KAVİMLER GÖÇÜ ÖNCESİ HUNLARA GENEL BAKIŞ
Asya Hunları, M.S. II. yüzyıl başlarında birbirlerinden ayrılmış üç bölüm halindeydi. Balkaş Gölü havzasında Çi-çi hükümdarın iktidar zamanından artakalan Hun toplulukları bulunmaktaydı. Çungarya ve Barköl dolaylarında Kuzey Hunları, Kuzeybatı Çin sahasında ise Güney Hunları varlıklarını sürdürmekteydiler. Kuzey Hunlarından eski Hun başkenti bölgesinde kalanlar, 155 yılına doğru Moğol soyundan gelen Sienpiler tarafından batıya sürülerek neredeyse tümden yurtlarından çıkarıldılar. Güney Hunları ise kendi içlerindeki çatışmalar sonucunda ikiye ayrılmış ve topraklarının tümü, baskıları gittikçe artan Çinliler tarafından 220’ye doğru işgal edilmiştir. Bu olayların sonucunda Çin sahasındaki Hun siyasi hayatı tarihe karışmıştır.
Bu bölgelerdeki Hunlar, Çi-çi iktidarının sona ermesiyle birlikte etrafa dağılmış ve özellikle Aral Gölü’nün doğusundaki bozkırlara çekilerek, varlıklarını devam ettirmişlerdir. Oradaki diğer Türk boyları ve I. yüzyıldan II. yüzyılın ortalarına kadar Çin’den gelen Hun kitleleri ile çoğalan ve uzunca bir süre sakin bir yaşam sürdürerek güçleri artan bu Hunların özellikle iklimin değişmesi nedeniyle batıya yöneldikleri tahmin edilmektedir. Avrupa Hunlarını kuranların bunlar olduğu bilinmektedir.
AVRUPA’NIN DEĞİŞEN YÜZÜ : KAVİMLER GÖÇÜ
Hunlar, IV. yüzyılın ortalarında Alan ülkesini ele geçirdikten sonra Volga kıyılarında göründüler. O tarihlerde Karadeniz kuzeyindeki düzlükler, bir Germen kavmi olan Gotların hakimiyetindeydi. Don ve Dinyeper nehirleri arasında Ostrogotlar (Doğu Got’ları), onun batısında Vizigotlar (Batı Got’ları) bulunuyordu. Daha batıda Transilvanya ve Galiçya’da Gepideler, bugün Macaristan toprakları içinde yer alan Tisza ırmağı dolaylarında Vandallar vardı. Bu dört Germen kavmin dışında aynı bölgede İranlı ve Slav kitlelerin yanı sıra küçük Germen toplulukları da yaşıyordu. Hun başbuğu Balamir idaresinde, ilk saldırı Ostrogotlara yapıldı. Bu saldırı onları yıkmaya yetti (374). Ardından Ostrogot Kralı Ermanarik intihar etti ve yerine Hunlar tarafından Hunimund isimli bir kral atandı. Üstün bir askeri yeteneğe sahip Hun orduları saldırılarına devam ederek Dinyeper kıyılarında Vizigotlara büyük bir darbe indirdi. Vizigot Kralı Atanarik, kalabalık Vizigot kitleleriyle batıya doğru kaçtı (375). Böylece Hun askeri gücünün harekete geçirdiği ve batıya doğru çeşitli kavimlerin birbirlerini yerlerinden iterek (topraklarından çıkararak) Roma İmparatorluğu’nun kuzey eyaletlerini alt üst edip, İspanya’ya kadar uzanmak suretiyle Avrupa’nın etnik çehresini değiştirdiği tarihi “Kavimler Göçü” başlamış oldu.
Beklenmedik yerlerde görülen ani ve şiddetli Hun darbeleri Doğu Avrupa kavimleri arasına korku ve dehşet uyandırmıştır. Hatta Hunlar aleyhinde çoğu Lâtin ve Grek kaynaklarında kayıtlı, inanılmaz söylenti ve hikâyelerin çıktığı bilinmektedir.
Hunlar; Gotlardan, Alanlardan ve Germen Taifallardan oluşturdukları yardımcı kuvvetlerle takviyeli olarak ilk defa 378 baharında Tuna’yı geçtiler ve Romalılardan hiçbir karşılık görmeksizin, Trakya dolaylarına kadar ilerlediler. Bununla birlikte, Roma topraklarında görülen bu kuvvetlerin yalnızca keşif için gönderilen öncü birlikler olduğu, daha sonraki tarihlerde bugünkü Macaristan ovalarına kadar akınlar düzenlenmesinden anlaşılmaktadır. Hun saldırılarından kaçan, bugün Avusturya arazisindeki Markomanlar ile Kuardlar, Roma topraklarına geçmeye hazırlanırken, İran asıllı Sarmatlar Roma sınırlarını aşıyorlardı. Diğer yandan, daha önceden sınırları aşan ve Transilvanya’da duraklamış olan Vizigotlar ise Roma sınırlarını geçiyorlardı (381). Bu sıralarda Germen asıllı topluluklar ile İranlı Baştarnalar, Batı Macaristan’dan Alpler’e sarkarak İtalya sınırlarını tehdit etmeye başlamışlardı.
Hunlar, Roma İmparatoru I. Theodisius’un ölüm yılı olan 395’te iki cepheden harekete geçtiler. Hunların bir kısmı Balkanlardan Trakya’ya doğru ilerlerken daha büyük bir kısım, Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya yöneltilmişti. Basık ve Kursık adlı iki başbuğun yönetimindeki Anadolu akını, Hun Devleti’nin Don nehri civarında konuşlanmış olan doğu kanadı tarafından düzenlenmişti. Romalıları olduğu kadar Sasani İmparatorluğu’nu da telaşa düşüren bu akında Hun kuvvetleri, Erzurum bölgesinden itibaren Karasu ve Fırat vadilerini takip ederek Melitene (Malatya) ve Kilikia (Çukurova)’ya kadar ilerlediler. Bölgenin en korunaklı kaleleri olan Edessa (Urfa) ve Antakya’yı bir süre kuşattıktan sonra Suriye’ye inerek Tyros (Sûr)’u bir süre baskı altına aldılar ve oradan Kudüs’e yöneldiler.
Hunlar sonbahara doğru kuzeye doğru ilerleyerek Orta Anadolu’ya, Kappadokia - Galatia’ya (Kayseri - Ankara ve dolayları) ulaştılar. Oradan Azerbaycan - Bakû yolu ile kuzeydeki merkezlerine döndüler. Bu, Türklerin Anadolu’da tarihteki ilk görünüşleridir. 398’de küçük çapta pek çok kez tekrarlanan bu tür seferler karşısında Doğu Roma’nın genç imparatoru Arcadius hiçbir ciddi tedbir alamamıştır.
Hun baskısı, Balamir’in ölümünün ardından başa geçen, Balamir’in oğlu ya da torunu olduğu sanılan başbuğ Uldız komutasında, 400 yılına doğru batıda da artmaya başlamıştır. Attila’nın ölümüne dek takip edilecek olan Hun dış siyasetinin temellerini atan başbuğ Uldız, Bizans’ı baskı altında tutacak, Batı Roma ile iyi ilişkileri sürdürecekti. Çünkü; Bizans’ın Hun yönetimine alınması ilk hedefi oluşturuyordu. Öte yandan Batı Roma sınırlarını ihlal ederek huzursuzluk çıkaran barbar kavimler aynı zamanda Hunların da |
düşmanı oldukları için Batı Roma ile ortak hareket etmek gerekiyordu. Bir süre sonra Uldız’ın Tuna’da görülmesi ile Kavimler Göçü’nün ikinci büyük dalgası |
başlamış oldu. Hasding Vandalları, 401’de Batı Roma eyaletlerine girerken Hunlardan kaçan Vizigotlar da İtalya’da göründüler. Lombardia üzerinden Galya’ya uzanan Alarik’in idaresindeki Vizigot tehlikesi ünlü Romalı kumandan Stilikho tarafından güçlükle engellendi (402). Hun korkusu ile yerlerini terk etmiş Vandalları, Süevleri, Burgundları, Kuadları, Saksonları ve Alamanları kendi idaresinde birleştirmiş olan Radagais, bir yandan İtalya’yı tahrip ediyor, öte yandan Roma’yı yer yüzünden kaldıracağını iddia ediyordu. Romalıların son kurtuluş umudu olan Stilikho bile Pavia Savaşı’nda Radagais’e mağlup oluyor, Radagais’in ilerleyişi durdurulamıyordu. Bunun üzerine Roma İmparatorluğu, Hunlardan yardım istemek zorunda kaldı. Savaştığı bütün rakiplerini bozguna uğratan Radagais, Türkler karşısında yenilmekten kurtulamadı. Romalı kuvvetlerle takviye edilen bizzat Uldız’ın komutasındaki Hun ordusu, Radagais’i Büyük Faesule Savaşı’nda (Floransa yakınlarında) yendi. Savaşın sonucunda Uldız, Roma gibi büyük bir uygarlık merkezini yıkılmaktan kurtarmakla kalmıyor; aynı zamanda Hun gücünden bir kere daha ürken Vandal, Alan, Süev, Sarmat ve Kelt topluluklarını Ren Nehri’nin ötesine gitmeye zorluyordu. Böylelikle, batı yönündeki tüm engelleri kaldıran Hunlar, serbestçe hareket edebilecekleri bir alan yaratmış oldular.
Hunlar böylesine büyük askeri başarılara imza atarken durum Batı Roma İmparatorluğu için hiç de parlak değildi. Barbar kavimlerin akınları nedeniyle 402 yılında başkent, Roma’dan Ravenna şehrine taşınmıştı. Gittikçe siyasi gücünü yitiren imparatorluğun toprakları barbar kavimler tarafından işgal edilmeye başlandı. Daha önceki yıllarda atlatılan Vizigot tehlikesi yeniden hissedilmeye başladı. Vizigotlar, komutanları Alarik’in ölümünün ardından Güney Galya’ya yerleşerek burada bir krallık kurdular. Franklar uygun zamanı kollayarak Kuzey Galya’yı işgal ettiler (406). Burgundlar, Savoia’yı ele geçirdiler ve bu bölgeye yerleştiler (443). Vandallar, Galya ve İspanya’da büyük bir kıyım yaparak Afrika kıyılarına dek ilerlediler. 455 yılında Vandal kralı Geiserich, Roma şehrini yağmalamıştır. Bu gelişmelerin sonrasında yıkılmanın eşiğine gelen Batı Roma İmparatorluğu, aşiretlere ayrıldı. Tüm gücünü yitiren Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında yıkılmıştır
.
Bir göç hareketi hakkında tam olarak bir bitiş tarihi söylemek yanlış olsa da Kavimler Göçü’nün sona eriş tarihi hakkında yapılan tahminlerden en akla yatkını Batı Roma İmparatorluğu’nun resmi yıkılış tarihi olan 476 yılıdır. Çünkü; Kavimler Göçü’nün altında yatan nedenlerden biri de göç hareketi öncesinde tek bir imparatorluk halinde bulunan Roma İmparatorluğu ile barbar kavimler arasındaki ekonomik uçurumdur. Güçlü ve zengin Roma İmparatorluğu, göçten önceki dönemlerde de yoksul ve gaddar olan barbar kavimlerin ilgisini çekiyordu. Hun saldırıları karşısında direnemeyeceğini anlayan bu barbar kavimler, Roma İmparatorluğu’na saldırmayı son çare olarak gördüler. Bu topluluklar göç hareketlerinin yaşandığı, yaklaşık yüz yıllık süreç içinde bazen yendiler, bazen yenildiler, bazen köle olarak bazen de asker olarak Romalılar tarafından kullanıldılar. Bu akınlar, barbar kavimlerin nihai amacı olan Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışıyla son buldu (476).
KAVİMLER GÖÇÜ’ NÜN SONUÇLARI
375 yılında Hunların bazı barbar kavimleri batıya sürmesiyle başlayan ve yaklaşık bir yüzyıl kadar devam eden Kavimler Göçü, Avrupa tarihini derinden etkilemiştir. Bu göçün Avrupa’ya siyasi, dini ve etnik sonuçları olmuştur. Kavimler Göçü’nün sonuçları şu şekilde sıralanabilir:
· Hun saldırılarından korkarak kaçan barbar kavimler Roma’da karışıklıkların ve iç isyanların çıkmasına yol açtı. İmparatorluk Theodosius’un ölümü üzerine oğulları Arcadius ve Honorius tarafından paylaşıldı. Böylelikle, bin yılı aşkın köklü bir geçmişe sahip olan Roma İmparatorluğu , batısını Honorius, doğusunu Arcadius yönetecek şekilde ikiye ayrıldı (375).
· Kavimler Göçü’ne yol açan Hunlar, Orta Avrupa’da bugünkü Macaristan topraklarını merkez alan Avrupa Hun Devleti’ni kurdular.
· Hunların batıya sürdüğü kavimler, Roma’yı talan etmek suretiyle ülkede büyük tahribata yol açtılar. V. yüzyılın ikinci yarısından sonra Batı Roma İmparatorluğu büyük güç yitirerek aşiret krallıklarına bölündü. 476 yılında son kral Romulus Augustulus, Odoaker adlı bir aşiret reisi tarafından tahttan indirildi. Tahta oturan Odoaker’in, Roma imparatorluk simgelerini yanlısı olduğu İstanbul imparatoru Zenon’a göndermesiyle Batı Roma İmparatorluğu resmen sona erdi (476).
· Avrupa’da uzun yıllar hüküm süren Roma İmparatorluğu’nun bölünmesi ve daha sonra batı kanadının yıkılması, Avrupa’daki siyasi dengelerin bozulmasına neden olmuştur. Kavimler Göçü sonucunda Avrupa’ya gelen kavimler (Franklar, Vizigotlar, Burgundlar vb.) Ortaçağ Avrupası’na damgasını vuran, “barbar krallıklar” olarak nitelendirilen küçük krallıklar kurdular.
· Avrupa’daki otorite boşluğundan yararlanan kilise ve Papalık, tüm Ortaçağ boyunca siyasal gücü elinde tutmuştur.
· Avrupa’daki merkezi krallıkların zayıflaması derebeylik (feodalite) rejiminin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Feodalitenin oluşmasında göç ve istilanın önünden kaçanların kendilerine sığınacak bir yer aramaları, bunun sonucu olarak da asillerin topraklarına ve şatolarına yerleşmeleri etkili olmuştur. Bu durum aynı zamanda süzeren (himaye eden) ve vassal (himaye edilen) ilişkisini doğurmuştur.
· Avrupa yaklaşık 100 yıl süren bir karışıklık ortamı yaşamıştır.
· Avrupa’nın bugünkü etnik oluşumu, Hunların başlattığı Kavimler Göçü sonunda şekillenmiştir. Bir Germen kavmi olan Franklar, Kavimler Göçü sonunda Galya’ya yerleşmişler ve burada ilk devletlerini kurmuşlardır (5. yüzyıl). Yine Kavimler Göçü sebebiyle Britanya adalarına göç eden Angllar ve Saksonlar, bugünkü İngiltere’nin temelini atmışlardır. Bunların kaynaşmasıyla Anglo-Sakson deyimi ortaya çıkmıştır. Kavimler Göçü, Vandalların, Vizigotların, Süevlerin ve Alanların İber Yarımadası’na yerleşmesi ve buradaki yerli halkı içlerinde eriterek bugünkü İspanyolların meydana gelmesi sonucunu doğurmuştur. Germen kavimlerinin (Saksonlar, Franklar, Burgundlar, Gepideler, Gotlar, Skirler, Vandallar vb.) Avrupa’ya yayılarak yeni milletlerin oluşmasına yol açtıkları görülmektedir. Anayurtlarında kalan Germenler, daha sonra Alaman kabilesinin çevresinde yoğunlaşarak, yaşadıkları toprakların Almanya adını almasını sağlamışlardır.
· Katolik kilisesi, misyonerler aracılığıyla, Batı Roma İmparatorluğu toprakları üzerinde kurulan krallıkları hıristiyanlaştırarak dinlerini yayma fırsatı buldu.
· Kavimler göçü tarihçiler tarafından İlk Çağ’ın sonu Orta Çağ’ın başlangıcı olarak kabul edilmiştir.
· Hunların gelmesiyle Avrupa'da atlı birlikler önem kazanmış, süvarilerin silâh ve kıyafetlerinde Hunlardan esinlenilmiştir. Belki de Orta Çağ Avrupası’nın şövalye tipi, Hun Alplerine öykünülerek oluşturulmuştur.
KAYNAKLAR
· Türk Dünyası El Kitabı, Ankara 1976, s. 699 - 700 - 701
· Dünya Tarihi Ansiklopedisi, Milliyet Gazetesi 1991, s. 38
· Türk Tarihi Ansiklopedisi, Milliyet Gazetesi 1991, s. 61 - 62 - 63
· Bil Eğitim Kurumları Tarih Kitabı, İstanbul 1998, s. 20
· Meydan Larousse c. 9 s. 231
· Thema Larousse c. 1 s. 66 - 67
· Büyük Larousse c. 11 s. 5423 - c. 19 s. 9877
· Görsel Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi c. 8 s. 4840
· Tarih I Ders Kitabı MEB Yayınları s. 41-42
· http://www.orkun.com.tr/sayi37/37_03.htm
· http://www.geocities.com/tarihweb/003.htm
· http://www.bakirkoyturkocagi.org.tr/avrhun.htm
|