli sorular sormuştur. Maiyetiyle (Riyaseticümhur
Katibi Hikmet (Bayur), Başyaver Celal, Yaver Şükrü ve Cevdet Beyler ve
Muallim Afet Hanım) Lise' ye gelen Atatürk talebenin alkışları arasında
Müdürlük odasına çıkmış, burada müdür Tevfik Bey ve öğretmenlerle okul
hakkında görüştükten sonra doğruca imtahan odasına girmiştir.
İlhan E. Postacıoğlu'nun anılarından Gazi'nin imtahan odasına
girdiğinde sınavdaki öğrencinin Bandırmalı Ahmet olduğunu öğreniyoruz.
Ardından Serbest Fırka'nın kurucusu Fethi Okyar'ın oğlu Osman (Okyar)
sınav odasına alınır. Sınavdan çıkan Osman Okyar'a Atatürk tarafından
babasına selam söylendiği öğrenciler arasında hızla yayılır ve büyük
bir memnuniyet uyandırır. Atatürk'ün Galatasaray Lisesi öğrencilerine
yönelttiği bazı sorular şunlardır: Atilla'nın Romalılar'la ilk harbi;
Sevr muahedesiyle, Lozan muahedesi arasında ne gibi farklar vardır?;
Eti medeniyeti; Devletçiliğin ve fertçiliğin mukayesesi; Şimendifer
siyasetimiz; Malazgirt Meydan Muharebesi; Din ve laiklik üzerine
sorular; İspanya yarımadası; Mudanya Mütarekesi; Bizanslılarla
Türklerin ilk temasları; Referandum ve halk oylaması vb. Sınavlar
gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürmüş ve Atatürk Galatasaray
Lisesi'nden memnun kalarak ayrılmıştır. Dönemin okul müdürü olan Tevfik
Ararat o günün izlenimlerini şu sözlerle anlatır:
"1 Temmuz 1933, Galatasaray Lisesi'nin yaşadığı en büyük gündür; o gün
Gazi Hazretleri, müessemizde beş saat bir çeyrek saat kalmışlar, ve
birinci devre Tarih-Coğrafya-Yurtbilgisi mezuniyet imtahanlarına giren
talebemizden dokuzunu imtahan etmek lütfunda bulunmuşlardır.
Galatasaray Lisesi, bundan sonra, o unutulmaz günü her sene anmak ve
tekrar yaşamak için aynı devrenin aynı imtihanlarını daima aynı güne
koyacaktır."
GÜL BABA
|
Mesajı Yazan: savage_team
Mesaj Tarihi: 12-02-2009 Saat 11:58
Her büyük kuruluşun başlangıcı çok defa kesin belgeye dayanmayan
efsanelerle anlatılır. Galata Sarayı'nın başlangıcı hakkında da Gül
Baba Efsanesi vardır.. Ama Gül Baba gerçektir.user posted image
Galatasaray Lisesi�nin koltuk kapısı yanından Yeni Çarşı Caddesi�nden
yokuş aşağıi Tophane�ye doğru inerken, eskiden merdivenli, şimdi dik
yokuşun ortasında sağ tarafta, birkaç ağacın bulunduğu açıklıkta Gül
Baba�nın mezarı vardır.
Kitabesinde; "Tarikat-ı aliyye meyayık-ı kiramından GÜL BABA
hazretlerinin Türbe-i Şerifi ' �ittisalinde Acı Çeşmeli Akdemce 1285
senesi tarihinde türbedarı bulunan merhum Pirinççi Tahir Efendi namına
bina ve inşaasına olup, muahharen dahi zaman himmetiyle çeşme-i harap,
mail-i turap olduğundan, türbedarı mümailleyhin mahdumu Pirinççi
İbrahim Efendi berdi himmet ederek müceddeten bina ve ihya edildiği
hayratıdır. Sene 1287 - Miladi 1870" yazmaktadır.
Bu kitabe, 1968 yılında mektebin lise olarak kuruluşunun yüzüncü yıl
kutlamaları sırasında, Galatasaraylılar Derneği tarafından tesis ve
teşvik edilen Yüzüncü Yılı Kutlama Derneği tarafından lahtin bakım ve
tamiri sırasında tespit edilmiştir.
Galata Sarayı'nın başlangıcı hakkında Gül Baba Efsanesi vardır.
Tarihlerin 2. Beyazit zamanında belirttiği, yukarıda türbesinin olduğu
yeri belirtilenden başka, bir de Macaristan�da, Budapeşte�de Gül Baba
Türbesi vardır. Kanuni Sultan Süleyman�ın, muhteşem bir merasimle
cenaze töreninde hazır bulunduğu Gül Baba�nın Kanuni�nin büyükbabası 2.
Bayezit zamanındaki Galata Saray'ının kurulmasına amil olan Gül Baba
ile aynı kişi olup olmadığı belli değildir. Yalnız Budapeşte'de
muhteşem cenaze merasimi yapılan Gül Baba'nın fevkalade yaşlı ve Kanuni
Sultan Süleyman'a ata yadigarı bir ulu kişi olduğu kesindir.
GALATA SARAYI�NIN TESİS VE İCADI
Asrı Bayezit Han-ı saniye kadar, Galata, Perşembe Pazarı�nın VOYVODA
KONAĞI�ndan yukarısı sayd-ü şikare çesban, cebeli cengelistan olmasıyla
Bayezid Han-ı sani hazretleri avene-i civanide (avda) mevsim-i şitada
bu şahsarı vehalzarda bir gün tesayyuda tasaddi buyurduklarında, esna-i
tek-u püde tesir-i şideti bad-ü bertten bihuzur olarak, teshini vücud
edecek bir mahal cüstücusunda iken, Tophane'den Beyoğlu'na doğru çıkan
ve Galata Sarayı'nda canibinde Boğazkesen sahrasında bulunan bir kulübe
derununda taze gül fidanları içinde bir aziz-i mütabbidin aram-ı meşduu
hümayunları cihetiyle, ülfet-ü azizden mahzuniyet hasıl olarak, azizi
müşarün-ü leyhe (Gül Baba) bir dilhahınız var mıdır? buyurduklarında
cevaben:
"Padişahım şu zirveciğe bir mekteb-i irfan tesis-ü tertip buyur da
orada okuyup yazanları, hizmet-i hümayununda istihdam eyle vakten
minelevkat devletine lazım olur " cevabıyla, eliyle gösterdiği otuz bin
zira�dan ziyade olan arsanın etrafına duvar çekilerek bir cami-i şerif
ile ikişer yüz adamı istiab eder üç koğuş ve her koğuşa birer hamam ve
zabit dairesi ve mutfak inşa ve... Galata Saray ağası nasp ve tayin...
Ve bidayet dersleri hocalığına müşarün-ü leyh Gül Baba'yı tayin eder...
Ve Galata Saray'ı Enderun-u Hümayun'a ikinci ve Saray-ı Hümayundaki
küçük oda birinci Mekteb-i İdadi ittihaz ve bakiye-i kanunlarının
İKMALİNE ASR-I SÜLEYMAN-I HANİ de ikmaline ağaz olunmuştur.
(Tarih-i Ata�dan anlaşıldığına göre Kanuni Sultan Süleyman, Gül
Baba�nın Budapeşte�de vefatında, kendisine tarihlere geçecek bir cenaze
töreni yaptırarak GALATA SARAYI� nın varoluş ve yönetim kurallarını
koymuştur.)
Galata Saray�ı bir enderun okuludur. İdadi, yani orta öğretim yaptıktan
bir de Edirne Sarayı vardır. Buralarda yetişen öğrencilerden başarılı
olanlar Topkapı Sarayı�ndaki Enderun�a alınır, oradaki tahsillerini
tamamlayınca askeri ve mülki görevlere tayin olunur veya Merkezi
hükümette, Saray�da görev alırlardı.
2. Mahmut zamanında vaka-i hayriye denilen yeniçeriliğin kaldırılmasına
kadar devletin yönetim elemanları bu okullardan yetişirlerdi. Galata
Sarayı�nda eğitim, anlamı 18. yüzyılda Fransız ihti-lalinde tanımlanan,
LAİK idi. Evliya Çelebi meşhur "Seyahatname'sinde İstanbul'un
madenlerini anlatırken, GÜL BABA'dan bahsetmiştir.
"Madeni isna aşer, Tophane kasabası ensesinde Galata Sarayı namıyla
mevsuf ve maruf saray-i padişahının altında eski İslambol namıyla
muttasıl madenden hasıl olur ki cemi dünyada eski İslambol demiri deyu
meşhur olmuştur. Amma mekanından bir ferdin dahi haberi yoktur. Ta!
Vizendon nam kralın zamanında hazreti Hızır Ayasofya'nın mimarı iken
anın ilkasıyla bulunup Ayasofya'nın cemi hadid (demir) mühimmatı ve
levazımatı ve tavuk pazarındaki dikili taşın bentleri, bilcümle
mazkurun haddi İslambol'dur. Ta ki Bayezid-i veli zamanında raygan olup
hüddamları haddi halis ihraç ederlerdi. (halis demir çıkarılırdı.)
Sultan Bayezid-i veli derviş nihad padişah-i ebuteslim olmakla bu
maadine her bar gelip abu havasından hazzedip bir kaç kere habir
muallimler ile ol cayu mahudda yatıp bir kaç defa o mahalli latifte
Hazreti risaleti menamında görüp hazreti risaletin talimiyle anda bir
dar-ı şifa ve tahsil-i ulum için bir medrese inşa edip her kim anda bir
kerre bismillah dediyse müfessirin ve muhaddisinden ulu kimseler
olurdu, ahir-ı kar sarayı has olup hüddam ve gımana has kılınıp...."
Evliya Çelebi'nin pek belirgin olan mübalağa sanatını ve olayları bazen
çarpıtıp kendi görüşüne göre anlatmasını hoş görürsek, burada önemli
olan, İstanbul'daki madenlerden bahsederken konuyu Galata Sarayı'na
getirmesidir. Semte adını veren GALATA ismi yakın zamanlara kadar
açıklanamamıştır. İngiltere, Southampton Üniversitesi Arkeoloji
Bölümü'nde Dr. Anne Ross'ın çalışmaları konuya açıklık getirmiş
CELT-KELT'ler ve, veya yayıldıkları Avrupa'da aldıkları isimlerle
GAUL'ler, GALCYA'lılar, GALAT/aianlar hakkında kesin bilgiler sahibi
olmamıza olanak sağlamıştır.
Galatasaray Lisesi ön bahçesi... Atatürk'ün okulumuza imzalayarak
verdiği resmindeki GALATA SARAY'a yazısında SARAY kelimesi Osmanlılarda
süslü, içinde padişahın haremiyle yaşadığı yer anlamında değil, hükümet
işlerinin görüldüğü, idare yeri anlamındadır.
Nitekim Fatih'in yaptırdığı Topkapı Sarayı; Kanuni Sultan Süleyman,
Haremi buraya taşıyıncaya kadar yalnız devlet işlerinin görüldüğü idare
merkezi ve yüksek derece Enderun okuluydu. Edirne Sarayı ve Galata
Sarayı orta derecede (idadi) Enderun okullarıydı. Böylece Atatürk'ün
okulumuza imzalayarak verdiği resimde yazdığı gibi; GALATA SARAYI
adının ne olduğu açıklanmış bulunuyor.
GÜL BABA
Sultan bu ya ,pek fazla sıkılmış bir gün,
Durmuş bakınıyorken sarayından göğe üzgün,
Sadrazamı hürmetle eğilmiş önünde,
-Sultanımızın neşesi pek yoksa bugün de ,
-Sis örtüleri altında o haşmetle uyurken,
Seyreylesek İstanbul'u yüksek tepelerden,
Eğlenceli olmazmı çıkıp kırda gezinsek!
Vaktiyle , o Türk aslanı Sultanımızın,pek
Çok sevdiğibir kır atı varmış,ona binmiş,
Geç vakte kadar kırda veziriyle gezinmiş.
Lakin,yarı sarhoşluğa düşmüş birden,
Sultan çok uzaktan dolu dizgin geçerken,
Dizginleri çekmiş ve durup şöylece bir dem ,
Sadrazama sormuş:
-Nerden geçti ki meltem ,
Mest olmuş eserken,ediyor insanı sarhoş,
Bir kokla geçen rayihalar bakne kadar hoş !
Sadrazam gülmüş ve :
Yakınlarda demiş,bir
Gül bahçesi vardır,hele gayet güzeldir.
Şayet yüze Sultanımız arzu buyurursa...
-Elbet gidelim,hem bakalım , sahibi varsa ,
-Sohbet ederiz onla biraz!
Sonra da bir an :
Atlar yine birdenbire mahmuzlandıktan!
Yaydan kopan oklar gibi rüzgarları yarmış,
Çok geçmeden atlar,o güzel bahçeye varmış.
Bir bahçe ki : örtmüş yer her yerde çiçekler...
Bir bahçe ki :boynunda büküklük minecikler...
Bir bahçe ki : güller bile sarmaş dolaş olmuş...
Sultan bu güzellikleri görmüş ve şaşırmış,
-Gül bahçesi ,lakin ne zamandan? diye sormuş.
Bir noktaya dalgın,bakıyormuş,gibi sanki,
Sadrazam hülya dolu gözlerle demiş ki :
-Vaktiyle bu çıplak tepenin sahibi yokmuş,
Rüzgarlar esermiş gece çılgın gibi yaz kış,
Kuşlar üşüşüp dallara bir mesken ararken,
Sağnak gibi şimşekler inermiş kara gökten,
Bir yemyeşil atlasla döşenmiş yine her yer,
Birgün yine cennet gibi süslenmiş o yerler.
Narin o fidanlardaki dallarla örtülmüş.
Bahçeyle artık bu toprakların yüzü gülmüş.
Lakin,bu güzel bahçede bir "Gül Baba" varmış,
Derler ki o mecnun gibi yalnızca yaşarmış.
-Gelsin bakalım söylediğin "Gül Baba " kimmiş?
Hayhay! diyerek Vezir atından yer einmiş.
Güller arasından ,daracık yolda yürürken,
-Munis ve şefkatli bakışlarla ilerden,
Örtülmüşe benzer gibi sakin başı karla,
Bakmış geliyor "Gül Baba" bir nurlu vakarla!
Yetmiş yaşı alnında asaletle yanarken,
İnsan onu hep indi sanırmış yere gökten.
Sadrazam koşmuş ve demiş:
-Gül Baba! Sultan,
Kalkıp bir seni, görmek için geldi uzaktan.
-Hayhay! diyerek vezri atından yere inmiş.
Bak! kendisi üstünde atın,gel ! seni bekler.
Sultan da ,o haşmet ile gelirken gülerek der:
-Güller ne güzel,onları hep sen mi büyüttün ?
-Elbet diyerek"Gül Baba" dallardaki süzgün,
Munis sarı güllere tutup kırmızılardan,
Kesmiş iki gül,sonra demiş:
-Ey Yüce Sultan!
-İstersen anılmak yine rahmetle eğer hep,
Yaptır bu büyük bahçeme bir koskoca mektep.
Millet ve vatan uğruna binlerce evlat,
Her an seni elbet çalışırken edecek yad !
Güllerdeki renkler de onun arması olsun !
İsmim de benim,böylece rahmetle anılsın !
Ey "Gül Baba" herşeyde sesinden var akisler,
Herşey bize hala bu güzel kıssayı söyler...
Yıllarca senin bahsini etsek,yine pek az,
Zira,bu güzel kıssa şu mısralara sığmaz !
Bizler yine rahmetle anarken seni artık,
Mermerden olan kabrini güllerle donattık.
|
Mesajı Yazan: savage_team
Mesaj Tarihi: 12-02-2009 Saat 11:59
Teknik Direktörlerimiz
Sezon Antrenör
1905-1906
1907
1908-1911
1911-1914
1915
1916-1917
1919-1921
1922-1923
1924-1928
1929
1930-1931
1931-1932
1933-1936
1937
1938
1938-1939
1939
1939-1940
1941-1945
1945-1946
1947
1947-1949
1950-1952
1952-1953
1953-1954
1954-1957
1957-1958
1959-1961
1961-1963
1964-1967
1967-1968
1968-1970
1970- 1971
1971-1972
1972-1973
1974-1975
1975-1976
1976-1977
1977-1978
1978-1979
1979-1980
1980-1982
1982-1983
1983-1984
1984-1988
1988-1990
1990-1991
1991-1992
1992-1993
1993-1994
1994-1995
1995-1996
1996-2000
2000-2002
2002-2004
2004-
Nikolof (Futbolcu)-Bulgaristan
Emin bülent (Futbolcu)
Horace Armintage (Futbolcu)
Emin bülent (Futbolcu)
Sadi Bey
Ali Sami Yen
Necip Şahin (Futbolcu)
Adil Giray (Futbolcu)
Billy Hunter- İskoçya
Nihat Bekdik (Futbolcu)
Lamberg- Macaristan
Fred Pegnam- İngiltere
S. Pedeafoot- İngiltere
Hans Baar- Avusturya
Peter Szabo- Macaristan
Peter Tandler- Avusturya
Hayman- İngiltere
C. Zaharczuk- Polonya
Jhon Begget- İngiltere
Miço Dimitriyadis
J. Szweng- Macaristan
Pat Molloy- İngiltere
D. Lockhead- İngiltere
Gündüz Kılıç
Lazlo szekelly- Macaristan
Gündüz Kılıç
George Dick- İngiltere
Remondini- İtalya
Gündüz Kılıç- Çoşkun Özarı
Gündüz Kılıç
Eşfak Aykaç- Bülent eken
Kaleperoviç- Yugoslavya
Coşkun Özarı
Brian Birch- İngiltere
Brian Birch- İngiltere
Don Howe- İngiltere
Mansell- İngiltere
M. Allison- İngiltere
Fethi Demircan
Coşkun Özarı
Turgay Şeren
Brian Birch- İngiltere
Özkan Sümer
Tomislav İviç- Hırvatistan
Jupp Dervall- Almanya
Mustafa Denizli
Siggi Held- Almanya
Mustafa Denizli
Karlheinz Feldkamp- Almanya
Rainer Hollmann- Almanya
Reinhard Safting- Almanya
Graeme Souness- İskoçya
Fatih Terim
Mircea Lucescu-Romanya
Fatih Terim
Gheorghe Hagi
Şehitlerimiz
Bugünkü Galatasaray Lisesi'ne girer, ağaçların doğal bir koridor
oluşturduğu yoldan ilerlerseniz karşınıza çıkacak olan Mektep binasının
ana kapısına ulaşırsınız. İçeriye girin tüm Galatasaraylılar ve
Galatasaraylı olmayanlar ve tarihin bir bölümüne tanık olun.user posted
image
İçerdeki bu taş ve mermer salonda sizi "VATAN" ve "GALATASARAYLILIK"
sevgisi karşılayacaktır. Kapının tam karşısındaki bölümde yalın
olmasına karşın görkemli bir anıtta vatan uğruna şehit düşen
Galatasaray Lisesi öğrencilerinin listesi yer almaktadır. Bu anıtı
gördükten sonra "fazla söze gerek olmadığını" siz de anlayacaksınız.
Salonun, giriş kapısına göre sağ tarafında, Osmanlı İmparatorlu' ğunun
1910 senesi hudutlarını gösteren bir harita, haritanın her iki yanında
ise şehit olan gencecik yurtseverlerin fotoğrafları sıralanmıştır. Ve
haritanın üstünde bir ibare: "Galatasaray'ın bu kahraman evlatları, 500
yıllık bu vatan topraklarını kurtarmak için şehid düştüler."
Bu bölümün tam karşısındaki duvarda ise Donanma Mecmuası'nın Ekim 1915
sayısının Spor İlavesi'nde yayınlanmış olan Galatasaray mensubu
şehitlerin, yaralıların ve cephelerde vuruşanların listeleri "Şerefli
İdmancılar" başlığı altında yer alıyor. Bu liste Donanma Mecmuası'nın
büyük boyda yayımlanan haftalık dergisinin "İdman Sütunları ismi
altında verdiği ilavelerin 118 ve 119. sahifelerinde yayımlanmıştır. Bu
panoların yanındaki bir başka panoda, "Devrin en büyük gazetesi
Tasvir-i Efkar'ın 13 Nisan 1913 tarihli ve 725 sayılı nüshasında çıkan
resmin ve yazının bugünkü Türkçe'yle ifadesi" bulunuyor: '1913 Balkan
Harbine Gönüllü Giden Galatasaray Talebeleri Hakkında' başlığıyla
verilen yazıda, talebeyken savaşa gidenlerin haberi yer alıyor. Çoğu
öğrenciyken gönüllü olarak katıldıkları savaşlarda şehit olan bu
yurtseverler hiçbir zaman unutulmadı.
Ruhları şâd olsun.
|
Mesajı Yazan: savage_team
Mesaj Tarihi: 12-02-2009 Saat 11:59
Galatasaraylı Şehitleruser posted image
1- Ahmet Muhtar Bey, mektep numarası 783; Sultaniyi bitirdikten sonra
(1895 mezunu) asker oldu, İstanbul'da 31 Mart 1908 ihtialinde şehit
edildi. Taksim, talimhanede şehid olduğu yerdeki sokağa adı verilmiştir.
2- İdris Bey, talebe iken 1911'de gönüllü olarak katıldığı Trablus Garb harbinde şehit oldu.
3- Fuad Bey, talebe iken 1912'de gönüllü olarak katıldığı Balkan Harbinde şehit oldu.
4- Arif İsmail Bey, Trakya'da zengin bir çiftçinin oğlu idi, Balkan
Harbinde talebe iken Bulgarlara karşı gönüllü dövüşürken şehit oldu.
5- Ahmet Refik Bey, mektep numarası 119, mektebin 1911 yılı
mezunlarından; Hammer mütercimi Mehmet Ata Beyin büyük oğlu, Dr. Galib
Ataç ile yazar Nurullah Ataç'ın ağabeyleri, ihtiyat zabiti olarak
katıldığı Çanakkale Muharebelerinde 1914'de şehit oldu.
6- Cahid Bey, mektep numarası 206, mektebin 1913 mezunlarından, ihtiyat
zabiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu.
7- Cemil Bey, mektep numarası 64, mektebin 1913 mezunlarından, ihtiyat
zabiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu.
8- Halid Fuat Bey, mektep numarası 134; müşir Deli Fuat Paşanın oğlu,
1911'de gönüllü olarak Balkan Harbine katıldı, sonra orduda kaldı ve
Çanakkale'de şehit oldu.Paşanın harpte şehit olan dördüncü oğludur.
9- Muzaffer Bey, mektebi son sınıftan terk ederek gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu.
10- Vecdi Bey, mektebi son sınıfta terk ederek önce gönüllü olarak
Balkan Harbine katıldı, sonra orduda kaldı, Çanakkale'de şehit oldu.
11- Hasnun Galib Bey, valiliklerde bulunmuş Galib Paşanın oğlu.
Galatasaray Kulübünün en iyi futbolcularındandı, gönüllü olarak
katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu (1915). Kulüp binasının
bulunduğu sokak onun adını taşımaktadır.
12- Mehmet Ali Bey, Kadıköylü Enver Paşanın oğlu, talebe iken gönüllü
olarak önce Balkan Harbine, sonra Birinci Cihan Harbine katıldı ve
1915'de şehit oldu.
13- Aziz Ulvi Bey, şair Ali Ulvi Beyin oğlu, 1915'de mektebi son
sınıftan terk ederek gönüllü olarak katıldığı 1. Cihan Harbinde şehit
oldu.
14- Agop Elmasyan, askeri doktor olarak katıldığı Çanakkale
Muharebelerinde 1915'de bombardıman altında yaralıları tedavi ederken
vatanı yolunda öldü.
15- İbrahim Orhan Bey, mektep numarası 794, mektebin 1912 yılı
mezunlarından; Dr. Sadık Beyin oğlu, Sadullah Paşanın torunlarından,
gönüllü olarak hava subayı oldu, Çanakkale Muharebelerinde iki defa
yaralandı. 1916'da uçağı ile Semadirek adası açıklarında denize düşerek
şehit oldu, harpte düşen ilk havacımızdır.
16-Said Fuad Bey, son sınıfta iken gönüllü olarak katıldığı Birinci
Cihan Harbinde şehit oldu; mektebin ilk Keşşaflarından (izcilerinden)
idi, Keşşaf Said diye anılırdı.
17- Neş'et Bey, mektep numarası 434, Bandırmalı Tevfik Paşanın oğludur,
mektebin son sınıfında iken gönüllü olarak önce Balkan Harbine
katılmış, 1. Cihan Harbinde şehit olmuştur.
18- Mehmet Refik Bey, talebe iken gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1914'de Kafkas Cephesinde şehit oldu.
19- Cevad Bey, mektep numarası 317, mektebin 1912 yılı mezunlarından,
ihtiyat zabiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1916'da Kafkas
Cephesinde şehit oldu.
20- Halet Bey, talebe iken Balkan Harbine gönüllü olarak katıldı, sonra
orduda kalarak Birinci Cihan Harbinde Sina Cephesine gitti, "Fedai
Hecinsüvar Birliği" kumandanı iken mektepten sınıf arkadaşı Memduh
Beyle birlikte şehit oldu (1916).
21-Memduh Bey, mektep numarası 669, Halet Beyin sınıf arkadaşı, 1912'de
yalnız Türkçe'den ehliyatname almış, bir ara mektepte muid (mubassır)
olarak çalışmıştı, mektepte "Alişpaşazade" diye anılırdı, Birinci Cihan
Harbinde ihtiyat zabiti olarak Sina cephesinde arkadaşı Halet Beyle
birlikte şehit oldu.
22- Hasib Bey, mektep numarası 13, mektebin 1913 senesi mezunlarından,
Almanya'da ziraat tahsilinde iken tahsilini yarım bırakarak gönüllü
katıldığı Birinci Cihan Harbinde Kafkas Cephesinde şehit oldu.
23- Celal İbrahim Bey, mektep numarası 6, mektebin 1914 yılı
mezunlarından ve Galatasaray takımının ünlü futbolcularından, ihtiyat
zabiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1917'de Irak cephesinde
şehit oldu.
24- Ahmed Hamdi Bey, mektep numarası 117, gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1917'de Gazze'de şehit oldu.
25- Mehmed Ali Bey, mektep numarası tesbit edilemedi, gönüllü olarak
katıldığı Birinci Cihan Harbi'nde 1917'de Sina'da şehit oldu.
26- Sadi Bey, Mektebi Sultani'den Harbiye'ye geçti, muvazzaf subay oldu, 1921'de Sakarya Muharebesi'nde şehit oldu.
27- Fatin Bey, mektep numarası 1073, mektepten 1920'de mezun oldu,
askeri tıbbiyeyi bitirdi. 1932'de askeri tabib olarak katıldığı şark
isyanı tenkil harekatında asiler eline düşerek vahşiyane şehit edildi.
Menemen'in Kubilay'ı gibi, hatırası kutlanacak, Ağrı'ya yahut
Karaköse'ye abidesi dikilecek bir şehittir*.
Gerçekleri tarih yazar...
Avrupa'da, yarıştığı Tüm Kupaları alan İLK ve TEK takım
GALATASARAY ;
Dünya sıralamasında İLK On' da 1.sıraya giren İLK Türk takımı.
Devlet üstün madalyası alan İLK takım
UEFA kupasını hiç yenilgi almadan kazanan İLK ve TEK Türk takımı
Üç yıldızı alan İLK takım
Türkiye Süper Ligi'nin İLK Şampiyonu
Dünya Kulüpler Şampiyonası'nda Avrupa Kıtasını temsil eden İLK ve TEK Türk takımı
Şampiyonlar Ligi'nde Çeyrek Final'e çıkan İLK ve TEK Türk takımı
İstanbul Şampiyonluğu'nu kazanan İLK futbol takımı- (1907-1908)
Yurt dışında İLK galibiyet alan Türk futbol Takımı-(1911)
Şampiyonlar ligine katılan İLK Türk takımı
Avrupa'da, UEFA kupasını hiç yenilgi almadan kazanan İLK ve TEK takım
Balkanlarda UEFA Kupasını kazanan İLK ve TEK takım
Uluslararası maçlarda kendi sahasında ardarda EN çok galibiyet alan TEK Türk takımı - 20 kez
UEFA kupasını kazanan İLK ve TEK Türk takımı - (1 kez)
Avrupa Şampiyonu olan İLK ve TEK Türk takımı
Süper kupa kazanan İLK ve TEK Türk takımı - (1 kez)
İspanyolları deplasmanda yenen İLK Türk takımı.
İspanyolları eleyen İLK Türk takımı.
Bir sezonda 2 İtalyan takımını eleyen İLK Türk takımı (Milan-Bologna)
Bir sezonda 2 İngiliz takımını eleyen İLK Türk takımı (Leeds-Arsenal)
Avrupa maçlarında galibiyeti, mağlubiyetinden çok TEK Türk Takımı
EN fazla aralıksız şampiyon olan takım. - 4 kez
Yerli hocayla EN çok şampiyon olan takım. GALATASARAY - 9 kez
EN fazla şampiyonluk yaşayan futbolcular Bülent (8 Kez)- Suat, Arif ( 7 Kez )
Bir sezonda EN fazla Avrupa Kupa maçı oynayan takım.- 18 kez (Süper kupa dahil)
Avrupa'da Şampiyonlar Ligine EN fazla katılan takım GALATASARAY - 6 kez
Şampiyonlar liginde EN fazla puan toplayan Türk takımı- 10 puan
Türkiye Spor yazarları Kupasını EN fazla kazanan takım
Türkiye Kupasını EN fazla kazanan takım -13 kez
Cumhurbaşkanlığı Kupasını EN fazla kazanan takım- 10 kez
Avrupa kupalarında 1 sezonda EN fazla puan toplayan takım. - 17 maç 34 puan
Avrupa'da, bir sezonda Avrupa kupalarında EN fazla galibiyet alan takım. - 11 kez (Süper kupa dahil)
Bir sezonda Avrupa kupalarında EN fazla gol atan takım.- 35 gol (Süper kupa dahil)
Deplasmanda aralıksız EN fazla yenilmeyen takım.- 40 kez
Bir sezonda EN fazla maç yapan takım. GALATASARAY - 59 kez (Süper kupa dahil)
Avrupa Kupaları'nda EN çok tur geçen Türk takımı. Bir sezonda EN fazla maç yapan futbolcu
HAKAN ŞÜKÜR - 54 maç 4697 dakika
Avrupa Kupalarında EN fazla maç yapan Türk takımı.
Türkiye liglerinde bir sezonda EN fazla gol atan takım. - 62-63 sezonu 105 gol
Türkiye liglerinde EN çok resmi kupa kazanan takım -56 kupa
Avrupa Kupalarındaki İLK Goller
1.GOL: Metin Oktay -27.08.1956 (Galatasaray-Dinamo Bükreş:1-3)
100.GOL: Uğur Köken -1.10.1969 (Galatasaray-Vatforduser posted image-3)
200.GOL: Mirsad Seydiç-20.10.1982 (Galatasaray - Avusturya Wienuser posted image-4)
300.GOL: Uğur Tütüneker -4.11.1992(Galatasaray - E.Frankfurt:1-0)
500.GOL: Tugay Kerimoğlu 5.11.1997 (Galatasaray - Sparta Praguser posted image-0)
400.Gol Faruk Yiğit tarafından 13.7.1996 tarihinde Kocaeli- Hibernias maçında atılmıştır.
Teşekkürler GALATASARAY !
Teşekkürler; Bu gurur veren tablonun yaratılmasında emeği geçen herkese..
Eminiz daha birçok EN'ler ve İLK'ler vardır.
Teşekkürler Gözden kaçırdığımız bütün EN ve İLK'ler için....
GALATASARAY MÜZESİ
Galatasaray Spor Kulübü�nün kurucusu Ali Sami Yen 1905 yılında Kalamış�da ilk Galatasaray Müzesi�ni açtı.
Müzede o güne kadar kazanılmış madalyalar ve kupaların yanı sıra tarihi fotoğraf ve belgelerle forma ve şiltler bulunuyordu.
Birinci Dünya Savaşı sonunda spor anılarımıza el konulacağı haberini
alan kurucumuz Ali Sami Yen müzeyi 15 Mayıs 1919 tarihli Genel Kurul
kararıyla Galatasaray Lisesi�ne taşıdı.
Türkiye�nin ilk spor müzesi niteliğini taşıyan Galatasaray Müzesi�nin müdürlüğünü şu an Ali Oraloğlu yapmaktadır.
Müze her Çarşamba saat 13.00 - 17.00 saatleri arasında ziyarete açıktır.
Müze�de Galatasaray Spor Kulübü�nün kuruluşundan bu yana kazanılan
kupalar, şilt ve formaların yanı sıra Birinci Dünya Savaşı�na gönüllü
olarak katılan 200 lise öğrencisinin kılıç, karabina silahları da
bulunmaktadır.
Ayrıca müzemizde kulüp arşivi, 97 yıllık resim koleksiyonu, başta
Atatürk olmak üzere Türk ve Yabancı Devlet Başkan�larının imzalı
fotoğrafları ve 2000 yılında kazanılan UEFA Kupası ve Süper Kupa ile
birlikte 3000 adet kupa bulunmaktadır.
|
|