İnsan neden bağımlı olur?
Çünkü bağlanma denilen olgu, anne ile bebek arasında ve bebek doğduğu andan itibaren gelişen, üstelik de olması, bebeğin ilerideki ruhsal durumunu çok etkileyen bir durum.
Yani insan, hayatının ikinci ayından itibaren kendisine bakan kişiye bağlanıyor ve o kişinin duyguları ile kendi genetik yapısından aktarılan özellikleri birleştiriyor. Psikiyatr Dr. Serdar Serdaroğlu ise bağlanma bozukluğu yaşayan bebeklerin yetişkin olduklarında ne gibi problemler yaşadıklarına değiniyor. Bağlanmanın genel olarak, varlığımızı sürdürebilmek için diğerine ihtiyaç duyduğumuz bir olgu şeklinde değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor. Bağlanmanın ikili bir iletişim biçimi olduğuna dikkat çeken Serdaroğlu, “Bir bebek yaşamak için anneye ihtiyaç duyar ki bu bağlamadır ve anneyi görünce rahatlar. Diğer taraftan da bağlanmanın karşı kutbu vardır. Burada bakıcı hayatta kalmasını sağladığı kişiye özel duygular duyar. Bu da bağlanmanın diğer bir şeklidir. Dolayısıyla bebeklikte [yaşamın devamı için duyulan bağlanma ileri de ise aşk olarak karşımıza çıkar. Bebeklik döneminde, bağlanma duygusu olmasaydı, aşk da olmazdı” diyor.
Ancak Serdaroğlu’na göre; aşkın bazı şiddetli biçimlerinde bağlanma, tıpkı bebeklik dönemindekine benziyor. Bu durumda ancak sevdiğiniz kişi varsa hayattan zevk alabilir, yaşayabilir olduğunuzu hissediyorsunuz. Yaşamak için öbürünün varlığı gerekir, ancak ondan ilgi görünce yaşar hale geliyor insanlar. O, olmadığı zaman yaşam sürmüyor ve üstelik bağımlı aşık terk edildiğinde ya da aşık olduğu kişi artık onu istemediğinde ya da öldüğünde, oksijensiz kalacak gibi oluyor.
Peki ama bu tablo, ne tür bir bebeklik geçiren yetişkinlerde oluyor? Serdaroğlu’nun ve ve psikiyatr Dr. Armağan Samancı’nın bu konudaki cevapları çok net, “İlk baştaki bağlanma süreçleri sağlıklı değilse, çocuk anne tarafından terk edileceği gibi bir duygu yaşamışsa, her sevgi ilişkisinde kaybetme duygusu yaşar. Kendisine mutluluk verecek olan bir şeyi kaybetme endişesi ile içine girer.”
Serdaroğlu konunun devamında şunları söylüyor. ”Çocuğunun bağımlılığına ihtiyaç duyan, çocuğun sevgisinin kendisine ait olmasını isteyen anneler buna neden olur. Bu çocukların, ileriki yaşlarda bağlanma duyguları tetiklenir. İlişkilerinin kötüye gittiği anlarda korkunç bir sıkıntı hissi başlar, anksiyete atakları, intihar ve depresyon riski doğar. Sevdiğinden kopma halinde gerçekten fiziksel acı duyar bu kişiler. Karşısındakini sürekli olarak arayarak rahatsız eder çünkü onun sesini duymak, her şeye rağmen o kişiyle yaşadığı eski güzel günlerini anımsatır. Bu aramalar sonucunda, eskiden onu rahatlatan ses, artık olumsuz bir şey söylerse istenmediğini hissettikçe sorunlar büyür. Alkol alımı artar, rahatlatıcı maddelere ihtiyaç duyar bazen de iyi olunan zamanlar aklında kalsın diye karşısındaki öldürebilir bile. Psikiyatrinin acil olduğu durumlardan biri budur. Kişi bu acıyı kesinlikle rahatlamaz ve kesinlikle terapi gerekir.”
Psikiyatrlara göre; günümüzde evlik öncesi flört ve beraber yaşamalar arttığı için terk edilmeler de arttı ve doğal olarak bu sıkıntı da çoğalıyor.
|