Felsefe Konulari
Nereden Yazdırıldığı: Bilginin Adresi
Kategori: Yaþama Dair
Forum Adı: Ödevler
Forum Tanımlaması: ödev ihtiyaçlarýnýzý burada paylaþabilirsiniz
URL: https://www.bilgineferi.com/forum/forum_posts.asp?TID=1796
Tarih: 23-11-2024 Saat 17:08
Konu: Felsefe Konulari
Mesajı Yazan: Hawk
Konu: Felsefe Konulari
Mesaj Tarihi: 18-10-2006 Saat 09:21
Platon çok önemli bir Antik Yunan filozofudur. M.Ö. 427 – M.Ö 347 yýllarý arasýnda Atina’da yaþamýþtýr. Asýl adý Aristokles'dir. Geniþ omuzlarý ve atletik yapýsý yüzünden, "Platon" (geniþ göðüslü) lakabý ile anýlmýþ ve tanýnmýþtýr.
Yirmi yaþýndan itibaren ölümüne kadar yanýndan ayrýlmadýðý Sokrates’in öðrencisi ve Aristoteles’in hocasý olmuþtur. Atina’da Akademi’nin kurucusudur. Platon’un felsefi görüþlerinin üzerinde hala tartýþýlmaktadýr. Platon, batý felsefesinin baþlangýç noktasý ve ilk önemli filozofudur. Antik çað yunan felsefesinde, Sokrates öncesi filozoflar (ilk filozoflar veya doða filozoflarý) daha ziyade materyalist (özdekçi) görüþler üretmiþlerdir. Antik felsefenin maddeci öðretisi, atomcu Demokritos ile en yüksek seviyeye eriþmiþ, buna mukabil düþünceci (idealist) felsefe, Platon ile en doruk noktasýna ulaþmýþtýr. Platon bir sanatçý ve özellikle edebiyatçý olarak yetiþtirilmiþ olmasýndan büyük ölçüde istifade etmiþ, kurguladýðý düþünsel ürünleri, çok ustaca, ve þiirsel bir anlatýmla süsleyerek, asýrlar boyu insanlarý etkilemeyi baþarmýþtýr.
Modern filozoflardan Alfred North Whitehead’e göre Platon’dan sonraki bütün batý felsefesi onun eserine düþülmüþ dipnotlardan baþka bir þey deðildir. Ýslam ülkelerinde kendisine Eflatun da denir. Görüþleri Ýslam ve Hristiyan felsefesine derin etkide bulunmuþtur.
Platon eserlerini diyaloglar biçiminde yazmýþtýr. Diyaloglardaki baþ aktör çoðunlukla Sokrates’tir. Sokrates insanlarla görüþlerini tartýþýr ve onlarýn görüþlerindeki tutarsýzlýklarý ortaya koyar. Platon çoðunlukla görüþlerini Sokrates’in aðzýndan açýklamýþtýr.
Platon, algýladýðýmýz dýþ dünyanýn esas gerçek olan idealar ya da formlar dünyasýnýn kusurlu kopyalarý olduðunu, gerçeðe ancak düþünce ve tahayyül yoluyla ulaþýlabileceðini savunmuþ, insan ruhunun ölümden sonra beden dýþýnda kalýcý olan idealar dünyasýna ulaþacaðýný söylemiþtir. Görüþleri ortaçaðda Arap filozoflar tarafýndan saklanmýþ, Rönesans sonrasýnda Antik Yunancadan çevirileri yapýlmýþtýr.
FELSEFESÝ Platon'un felsefesini, beþ önemli kuram içersinde toplamak mümkündür. Bunlar, “bilgi”, “idealar”, “ruhun ölümsüzlüðü”, “evrendoðum” (Cosmogonie, Cosmogony - Evren'in oluþumunu inceleyen bilim dalý) ve “devlet” ile ilgili kuramlarýdýr. Platon, bütün yaþamý boyunca hocasý Sokrates'den edindiði ilham ile gerçek bir ahlakçý olarak kalmýþ, tüm bu kuramlarý, etik aðýrlýklý görüþlerle irdeleyerek geliþtirmiþtir. Sokrates ve Platon'a göre felsefenin ana ereði, insanýn mutluluðu ve yetkin yaþamýnýn saðlanmasýdýr. Yetkin bir yaþam, ancak erdemli bir hayat sürmekle elde edilebilir. Erdemin temeli “bilgi”, özü “idealar kavramý”, gerekçesi “evrendoðum”, güvencesi “ölümsüzlük”, yaþamsal sýðýnaðý “devlet”tir.
Platon, elli yýllýk uzun bir süre boyunca bu kuramsal yapýyý düþünmüþ, ilintili felsefi meselelerle didiþmiþ ve bu arada görüþlerini düzeltip olgunlaþtýrmýþtýr. Bu yüzden Platon felsefesinin incelenmesi açýsýndan en akýlcý yol, bu deðiþim ve geliþmeyi takip ederek, öðretinin geçirdiði evreleri anlamaya çalýþmaktýr.
SOKRATRSÇi DÖNEM "Gençlik dialoglarý" veya "Sokratik dialoglar"ýn kaleme alýndýðý dönemdir. Bu çalýþmalarda Platon, hocasýnýn öðretisini, gerçeðe en uygun þekilde vermeye çalýþan, katýksýz bir Sokrates'çidir. Bilgi ve erdem sorunlarýnýn irdelendiði etik içerikli bu konuþmalarda Platon, henüz felsefeyi ileriye götürme çabalarýna giriþmemiþtir.
GEÇÝÞ DÖNEMÝ Platon felsefesi ile ilgili olarak mümkün olan en kýsa tarifi vermek istersek, onun týpký Sokrates öncesi “Doða Filozoflarý” gibi, mutlak ve deðiþmez olan ile deðiþen arasýndaki ilintilerle ilgilendiðini söyleyebiliriz. Ýlk filozoflar, doðada mutlak ve deðiþmez olaný aramýþlar, Platon ise hem doðada, hem de ahlak ve toplum yaþamýnda mutlak ve deðiþmez olanýn peþinden koþmuþtur.
Geçiþ dönemi çalýþmalarýnda, hareket noktasýnýn sofist öðreti olduðunu görüyoruz. Sofist tezleri, bazen küçümseyici, çok kere de alaycý bir dille tenkit ettiðini bildiðimiz Platon'un bu seçimi, öyle pek geliþi güzel deðildir. Yukarda gördüðümüz gibi, Thales'den Demokritos'a kadar tüm doða filozoflarýnýn felsefeye materyalist yaklaþýmlarýndan sonra, insaný odaklayan ilk öðretiler, sofistler tarafýndan ortaya atýlmýþ ve bu görüþler Platon'un ahlakçý ve toplumsal analizleri için müsait bir temel oluþturmuþtur.
Bu aþamada Platon, sofistlerin hazza dayanan yaþam görüþlerini detaylý bir tartýþmaya açarak, Sokrates öðretisini aþmaya karar vermiþ görünmektedir. Yine de sofist disiplinin karþýsýna, ustasýnýn "iyi" kavramý ile çýkar;
"ÝYÝ, doðru bir yaþamýn kesin ölçütü ve amacýdýr."
Platon, bu tezin saðlam temellere oturtulabilmesinin, içerdiði "doðru" kavramýnýn tarif edilebilir, hiç deðilse araþtýrýlabilir bir þey olmasý ile mümkün olduðunu kavramýþtýr.
Bu zorlu meseleyi çözmeye çalýþýrken; "Aradýðýmýz þey bilinen bir þeyse, bunu aramaya gerek yoktur. Bilinmeyen bir þeyse, bulduðumuz þeyin aranan þey olduðunu nereden bileceðiz ?" sorusu ile sofistler, Platon'u zor duruma sokmuþlardýr. Filozof bu meseleyi, Orpheus ve Pythagoras'çý öðretilerden edindiði "ruhun ölmezliði" kavramý ile çözmeyi deneyerek, Sokrates disiplinini aþma yolunda ilk adýmý atmýþtýr.
Ruh ölümsüz olduðuna göre, aranan doðru ile daha önceki yaþam dönemlerinde muhakkak karþýlaþmýþ olmalýdýr. Ölümsüz bir ruh taþýyan insanoðlu için "öðrenmek", eskiden bilinen bir þeyi hatýrlamaktan (anamnesis) baþka bir þey deðildir. Ancak ölümsüz ruhunu eski yaþamýnda gördüklerinden anýmsadýklarý son derece muðlak bilgilerdir. Üstüne üstlük, bir de bu dünyadaki doðrudan algýlamalarýn getirdiði zihni karmaþa, bu bilgileri daha sallantýlý tasavvurlar haline dönüþtürmektedir.
Platon bir diyalogda, Sokrates'in aðzýndan þunlarý söylemektedir; "Ben bir ebeyim. Þu farkla ki, kadýnlarý deðil, erkekleri doðurtuyorum. Benimle konuþmaya baþlayan, önce bilmezmiþ gibi görünür. Ama konuþma ilerledikçe açýlýr ve anýmsamaya baþlar. Bununla beraber, benden bir þey öðrenmediði bellidir. En güzel bilgileri, sadece kendi içersinde bulur ve ortaya koyar."
Böylelikle Platon öðretisinin, "doðru saný" (orthe doxa) ve "bilgi" (episteme) arasýndaki karþýtlýk ile ruhta bilinçsiz bir halde mevcut, "doðuþtan tasavvurlar" þeklinde özetlenebilecek iki ana görüþüne varýlmýþ olmaktadýr. Doðru saný, muðlak ve süreksizdir. Bilgi ise bir temele, bir nedene (logos'a - Herakleitos öðretisinde Evren'e egemen olan yasa, düzen ve tanrýsal aklý betimlemek için kullanýlan sözcük) baðlanmakla, dayatýlmakla saðlam ve sürekli olur.
OLGUNLUK DÖNEMÝ Sokrates'in "bilgi erdemdir" tezini daha bir derinlemesine irdeledikten sonra, iki tür bilmenin söz konusu olabileceði görüþünü öne sürer Platon. Doðru saný (doðru algýlama) ile bilgi, iki ayrý dünya yaratmýþtýr. Bir yanda meydana gelen ve yok olan, doðru sanýnýn, rölatif gerçekliklerin dünyasý, diðer yanda, saðlam ve sürekli, asýl gerçekliðin, "idealar"ýn dünyasý. (Le monde sensible et le monde intelligible)
Platon'un bilgi kuramýnýn çýkýþ noktasý Protogoras'çýdýr. Bir þeyi bilen kiþi, onu algýlayan kiþidir. Bu yüzden "insan her þeyin ölçüsüdür". "Algý, daima var olan bir þeydir. Bilgi olduðu için de þaþmaz" diyor Protogoras. Platon bu görüþe, Herakleitos'un, "var dediðimiz her þey, gerçekte oluþ sürecinde olan bir nesnedir" þeklindeki "akýþ kuramý"ný katar. Platon,
Bilgi bir algýdýr; (hatta aslýnda bilgi, bir algýlama yargýsýdýr.) Ýnsan her þeyin ölçüsüdür; Her þey akýþ halindedir; þeklinde özetlenebilecek kuramýn, algýlanan nesneler için doðru, gerçek bilgi açýsýndan yanlýþ olduðu sonucuna varmýþtýr.
Ünlü "idealar kuramý", iþte bu bilgi (episteme) anlayýþýndan doðmuþtur. Gerçek bilginin temeli, ancak idealar dünyasýnda bulunabilir. Ýdea birliktir. Bölünemez, deðiþmez, öncesiz ve sonrasýz olarak, kendi kendine eþit, hep ayný kalan bilgidir. Doðru sanýlar yolu ile duyumlanan nesneler ise, hiç durmaksýzýn oluþur, deðiþir ve yok olurlar. ("Akýþ kuramý" gereði olarak.)
Platon, Herakleitos'çu öðretiden alarak idealar kuramýna taþýdýðý, "Evren'de deðiþmeyen ve ayný kalan hiç bir þey yoktur, her þey akar" mantýðýndan hareketle, "madem ki Evren'de deðiþmeyen hiç bir þey yoktur, o halde, gelip geçici bilgilerin (göreceli/rölatif gerçeklerin) deðiþmez ilksiz ve sonsuz, hep ayný kalan asýllarý olmasý gereken gerçek bilgiler, (idealar) bu Evren'in dýþýnda bir yerlerde olmalýdýr" sonucuna varmýþtýr. Platon, bu düþünceleri ile felsefeye çok önemli boyutlar getirmiþtir.
Platon'un idealar kuramý, hem mantýk hem de metafizik içeriklidir;
Kuramýn mantýksal dizini, Parmenides'in "eðer dil bir saçmalýk deðilse, sözcükler bir anlam taþýmalýdýr. Üzerinde konuþulsun veya konuþulmasýn, var olan nenleri anlatmalýdýr" tezinden hareket eder. Örneðin, doðru olarak, "bu at'týr" diyebileceðimiz pek çok hayvan vardýr. Bir hayvan, atlara özgü genel yapýyý taþýdýðýnda "at"týr. Dil, "at" gibi genel mana içeren sözcükler olmaksýzýn yaþayamaz. Bu sözcük eðer bir þeyi betimliyorsa, bu her hangi bir "at" deðil, evrensel "at" kavramýdýr. Bu kavram, her hangi bir at doðduðunda doðmaz, her hangi bir at öldüðünde de ölmez. Bir varlýk da deðildir. Uzay'da bir yer kaplamadýðý gibi, zaman ile de sýnýrlandýrýlamaz. Kuramýn metafizik bölümüne göre "at" sözcüðü, belirli bir düþünsel (ideal) at'ý, Tanrý'nýn yarattýðý tek bir at'ý, ilk ve ana örneði, kalýbý betimler. Tek tek atlar, ideal at ile ortak bir yapýya sahiptirler. Bu ortaklýk, az ya da çok eksiktir (kopye tam ve yetkin deðildir). Bu yüzden tek bir at ideasý ve çok sayýda at vardýr. Düþünsel (ideal) at gerçek, tek tek atlar görüntüseldir. Temel düþünce yapýsý itibariyle "Batý metafiziði"nin kurucusu olarak anýlan Platon, bu düþünsel zincirin ilk halkasý olarak kabul ettiði "ruhun ölmezliði" kavramýný, alýþýlagelmiþ mythos halinden soyutlayarak, daha saðlam temellere oturtmasý gerektiðini de hissetmiþtir. Bu noktada, ruhun ölümsüzlüðü yanýnda, idealar dünyasýndan geldiðinin ve kökünün orada olduðunun da belirlenmesi gereklidir. Ýdealar dünyasýndan gelerek, insani beden ile birleþen ölümsüz ruhun amacý, asýl yurduna tekrar kavuþmaktýr. Beden, bu isteðin gerçekleþmesine yardýmcý olarak iþlevini yerine getirmelidir. Bu kavuþmanýn gerçekleþmesi, idealara ulaþmaya, idealarý bilmeye baðlýdýr. Bu bilgi de yine bir anýmsamadýr. Ancak bu anýmsama iþleminin frekansý, ruh ve bedenlere göre deðiþkenlik gösterir. Platon'a göre ruhlardan çok büyük bir çoðunluðunun anýmsadýðý bulanýk görüntülerdir. Ruhlardan küçük bir azýnlýkta "algýlama yetisi", daha az bir oranýnda "anlama yetisi" ve nihayet pek azýnda, idealarý tamamiyle hatýrlayabilme, "akýl yetisi" vardýr. Bu sonuncular, rölatif gerçeklerden algýladýklarýna dayanarak, hangi idealarýn hayalleri ile karþý karþýya olduklarýný tanýmlayabilirler. (Platon kendisini, bu kategori bireylerden saymaktadýr.) Yeryüzü, idealar dünyasýna benzer. Yeryüzündeki her nen, idealar dünyasýndan pay almýþtýr. Bu anýmsama vetiresinin irdelenmesi Platon'u, "sevgi" (eros) kavramýna götürmüþtür. Yaþadýðýmýz ve idealardan pay almýþ bu dünya'yý, objektif kriterler çerçevesinde algýlayabildiðimizde, gerçeklere varabilmemiz mümkündür diyor ünlü düþünür. Platon'a göre bunun en çarpýcý örneðini, "güzel" kavramýnýn deðerlendirilmesinde görmekteyiz. Sevgi, güzele yönelmektedir. Zira güzel kavramý, idealar dünyasýndaki gerçekliðin anýmsanmasý sonucu verilen bir hükmü içermekte ve dolayýsiyle sevgiyi yaratmaktadýr. Platon sevgi'yi, (eros) bütün ölümlülerde rastlanan bir ölümsüzlük çabasý olarak tanýmlar. En basit hali ile eros, tüm insanlarda, kendilerini yaþatacaðýna inandýklarý bir nesil yetiþtirme iç güdüsü olarak görülmektedir. Ancak bazý insanlarda "eros" kavramý, daha üstün bir niteliðe bürünmüþtür. Bu seçkin kiþilerde, yani idealarý tamamiyle hatýrlama yetisine (aklýna) sahip bireylerde eros, bu güzelliklere ulaþmak ihtirasý þeklinde tezahür eder. Bu arzuyu gerçekleþtirebilecek bilgilerin eksikliðini hisseden seçkinler, bilgisizlikten kurtulmak çabasý içersinde bulurlar kendilerini. Bu kiþiler eros'u, dünyaya çocuk getirmekten öte bir iþlev, idealara ulaþarak erdemli iþler yapmak ve yeryüzünde sürekli bir isim, sonsuz bir þeref býrakmak çabasý ve aþký olarak görürler.
Felsefi meseleleri inceleyen birçok düþünür tarafýndan yazýlan incelemelerde, "iyi, doðru ve güzel kavramlarý, insanoðlunun doðuþtan sahip olduðu özelliklerdir" þeklinde dile getirilen Platon öðretisinin altýnda yatan düþünsel zincir budur.
Raffaello'nun çizimi ile Platon YAÞLILIK DÖNEMÝ Platon bu aþamada, önceleri ele aldýðý birçok konuyu tekrar gündeme getirerek, bir kez daha incelemiþtir. Ýlgisi daha çok ahlaki (ethic) sorunlar ile insanoðlunun mutluluðuna yöneliktir. Yetkin (kamil) insan yerine, yetkin toplumu tarif etme çabasý içersindedir. Yetkin topluma ve dolayýsiyle toplumsal mutluluða eriþmenin yolu, ideal devlet düzeni içerisinde yaþamaktýr. Devlet yönetimi ile ilgili olarak en çok üzerinde durduðu konular, dostluk, hitabet ve siyaset san'atlarýdýr. Platon'a göre sorunlar, ancak felsefe ile çözülebilir. Gerçek dostluk, hikmet sevgisi (eros) ile ruhlarý tutuþmuþ insanlarýn beraberliðinden baþka bir þey deðildir. Hitabet san'atý ise ruhun, bildiklerini sözlerle anýmsatmaya çalýþmasýdýr. Ýnsanlarýn doðal amaçlarý olan toplumsal mutluluðu saðlamakla görevli devlet yönetimi san'atý da, felsefe olmadan yapýlamaz. Nelerin toplumsal mutluluðu yaratabileceðini, felsefeden baþka hiç bir þey tarif edemez.
Bu noktada önemli bir zorlukla karþýlaþmaktadýr filozof. "Siyaset sanatý ve ideal devlet düzeninin gerektirdiði çözümleri sadece felsefe üretebilir." Ancak Platon, kendisinden çok sonralarý stoacý düþünür Kýbrýs'lý Zenon'un (Ý.Ö. 336 - 264) tasarladýðý gibi, sadece bilge ve erdemli kiþilerden kurulu bir akýllý insanlar toplumuna ulaþmanýn imkansýzlýðýný, hemen kavramýþtýr. Bu görüþünü de, "yýðýnlar hiç bir zaman filozof olmayacaktýr" özdeyiþi ile vurgulamaktadýr. Dolayýsiyle toplumlarý mutluluða ulaþtýrmak, yönetimin bilge kiþilere teslim edilmesi ile mümkün olur. Platon'a göre, "baþa filozoflar geçmez, ya da baþtakiler felsefe yapmazlarsa, insanlýðýn acýlarý asla sona ermeyecektir."
Devleti teþkil eden bireyleri, iþlevleri açýsýndan üç kategoriye ayýrýyor düþünürümüz ; zenginliði sevenler, þerefi sevenler ve bilgiyi sevenler. Bu ayýrým bir baþka þekilde þöyle ifade edilebilir; halk, askerler ve koruyucular. (Siyasette söz sahibi olanlar, koruyuculardýr.) Toplumu meydana getiren fertlerin tamamý, bu üç özellikten birini, diðerlerinden daha fazla arzu edecekler ve isteklerine, ideal devlet düzeni içersinde ulaþacaklardýr.
Ýdeal devlet kavramý içersinde, genç nesillerin eðitimi için þiir ve musikiye verilen önem, "güzel sevgisi"ni öne çýkartan bir anlayýþtýr. Platon, idealara estetik yolu ile eriþme metodu (estetik yolu ile anýmsama) olarak tarif edilebilecek bu görüþten zamanla vazgeçmiþ, daha objektif sayýlabilecek bir yönteme, matematiðe doðru yola çýkmýþtýr. Matematiði kullanarak idealara ulaþýlabileceðini düþünen filozof için bu çaba, bir bakýma ruhun idealar dünyasý özlemi ile bu gayeye yönelik bitmez tükenmez bir gayret anlamýný da taþýmaktadýr. Ruh, beden içersinde bir hapishanededir. (Sima Sema) Buradan ruh, kendisini ancak bilgi ve erdem ile kurtarabilir. O halde bilge kiþi, idealar dünyasýna özlem duyan bir ruh taþýdýðýnýn þuurunda olarak, kendini ölüme hazýrlamýþ olmalýdýr. (Nasýl ki Sokrates kendini ölüme hazýrlamýþ ve yaþam karþýlýðý hiç bir ödün vermemiþse...) Yukarda deðinilmiþ bulunan anýmsama (anamnesis) süreci, ruhun daha evvel de var olduðunun kanýtýdýr. Bu aþamadaki ölüm özlemi ise, ruhun ilerde de varolmaya devam edeceðinin göstergesidir. Ruh ölümsüz olmasa idi, böyle bir istek duymazdý. Ruh bu yüzden, öncesiz ve sonrasýz diye tarif edilen idealardan biridir ve dolayýsiyle kökü, idealar dünyasýndadýr.
Yaþlýlýk dialoglarýnda Platon, doða meselelerini de ele alarak, yeni bir dünya görüþüne varmayý denemiþtir. Bu analiz hemen tamamý itibariyle Anaksagoras'ýn teolojik görüþünün didik, didik edilmesi þeklindedir. Doða'da bütün olup bitenler bir amaca (telos) yöneliktir. Her þeyin gerçek nedeni "Nous"dur. Tanrýsal akýl ya da doðrudan Tanrý olarak tarif edilen "Nous" iþe karýþmadan önce Evren, Demokritos'un materialist (özdekçi) öðretisi ile betimlediði mekanik bir tözdür. Platon'a göre, Nous tarafýndan biçimlendirilerek "Kaos'dan düzene" geçirilmiþ, ruhu ve zekasý olan bir canlýdýr Evren. Büyük düzenleyici, kendisi gibi önsüz ve sonsuz bir töz bulmuþ ve ona biçim vermiþtir. Evren, Tanrý tarafýndan bilinen "dünya ideasý"na uygun olarak ve benzetilerek biçimlendirilmiþ bir görüntüdür.
Küre biçimindedir. Zira, her noktasý benzer olan tek þekil küredir. Döner. Zira, eli ayaðý olmayan, küre biçimindeki bir töz için tek yetkin devinim dönmedir. Tektir. Zira, yetkin bir kopye olarak yapýldýðýndan, birden çok olamaz. Ýlksiz ve sonsuzdur. Zira, aslý, ideasý, ilksiz ve sonsuzdur. "Nous" her þeyi, her þey için iyi olana göre düzenler. En büyük ve en doðru düzenleyicidir.
Bir evrim daha geçiren Platonik düþüncede "güzel" kavramý, artýk yerini "iyi"ye, ama "herkes ve her þey için iyi olana" býrakmýþtýr. Deðerler skalasýnýn en üstüne yerleþmiþtir "ÝYÝ" Böylelikle iki kavram özdeþleþmiþ olmaktadýr. Nous veya Tanrý, "iyi"nin ta kendisidir. Yarattýðý ve biçimlendirdiði dünya da, eksiksiz ve yetkin olmalýdýr. Bu eksiksiz ve yetkin dünya, idealar dünyasýdýr. Duyumlar dünyasý ise, tanrýsal bir takým sýnýrlamalar nedeniyle, idealar dünyasýna, ancak olabildiðince uygun olacaktýr.
Deðerler skalasýnda "iyi" kavramýnýn altýnda sýralanacak çeþitli erdemlerin yerlerinin belirlenmesinde matematik, bir ayýraç olarak kullanýlmalýdýr. Ancak bu yolla aþaðý doðru bir sýralama yapýlabilir. Yukarý doðru yapýlmasý gerekli bir sýralamada ise, dialektik kullanýlacaktýr. (Platon, tümdengelim veya tümevarýmý ifade eden hiç bir sözcük kullanmamýþtýr eserlerinde. Buna raðmen, bu tür tariflerden adý geçen metotlarý en azýndan bir kavram olarak disipline etmiþ olduðu anlaþýlmaktadýr.) Yukarýya doðru yapýlacak analizlerde çýkýþ noktasý olarak kullanýlacak varsayýmlardan (hypothesis) hareketle hedeflenen sonuç, "temel töz"e (arkhe) ulaþmak olmalýdýr. Arkhe'ye bu aþamada yüklenen tanrýsal nitelik, metafizik açýdan dikkate deðer bir özellik meydana getirmektedir.
Platon felsefesindeki bu deðiþim çok enteresandýr. Ýlk filozoflar veya doða filozoflarýna ait materyalist felsefenin, temel töz'e (arkhe'ye) ulaþmak yönündeki idealine, metafizik yolu ile bir dönüþümü içeren, çok geniþ çaplý bir daire böylece tamamlanmaktadýr.
-------------
|
Cevaplar:
Mesajı Yazan: Hawk
Mesaj Tarihi: 18-10-2006 Saat 09:22
Felsefede kullanýlan bazý sözcüklerin tanýmlarý:
Apriori: Deneyden önce gelen.Alman filozof Kant'a göre, bilgi edinmemizi saðlayan akýl kalýplarý(Kategorler) Aprioridir. --------------------------------------------------------------------- Aposteriori: Eeneyle elde edilen, deneyden gelen bilgilerdir. --------------------------------------------------------------------- Bilgi: Bilenle(Süje), bilinen(Obje) arasýndaki iliþki. --------------------------------------------------------------------- Bilgi Teorisi(Bilgi Kuramý): Bilginin ne olduðunu, nasýl meydana geldiðini, kaynaðýný ve deðerini konu alan felsefe dalý. --------------------------------------------------------------------- Çýkarým: Verilmiþ bir yada daha çok önermeden sonuç çýkarma iþlemi. --------------------------------------------------------------------- Dialektik: Bir kavramdan diðerine, çeliþmeleri ortadan kaldýrarak, ilerleyen düþünme yolu. --------------------------------------------------------------------- Dogma: Bir felsefe veya inanç sisteminin, temelindeki inanca dayalý önerme ve yargýlar. --------------------------------------------------------------------- Düalizm: Herhangi bir konuda birbirlerine indirgenemeyen iki baþlangýç olduðunu savunan görüþlerin adý. --------------------------------------------------------------------- Elan Vital:Hayat hamlesi.Bergson'a göre hayat yarayýcýdýr.Yani yaratýcý güce sahiptir. --------------------------------------------------------------------- Etik: Ahlaki olanýn temellerini araþtýran.Felsefenin bir alt disiplini. --------------------------------------------------------------------- Fenomen: Olay, görünüþ. --------------------------------------------------------------------- Fenomenoloji: Olay bilim.Duyularla algýlanabilen nesnelerin bilgisi. --------------------------------------------------------------------- Göreli(izafi): Bir baþka þeye göre olan. --------------------------------------------------------------------- Ýdea: Platon'a göre gerçek varlýk veya varlýklar. --------------------------------------------------------------------- Kaos: Genelde bütün ögelerin karmakarýþýk olduðu ilkel durum. --------------------------------------------------------------------- Metafizik: Aristoteles'in çeþitli konularda yazmýþ olduðu eseleri düzenledikten sonra, fizik konusundaki eserlerinin dýþýnda kalan eserlerine verilen addýr. --------------------------------------------------------------------- Mutlak: Hiçbir iliþkiyi gerektirmeksizin, kendiliðinden var olan.Varlýk nedeni kendinde olan þey. --------------------------------------------------------------------- Nihilizm(Hiçcilik): Varlýk, bilgi ve deðer olarak hiç bir þeyin varlýðýna inanmayanlarýn kendinde olan þey. --------------------------------------------------------------------- Oluþ: Bir varlýðýn oluþ süreci. --------------------------------------------------------------------- Önerme: Doðru veye yanlýþ olan bir yargýyý dile getiren tümce. --------------------------------------------------------------------- Sentez(Birleþim): Tek tek verilmiþ ögeleri biraraya getiren özel bir yöntem. --------------------------------------------------------------------- Sezgi: Hiçbir aracý gerektirmeden doðrudan doðruya bilgi elde etme yöntemi. --------------------------------------------------------------------- Sofist: Gençlere para karþýlýðý ders vererek onlara güzel söz söyleme sanatýný ve ikna etmeyi öðreten filozof. --------------------------------------------------------------------- Tez,antitez,sentez:Ýnsanýn düþünürken, bir konuda belirleme yapmak için ileri sürdüðü önermeler ''tez''dir.Ýleri sürülen bu ilk önermelere karþý olan önermeler ''antitez''dir.Tezlerle, antitezlerin uzlaþmasý sonucunda ortaya çýkan önermeler ''sentez''dir. --------------------------------------------------------------------- Tümevarým: Özelden genele, tekil olandan tümele doðru zihnin iþleyiþ yöntemidir. --------------------------------------------------------------------- Varlýk: Ýnsan bilincinden baðýmsýz olarak var olan. --------------------------------------------------------------------- Vetire(süreç): Birbiri ardýndan deðiþik gelen olaylar dizisi.
-------------
|
Mesajı Yazan: Hawk
Mesaj Tarihi: 18-10-2006 Saat 09:23
LOJÝSTÝK (SEMBOLÝK MANTIK)
Modern lojistik gibi çok geniþ bir araþtýrma alaný hakkýnda kýsa bir yazý içinde ancak basit bir taslaktan fazlasýný verme olanaðý yoktur. Bu yüzden, bu yazýnýn birinci kesiminde lojistik ve geliþimi üzerine genel olarak sözedilecek; ikinci kesimde, en az ölçüde de olsa, lojistik yöntem hakkýnda okuyucunun yeterli bir izlenim edinmesine gayret edilecektir. Lojistik yönteme örnek olarak da, basit önermeler kalkülü seçilmiþtir. Çünkü bu kalkül, dedüksiyon kuramýnýn temeli olarak, öbür lojistik kalküller karþýsýnda (yüklemler kalkülü, sýnýflar kalkülü, iliþkiler kalkülü, v.b.) lojistiðin içinde taþýyýcý bir rol oynar.
1. GENEL
1. Lojistik Ne Demektir?
Conturat, Itelson ve Lalande, �lojistik� sözcüðünden, bir kalkül oluþturmaya hizmet eden her türlü mantýksal teoriyi kastederler (1904). Kalkül ise, iþaretler ve kurallar hakkýnda geliþtirilmiþ olan bir sistemden hareket ederek, bu iþaret ve kurallarýn kullanýmý üzerine geliþtirilmiþ olan bir yapma dildir.
Bir kalkülde kurallar, sadece, bu iþaretlerin grafikleþtirilmiþ formlarýný gösterirler, onlarýn içeriksel anlamlarýný deðil. Lojistikte kullanýlan böyle bir yapma dil, az sayýda temel simgelerden inþa edilmiþ olduðundan, �lojistik� e, Anglosakson dil çevresinde ayrýca ve yaygýn olarak �sembolik mantýk� da denir. Ama lojistikten sýk sýk �matematiksel mantýk� olarak da sözedilir; çünkü mantýksal kalküllerin kurulmasý sýrasýnda, matematiðin iþaret dili burada bir model olarak alýnýr; zaten ilk mantýksal kalküllerin matematikçiler tarafýndan geliþtirildiði görülür ve matematikçiler herþeyden önce, bu kalkülleri matematiðin mantýksal temellerini açýklamak amacýyla geliþtirmiþlerdir.
Lojistiðin �matematiksel mantýk� adýyla kazandýðý bu sonuncu görünüm B. Russell ve A.N. Whitehead�ýn �Principia Mathematica� (1910-1913) adlý yapýtlarýyla birlikte standartlaþmýþ ve klasikleþmiþtir. Ama lojistiðin bu görünümü, lojistiði, matematiðin veya matematikçilerin özel mantýðý gibi görme yanýlgýsýna sürükler. Daha sonra yaygýnlaþmýþ olan bir baþka yanýlgýya göre de , lojistik, belli tarzlarda kalküller geliþtirme çabasý içinde, yararsýz bir formel oyun ya da daha da kötüsü, canlý insan düþüncesini yayan bir mekaniðin içine hapsetme, doðal dilin zenginliðini soyut bir formalizm içinde törpüleme giriþimidir. Bununla ilgili olarak, slogan haline getirilmiþ bir deyimle, lojistikte �tinin atomize edilmesi� nden sözedilir.
Tüm bunlara karþýlýk, aslýnda lojistik, ancak belirli ve sýnýrlý amaçlar için baþvurulan bir araçtýr; bu araç yardýmýyla, dedüktif çalýþan bilimlerin baþvurduklarý her türlü kanýtlamalar, kesinlik, kusursuzluk ve mantýksal geçerlilik bakýmlarýndan denetlenebilir ve ayrýca, mantýksal iliþkilerin kendilerine de, kalkül olmaksýzýn eriþilemeyecek olan bir saydamlýkla bakma olanaðý doðar. G. Frege �ye göre (1879), kalkülün yaþayan dille olan iliþkisi, mikroskopun insan gözüyle olan iliþkisiyle karþýlaþtýrýlabilir. Kalkül ve mikroskop, daha incelikli bir araþtýrma yapma görevini yerine getirmek bakýmýndan mutlaka gereklidirler. Buna karþýlýk göz ve yaþayan dil, optik ve mantýksal bakýmdan mükemmel olmamalarýna raðmen ve hatta bundan dolayý, sýnýrsýz sayýdaki görevleri pratik yoldan ulaþýlmýþ bir etkinlik derecesinde her zaman yerine getirebilirler. Bu açýdan bakýldýðýnda, kalkül ve mikroskop, bu gibi görevleri yerine getirme konusunda yararsýzdýrlar.
-------------
|
Mesajı Yazan: Hawk
Mesaj Tarihi: 18-10-2006 Saat 09:23
ÖÐRENME Öðrenmenin iki kaynaðý vardýr:birisi kendi yaþantýmýz diðeri eðitim öðretimdir.Öðrendiklerimiz ya kendi yaþantýmýza yada baþkasýnýn geçmiþ deneyimine dayanýr.Hangi kaynaktan gelirse gelsin her öðrenme davranýþlarýmýzda az ya da çok bazý sürekli deðiþikliklere yol açar.Davranýþýn deðiþmesi eskiden yapýlamayan bir hareketin yapýlmasý,bir görüþ ve düþünüþün benimsenmesi ya da býrakýlmasý anlamýna gelir.
ÖÐRENME: Tekrar ya da yaþantý sonucu davranýþta ortaya çýkan ve oldukça kalýcý olan deðiþikliktir.
Buna göre öðrenmenin üç öðesi vardýr:
1-Davranýþ deðiþikliði 2-Tekrar ya da yaþantý sonucu ortaya çýkan deðiþiklik 3-Süreklilik.
Öðrenme türleri: 1-Klasik koþullanma yoluyla öðrenme:Limon gördüðümüzde hatta adýný duyduðumuzda aðzýmýz sulanýr.
Yolda giderken keskin bir fren sesi bizi korkutur. V.b örnekler basit bir refleks gibi görünse de öðrenme ile iliþkilidir.
Bu örneklerdeki fren sesi,limon sözü birer sembol uyarýcý durumuna geçer.Böyle bir uyarýcýnýn etkisiyle tepkiler oluþur.Yani bu uyarýcýlara karþý koþullanmýþýzdýr.Bu ilkel bir öðrenme þeklidir.
Pavlov’un köpek üzerinde yaptýðý deney salya koþullanmasý ile ilgilidir.
Pavlov daha önce zil sesine hiçbir tepki vermeyen köpeðin et ile birlikte verildiðinde salya salgýladýðýný deneyle göstermiþtir.Burada zil baþta nötr bir uyarýcý iken;doðal uyarýcý(et) ile birlikte tekrar tekrar sunulunca koþullu uyarýcý haline geçmiþtir.Köpek artýk daha önce tepki vermediði bir uyarýcýya tepki vermeye koþullanmýþtýr.
Buna göre ;Ýnsan ve hayvanlarýn önceleri tepkide bulunmadýklarý bir uyarýcýya,belirli koþullar sonucunda tepkide bulunmayý öðrenmesine koþullanma yoluyla öðrenme denir.
Bazý insanlarda görülen korku,antipati,tiksintilerinde gerçek nedeni bu tür koþullanmalardýr.
2-Edimsel koþullanma yoluyla Öðrenme:Edimsel koþullanma,ödüle götüren ya da cezadan kurtaran bir davranýþýn yapýlmasýný öðrenmektir.Yani edimsel (kendiliðinden)yaptýðýmýz bir davranýþ bizi ödüle götürüyor ve ya cezadan kurtarýyorsa bu davranýþa koþullanýrýz.
Skinnerin fare üzerinde yaptýðý deneyde kutu içindeki aç bir farenin rastgele yaptýðý davranýþlar sonucunda yiyecek kabýnýn açýlmasýný saðlayacak manivelaya basarak yiyeceðe kavuþmasý ve daha sonra deney tekrarlanýnca manivelaya daha kýsa sürede basmayý öðrenmesi edimsel bir þartlanmadýr.Burada tek bir davranýþ ödüle kavuþturmuþtur.
Örneðin ödevini yapmayan bir öðrencinin öðretmenin ödevleri kontrol etmemesi sonucu cezadan kurtulmasý ve bu durumun tekrarlanmasý ile ödev yapmama davranýþýna koþullanmasý da bir edimsel koþullanma ile öðrenmedir.
Yukarýdaki deneyde farenin manivelaya basma sayýsýndaki artýþ,manivelaya basma davranýþýnýn yiyecekle pekiþtirilmesi anlamýna gelir.
Edimsel koþullanmada istenen davranýþýn ortay çýkma olasýlýðýný arttýran her uyarýcýya pekiþtireç denir.Pekiþtireçler iki türlüdür:
a-Olumlu Pekiþtireçler:Verildiði zaman davranýþýn ortaya çýkma eðilimini arttýran pekiþtireçlerdir. Örn. yiyecek övme olumlu pekiþtireçlerdir.Farenin yiyeceðe götüren davranýþýný pekiþtirmesi de olumlu bir pekiþtirmedir
b-Olumsuz pekiþtireçler:Ortadan kaldýrýldýðý ve ya verilmediði zaman davranýþýn ortaya çýkma eðilimini arttýran pekiþtireçlerdir;sonucunda ortaya çýkan pekiþtirmeler de olumsuz pekiþtirmelerdir.Örneðin ödev yapmayan öðrencinin ödev yapmama eðilimi olumsuz pekiþtireç ;bu davranýþýn tekrarlanmasý da olumsuz pekiþtirmedir.
Ýnsanlarda ödülün miktarý arttýrýlýnca davranýþýn pekiþme ihtimali yüksektir. Ancak hayvanlarda çoðu zaman ödül miktarý pek deðiþikliðe yol açmaz.
Öðrenilmemiþ olan pekiþtireçlerle yapýlan pekiþtirmelere birincil pekiþtirme;örn:yiyecek
Öðrenilmiþ olan pekiþtireçlerle yapýlan pekiþtirmelere de ikincil pekiþtirme denir.örn:zil sesi
Klasik ve Edimsel koþullanmanýn karþýlaþtýrýlmasý:
*Uyarýcýnýn türü açýsýndan: Klasik koþullanmada uyarýcý belirli bir olaydýr ve kýsa sürelidir.ýþýk ses gibi
Edimsel koþullanmada uyarýcýnýn birçok öðesi vardýr ve uzun sürelidir.
*Öðrenilecek davranýþýn türü açýsýndan: Klasik koþullanmada davranýþ belirlidir,doðuþtan gelme davranýþtýr.
Edimsel koþullanmada davranýþlar çeþitlidir ve rastlantý sonucu ortaya çýkar.
Öðrenme Süreçleri:
Genelleme:Koþullu tepkiyi yaratan uyarýcýný benzerlerine de ayný koþullu tepkinin gösterilmesidir.Örn Köpekten korkan çocuðun kediden de korkmasý
Ayýrt etme:Genellemenin karþýtý olarak hangi uyarýcýya hangi tepkinin gösterileceðini ayýr etmedir.Örn kediden korkan çocuðun köpekten korkmamasý.
Sönme:Koþullanmýþ davranýþta görülen zayýflamadýr.Örn:Zil sesine koþullanmýþ köpeðin zil ile birlikte et verilmemesi sonucu bu koþullanmanýn kaybolmasý(köpeðin zil sesine karþý salya salgýlamamasý)
Kendiliðinden Geri gelme:Sönen bir koþullanmýþ davranýþýn belli bir süre sonra ayný þartlarda yeniden
canlanmasýdýr.Örn:Zil sesine karþý oluþan koþullanmanýn sönmesine raðmen belli bir süre sonra tekrarlandýðýnda hemen ayný koþullanmayý ortaya çýkarmasý.
3-Model alarak Öðrenme:Taklit yolu ile öðrenme de denir.Ýnsan ve hayvanlarýn beðendikleri,büyükleri,ve ya özendikleri kiþileri taklit ederek onlar gibi davranmayý öðrenmesidir.Örn:Bir yavru kuþun annesi gibi ötmesi,Bir gencin pop sanatçýsýný taklit ederek onun gibi giyinmesi.
4-Biliþsel Öðrenme:Organizmanýn algýlama hatýrlama düþünme gibi zihinsel yetileri aracýlýðýyla öðrenmesidir.Bu tür öðrenmenin aðýrlýk noktasý bilgilerin biriktirilmesi ve iþlenmesidir.Bu nedenle de biliþsel öðrenme geçmiþ yaþantýlar sonucu olaylarýn anlam deðiþtirmesi ya da insan ve hayanýn geliþtirdiði yaþantý sonucu bilgiyi iþleme tarzýnda meydana gelen deðiþiklik þeklinde tanýmlanabilir.Örn: kitap okuyarak,TV izleyerek ya da bir olaya tanýk olarak birçok þey öðreniriz.
5-Sezgisel Öðrenme:Kavrama yoluyla öðrenme de denir.Sezgisel öðrenmede çözümü gereken durumun öðeleri arasýndaki iliþki bir anda görülür.Baþarýlý davranýþ akýl yürütme ve öngörü sayesinde bir anda görülür.Örn:Çok zor sandýðýmýz bir matematik problemini bir müddet düþündükten sonra birden kavrayarak çözüme ulaþmak.
6-Farkýnda olmadan Öðrenme:Ýnsan yaþamýnda farkýnda olmadan edinmiþ olduðu bilgilerdir.Örn:Hiç düþünmediðimiz halde okulumuzun nerede olduðunu bilmemiz.
7-Motor(hareketle)öðreneme:Bir eylemin,bir harekettin nasýl daha iyi hýzlý ve doðru yapýlacaðýný öðrenmektir.Örn:Araba sürmesini bilen birinin zamanla bu davranýþý daha doðru ve iyi yapabilmeyi öðrenmesidir.
8-Deneme yanýlma yoluyla öðrenme:Organizmanýn karþýlaþtýðý bir problemi çözmek için denediði çeþitli yollardan,hangisinin problemi çözdüðünü öðrenerek benimsemesidir:Çocuklarýn yap-boz oyununu oynayarak ev yapmayý öðrenmesi.
Öðrenmede Rol Oynayan Etkenler:
1-Öðrenenle ilgili etkenler:
a-Organizmanýn belli bir biyolojik olgunluða ulaþmasý gerekir.
b-Organizmanýn belli bir zihinsel olgunluða ulaþmasý gerekir.(zeka yaþýnýn takvim yaþýna uygun olmasý)
c-Uyarýlmýþlýk hali:Öðrenilecek malzeme üzerinde dikkatin odaklaþmasý gerekir.
d-Aþýrý kaygýlý olmamak gerekir.
e-Uyarýcý ve davranýmlar arasýnda benzerlik olmasý öðrenmeyi kolaylaþtýrýr.
f-Öðrenme için güdülenmiþ olmak gerekir.
*Güdüler kiþiyi öðrenmeye özendirir.
*Güdüler birþeyin seçilmesinde önemli rol oynar.
*Güdüler kiþinin davranýþlarýna yön verir.
Araþtýrmalarda Hem insanlarýn hem hayvanlarýn öðrenmesinde ödülün önemli rol oynadýðýný ödülün cezadan daha olumlu bir öðrenme saðladýðý görülmüþtür.
2-Öðrenilecek malzeme ile ilgili Etkenler:
a-Öðrenilecek konu öðrenenin beden ve zihinsel geliþimine uygun olmalýdýr.
b-Öðrenilecek konu öðrenenin ihtiyacýný karþýlýyorsa daha kolay öðrenilir.
c-Öðrenilecek konu çok uzun ve çýk kýsa olmamalýdýr.
d-Birbirine baðlý konulardan önceki iyi öðrenilmiþ olmalýdýr.
e-Öðrenilecek konunun anlamlý olmasý gerekir
3-Öðrenme tekniðine ,iliþkin etkenler
a-Çalýþma zamanýnýn bölünmesi
b-Konunun bütün olarak öðrenilmesi
c-Konunun tekrarý
d-Elde edilen sonucun bilinmesi,gerekir.
4-Öðrenmede Transferin rolü:
Transfer: önceki öðrenmenin þimdiki öðrenmeyi etkilemesi olayýdýr.Ýkiye ayrýlýr:
1-Olumlu Transfer:Önceden öðrenilmiþ bilginin veya etkinliðin sonraki baþka bir bilgi ve etkinliði öðrenmeyi kolaylaþtýrmasýdýr.Ör:Hentbol oynamayý bilen birinin basketbolü daha çabuk öðrenemesi
2-Olumsuz Transfer:Önceden öðrenilenin sonraki öðrenileceði zorlaþtýrmasýdýr.Buna alýþkanlýk çatýþmasý da denir.Örn:Ýki parmakla daktilo yazmayý bilen birinin on parmakla daktilo yazmayý öðrenememesi.
DERS ÇALIÞMA ALIÞKANLIKLARI VE ÖÐRENME
· Çalýþma zamanýnýn daðýlýmý
· Öðrenilecek konunun beden ve zihin geliþimine uygun olmasý.
· Öðrenmede ilerlemenin bilinmesi
· Öðrenilecek konunun ilgiyi çekmesi
· Konunun bütünüyle öðrenilmesi
· Önceden çalýþýlmýþ olmasý
· Konunun tekrarý
· Konunun anlamlý olmasý
· Konunun iyi okunmasý ve anlatýlmasý
Öðrenmenin daha kolay olmasýný saðlamaktadýr.
-------------
|
Mesajı Yazan: Hawk
Mesaj Tarihi: 18-10-2006 Saat 09:23
PSÝKOLOJÝDE ARAÞTIRMA YÖNTEMLERÝ
Bilimlerin amacý, olaylar hakkýnda kanýtlanabilir bilgiler elde etmektir. Bu amaca eriþmek için izledikleri sistemli yola, her türlü araþtýrma tekniðine yöntem denir. Deðiþik bilim dallarýnda birçok yöntem kullanýlýr. Psikoloji de diðer bilimlerin kullandýðý yöntemlerin çoðunu kendi konusuna göre kullanýr. Bunlarýn baþlýcalarý betimleyici ve tanýmlayýcý yöntemler, korelasyonel yöntemler, deneysel yöntemlerdir.
a) Betimleyici ve Tanýmlayýcý Yöntemler: Betimleme ve tanýmlama amacýyla tarama yöntemi, doðal gözlem, görüþme ve vaka incelemesi yöntemlerinden yararlanýlýr.
1. Tarama Yöntemi: Belirli sorunlarla ilgili olarak geniþ kitlelerin görüþlerinin alýnmasýdýr.
Test: Ýnsanlarýn zekalarýný, ilgilerini, yeteneklerini, tutumlarýný, kiþiliðini v.b. ölçmek amacýyla kullanýlýr.
Anket: Bilgi verecek kiþinin doðrudan kendisinin okuyarak cevaplandýracaðý sorulardan oluþmuþ soru kayýtlarý kullanarak yazýlý cevaplar aracýlýðý ile gözlemde bulunma iþidir.
2. Doðal Gözlem : Olaylarýn doðal durumda izlenmesidir.
3. Görüþme : Görüþme, karþýlýklý konuþmadýr.Bu konuþma bir kiþiyle olabileceði gibi bir gurup insanla da olabilir.
4. Vaka: Bazý durumlarda insan davranýþýný tanýmlamak pek kolay olmaz. Olayýn derinliðine inmek gerekir. Ýnsanýn geçmiþ yaþantýlarý ve çevresi davranýþlarýna önemli etkiler yapar. Ýnsan davranýþýný tanýmak için bu geçmiþ yaþantýlarýn, önemli olaylarýn ve iliþki kurduðu insanlarýn ona nasýl bir etkide bulunduðunu öðrenmek gerekir. Bunun için psikolog incelediði kimsenin ailesi, arkadaþlarý ve diðer ilgililerle konuþur. Elde ettiði bilgileri nesnel olarak kaydeder. Davranýþlarýn nedenlerini ortaya çýkarýrkan bu bilgilerden yararlanýr.
b) Korelasyonel Yöntemler :
Korelasyonel: Birlikte deðiþme gösteren olaylar arasýnda çeþitli anlamlýlýk düzeylerinde belirlenen ve nedensellik baðlarý kurmanýn baþlangýç noktasý olan iliþki.
c) Deneysel Yöntemler:
Doðal gözlem, varsayým (Hipotez) ve deneyleme aþamasýndan geçer.
1. Doðal Gözlem: Olaylarýn akýþýna gözlemcinin karýþmadýðý gözlem biçimidir.
2. Varsayým: Olaylar ve olgular arasýnda neden- sonuç iliþkisi kuran ve gözlem yolu ile test edilecek olan öngörü.
3. Gözlem: Olayýn baþndan sonuna kadar izlenerek görülenlerin kaydedilmesidir.
Deneysel yöntemde, bu aþamada kastedilen, doðal olmayan gözlemdir.
Güdümlü Gözlem: Olaylarýn yeri, zamaný ve koþullarýnýn gözlemci tarafýndan hazýrlandýðý gözlem biçimidir. Nelerin, nasýl gözlenebileceði, nasýl kaydedileceði önceden kararlaþtýrýlýr. Aktif gözlem ya da deneyleme de denilebilir.
Deney: Bir deðiþkenin etkilerini gözlemek üzere koþullarý hazýrlanmýþ gözlem yada deneyleme sürecinin ürünüdür. Diðer bilimlerde olduðu gibi deney yöntemi, psikolojide de araþtýrmalarýn temelidir.
-------------
|
Mesajı Yazan: Hawk
Mesaj Tarihi: 18-10-2006 Saat 09:24
UYARILMA ÝHTÝYACI VE GÜDÜLENME
Organizma,uyku gibi durumlarýn dýþýnda sürekli etkinlik içindedir.Onu bu etkinliklere deðiþik ihtiyaç ve istekler iter. Ýhtiyaç:Rahatlýk ve uyum saðlayan,normal davranýþlarý kolaylaþtýran bazý þeylerden yoksun olma durumudur.Eksikli ðin duyulmasýdýr. Dürtü:Fizyolojik ve ruhsal dengenin deðiþmesi sonucu ortaya çýkan ve organizmayý türlü tepkilerde bulunmaya götüren iç gerilime (güce) denir. Güdü:Organizmanýn ihtiyacý gidermek için belli bir yönde etkinlik göstermesi eðilimine denir. GÜDÜLENME Organizmanýn ihtiyaç ya da dürtülerin etkisiyle harekete hazýr hale gelerek amaca yönelik davranýþta bulunmasýna; amaca ulaþtýktan sonra rahatlamasýna güdülenme (motivasyon) denir. Güdülenmenin 3 aþamasý vardýr: 1-(organizmayý amaca yönelten) bir güdünün varlýðý 2-(Amaca ulaþmak için yapýlan) bir davranýþ 3-Amaca ulaþma GÜDÜ TÜRLERÝ: Ýnsandaki güdülerin en yaygýn sýnýflandýrmasý þu þekildedir: 1-Fizyolojik güdüler: Organizmanýn varlýðýný ve soyunu sürdürme ihtiyacýndan doðarlar;doðuþtandýrlar.Organizma yaþadýðý sürece varlýðýný sürdüren güdülerdir.ÖRNEK:açlýk,susuzluk,analýk,cinsellik.. . v.b. Mutlaka doyurulmasý gerekir ertelenemez. 2-Toplumsal (sosyal) Güdüler: Beðenilme hoþ görülme gibi baþkalarýnca uyarýlan güdülerdir.Toplumdan topluma;bireyden bireye deðiþiklik gösterirler ÖRNEK:Ýnsanýn saygýn bir mesleðe girmek istemesi;beðenilmek,saygý görmek,sevilmek istemesi;bir derneðe üye olmak istemesi gibi... FÝZYOLOJÝK GÜDÜLERLE –TOPLUMSAL(SOSYAL) GÜDÜLERÝN FARKI: 1-Toplumsal güdüler insana özgüdür, Fizyolojik güdüler hayvanlarda da görülür. 2-Toplumsal güdüler öðrenme ile iliþkilidir,Fizyolojik güdüler öðrenme ile iliþkili deðildir 3-Fizyolojik güdüler doðuþtandýr;Toplumsal güdüler sonradan öðrenilir. GÜDÜLENMÝÞ DAVRANIÞIN GÜDÜLENMEMÝÞ DAVRANIÞTAN FARKI: 1-Güdülenmiþ davranýþ amaca yöneliktir,seçicidir 2-Güdülenmiþ davranýþ enerji verir etkin ve direþkendir 3- Güdülenmiþ davranýþta organizma mutlaka harekete geçer. 4-Güdülenmiþ davranýþ yorucudur ÝÇGÜDÜ: Öðrenilmeden yapýlan niçin yapýldýðý organizmanýn kendisi tarafýndan da bilinmeyen ve bir türün bütün bireylerinde ayný þekilde görülen kalýtsal davranýþlardýr.Genellikle hayvanlarda olduðu sanýlýr. Ýçgüdü davranýþlarý reflekslerden,alýþkanlýklardan ve zeka ürünü davranýþlardan farklýdýr.Refleks,doðuþtan olan basit bir etkiye karþý tepkidir.Alýþkanlýklar ise,çoðunlukla öðrenme sonucunda kazanýlmýþ hareketlerdir.
-------------
|
Mesajı Yazan: Hawk
Mesaj Tarihi: 18-10-2006 Saat 09:24
BiLim FeLsefesi
A. Bilim felsefesine giriþ : Bilim felsefesi, bilimsel kesinlik ve bilimsel sistem düzeyine eriþen bir bilgiyi inceler. Bilim felsefesinin amacý; bilimin mantýksal yapýsýný, niteliðini ve iþleyiþini incelemek ve aydýnlatmaktýr. 1. Bilimin tarih içindeki geliþimi : Bilimsel çalýþmalarýn baþlangýçlarý M.Ö 2000 yýllarýna kadar uzanýr. Bu yüzyýllarda Mýsýr, Mezopotamya, Hint, Çin medeniyetlerinde bilimsel çalýþmalara rastlanmýþtýr. M.Ö. 7 yüzyýldan itibaren Yunanlýlar da bilimsel çalýþmalar da bulunmuþtur. Bu dönemde bilim ve felsefe iç içeydi. Bir filozof ayný zamanda bilim adamý idi. Ancak ilk defa M.Ö 3. yüzyýlda Euclid (Öklit) geometri alanýnda yaptýðý çalýþmalarla geometrinin baðýmsýz bir bilim dalý haline gelmesini saðlamýþtýr. Onun ardýndan Archimedes (Arþimet, M.Ö. 287-212) Mekanik biliminin kurucusu olmuþtur. Yunan medeniyetinin çöküþünden sonra Roma Ýmparatorluðunun Hýristiyanlýðý kabulü ve bilimin kilisenin tekeline girmesiyle Avrupa'da bir karanlýk çað baþlamýþtýr. M.S 7. yüzyýldan itibaren Ýslam dünyasýnda ise yeni bir bilimsel uyanýþ ve aydýnlanma baþlamýþtýr. Ýslam bilim ve felsefesinin doðuþunda Yunan, Ýran, Süryani ve Hint eserlerinin Arapça'ya çevrilmesi önemli rol oynamýþtýr. Çeviriler Abbasi halifelerinden Mansur zamanýnda baþlamýþ, Harun Reþid'in Baðdat'ta kurduðu "Dar'ül Hikme" adlý çeviri merkezi sistemli ve örgütlü bir hale gelmiþtir. Bu çalýþmalardan sonra önemli bilim adamlarý yetiþmiþtir. Harezmi yazdýðý eserlerle aritmetik alanýnda bir çýðýr açmýþ, Cebir biliminin kurucusu olmuþtur. Ýlk defa aritmetikte kullanýlan harfler yerine özel geliþtirdiði rakamlarý kullanmýþtýr. Rakamlarýn kullanýlmasýyla aritmetik iþlemlerindeki Roma rakamlarý ya da alfabenin kullanýlmasýnýn verdiði hantallýktan kurtulunmuþtur. El Hesab'ül Cebir ve'l Mukabele adlý eserinde de logaritmanýn kullanýlmasýna öncülük etmiþtir. Beyruni, yaptýðý çalýþmalarýnýn büyüklüðü nedeniyle yaþadýðý çaða Beyruni çaðý adý verilmesine neden olmuþtur. Beyruni, dünyanýn güneþin çevresinde dönüyor olabileceðini ifade etmiþtir. Jeolojik dönemlerin birbirini izlediði görüþünü ortaya atmýþtýr. Son derece basit bir formülle dünyanýn çevresini ölçmüþtür. Deneysel fizik çalýþmalarý yapmýþtýr. 8 maden 6 sývý madde ve diðer deðerli taþlar olmak üzere 29 maddenin özgül aðýrlýðýný buluyor. Ýbn Sina ise özellikle týp alanýnda çalýþmalarýyla büyük geliþmeler saðlamýþtýr. El Kanun-u Fi't Týb adlý kitabý týp alanýnda uzun yýllar kaynak kitap olmuþ. Avrupa'da 16. yüzyýla kadar üniversitelerde ders kitabý olarak okutulmuþtur. Bu arada ortaçaðda karanlýk döneme giren Avrupa'da 15 yüzyýldan itibaren Rönesans hareketleri baþlamýþtýr. Ýslam dünyasýnýn bilim ve felsefe eserleri Latinceye çevrilip okutulmaya baþlanmýþtýr. Kopernik, Galilei, Kepler, Newton, Einstein, Planck gibi önemli bilim adamlarýnýn çalýþmalarýyla bilimsel alanda büyük geliþmeler saðlanmýþtýr. 2. Bilimin felsefenin konusu oluþu : Bilimin, özellikle 19. ve 20. yüzyýllarda, olaðanüstü baþarý saðlamasý, ona olan ilgiyi büyük ölçüde artýrmýþtýr. Bu ilgi düþünürleri, neyin bilim olduðunu, neyin bilim olmadýðýný ayýrmaya dolayýsýyla bir takým ölçütler aramaya ve bilimi sorgulamaya götürmüþtür. Bu da bilimin, felsefenin konusu içerisine alýnmasýna yol açmýþtýr.Bilim felsefesinin görevi, bilim üstüne düþünmek, yani bilim mantýðý yapmaktýr. B. Bilime farklý yaklaþýmlar 1. Ürün olarak bilim : Bu yaklaþým, bilimi anlamak, bilim diye ortaya konmuþ eserleri (ürünleri) ele alýr ve onlarý tarihsel geliþimi içinde anlamaya çalýþýr. Bunun yolunu da bilim eserlerini mantýk açýsýndan çözümlemekte görür. Bilimsel önermeleri mantýk aracýlýðýyla çözümlemek isteyen yaklaþýma mantýkçý ampirizm ya da neo pozitivizm denir. En önemli temsilcileri Hans Reichenbach ve Rudolf Carnap'týr. Bunlara göre bir önermenin anlamlý olabilmesi için ya doðrudan olgusal bir dille ya da sonuçta olgusal bir dilin kýsaltýlmasý þeklinde ifade edilmiþ olmasý gerekir. Bu yaklaþýmda anlamlýlýk ve doðrulanabilirlik iki önemli ölçüttür. Bunlardan, doðrulanabilirlik, bir önermenin doðru olup olmadýðý, o önermenin içeriðinin olgularla desteklenmesine baðlýdýr. 2. Etkinlik olarak bilim : Bu yaklaþým, bilimi, bilim adamlarý topluluðunun bir etkinliði olarak görür.Bilimin ne olduðunu anlamak için bilim adamlarý topluluðunun iç yapýsýný, inançlarýný, içinde yaþadýklarý toplumdaki araþtýrma gruplarýna bakýþ tarzlarýný, bilim ve toplum arasýndaki karþýlýklý iliþkileri vb. incelemek gerektiðini ileri sürer. Bu yaklaþýmýn en önemli temsilcileri Thomas Kuhn ve Stephen Toulmin'dir. Kuhn, bilimi anlamaya yönelik çalýþmasýnda çýkýþ noktasý olarak "paradigma" adýný verdiði kavramý kullanýr. Paradigma, belli bir bilimsel yaklaþýmýn doðayý ya da toplumu sorgulamak ve onlarda bir iliþkiler bütünü bulmak için kullandýðý açýk ya da üstü kapalý tüm inançlar, kurallar, deðerler, kavramsal ve deneysel araçlardýr. Kuhn bilimin þu üç dönemden geçtiði savunur. a) Bilim öncesi dönem b) Olaðan bilim dönemi c) Bunalýmlar d) Bilimsel devrim Kuhn'a göre bilim birikimsel bir süreç izlemez, dolayýsýyla bilimsel geliþme ya da ilerlemeden deðil, ancak bilimsel deðiþmeden söz edilebilir. Ýlerleme ve geliþme normal bilim sürecinde yani bir paradigma içerisinde söz konusu olabilir. Fakat bir paradigmanýn diðerinden daha iyi açýkladýðýný gösterecek ölçütler olmadýðý için bir paradigmadan diðerine geçiþ devrimsel bir nitelik taþýr. Toulmin'e göre ise bilimsel kuramlarýn baþarýlý ya da baþarýsýz olmalarý bilimlerde yeni koþullarýn oluþturduðu sorunlarý çözme gücü ile ortaya çýkar. Bu güçten yoksun olanlar ise zamanla terk edilir. C. Bilim felsefesinde klasik görüþ ve eleþtirisi Bilimde klasik görüþü en iyi temsil eden pozitivizmdir. Benzer iþlevi bazý farklarla mantýkçý ampirizm tarafýndan da sürdürülmüþtür. Pozitivistlere göre felsefe evren hakkýnda bilgi vermekten vazgeçmeli, bilimsel bilgiyi sorgulayan, çözümleyen bir disiplin olmalýdýr. 1. Bilime klasik görüþ açýsýndan bakýþ a) Klasik görüþ açýsýndan bilim : - Bilim, insan bilincinden baðýmsýz gerçeklikler hakkýnda araþtýrma yapma etkinliðidir. Yöntemi tümevarýmdýr. - Bütün bilimler birbiriyle baðýntýlýdýr. Ve tüm bilimler birbirine indirgenebilir. - Bilimin yardýmýyla daha önce bilinenler kesinleþtirilir, bilinmeyenler bilinir duruma getirlir. Bugün bilinmeyen þeyler varsa bu bilimin tam geliþmemiþ olmasýndandýr. Bilimler geliþtikçe bilinmesi gereken tüm þeyler bilinebilecektir. - Bilim birikimsel süreç izler. Bu süreçte yanlýþ bilgi terkedilir, doðru bilgi kullanýlmaya devam eder. b) Klasik görüþte bilimi niteleyen özellikler - Bilim olgusaldýr. Duyularla algýlanabilen bir dünyaya iliþkindir. - Bilim mantýksaldýr. Bilim akýl ve mantýk ilkelerine dayanýr. Akýlsal olan bilimsel, bilimsel olan akýlsaldýr. - Bilim genelleyicidir. Bir olay ayný türden bütün olaylar için geçerlidir. - Bilim nesneldir. Bireyden bireye deðiþmeyip herkes için aynýdýr. - Bilim eleþtiricidir. Eleþtirel bir tutumla konularýný ele alýr. 2. Bilimsel yöntemin özellikleri Bilimsel yöntem, olgularý betimleme ve açýklama amacýyla izlenen sistemli bilgi edinme yoludur. Bilimsel yöntemde birinci aþama betimlemedir. - Betimleme aþamasýnda araþtýrma konusu olgular ve bu olgular arasý iliþkiler saptanýr, sýnýflanýr ve kaydedilir. Gözlemle baþlar, deneyle devam eder. - Açýklama ile betimlenmiþ olgular, bu olgularýn ve birbirleriyle olan iliþkilerini yansýtan ampirik genellemeler bazý teorik kavramlara baþvurularak anlaþýlýr hale getirilir. - Hipotez, gözlenen olaylar hakkýnda yapýlan geçici bir açýklamadýr. - Kuram, sistemli bir biçimde düzenlenmiþ, olgularý açýklama aracýdýr. - Bilimsel yasa, bir bilim dalýnýn alanýna giren olgular arasýnda sürekli tekrarlanan ve bilim adamlarý topluluðu tarafýndan doðru kabul edilen iliþkilerin neden-sonuç biçiminde dile getirilmesidir. 3. Bilimsel açýklama-ön deyinin özellikleri Açýklama, bilimsel niteliðini birtakým genellemelere baþvurarak kazanýr. Örneðin boþlukta tüm cisimler ayný hýzda düþer. Ön deyi; olgular arasýndaki iliþkilerden yararlanarak henüz olmamýþ bir olguyu önceden kestirmedir. Örneðin Thales M.Ö 585 yýlýnda güneþ tutulmasý olacaðýný önceden haber vermiþtir. 4. Bilimsel kuramýn özellikleri Mevcut olgularý açýkladýðý gibi sonradan olacaklar hakkýnda öndeyide bulunmayý saðlar. 5. Klasik görüþe yapýlan eleþtiriler - Bilime gereðinden fazla önem verdikleri için eleþtirilmiþlerdir. - Bazý þeyler bilinmiyorsa bu bilimin ilerleyememiþ olmasýndandýr. Bilimler ilerledikçe bilinmesi gereken tüm þeyler bilinecektir, görüþü yanlýþtýr. Çünkü evren de bilinmesi gereken þeyler sýnýrsýzdýr. Bunlarýn hepsinin bilinmesi imkansýzdýr. - Tüm bilimlerin tek bilime indirgenebileceði yanlýþtýr. - En güvenilir yöntemin doðrulama yöntemi olduðu yanlýþtýr. - Bilime birikimsel bir süreç gözüyle bakmalarý eleþtirilmiþtir. - Bilimin, bilim adamlarý topluluðunun özelliklerinden etkilenmez, görüþü yanlýþtýr. D. Bilimin Deðeri Bilim doðal ve toplumsal gerçekliðin daha iyi anlaþýlmasýný ve belirli ölçüde de olsa denetlenmesini saðlar. Bilimin iki önemli iþlevi vardýr: a) Bilimin teknolojiye uygulanmasýna ve yarara yönelik buluþlara olanak saðlamasý b)Nitelikleri belli bir düþünme yapýsý ve akýlcý bir dünya görüþü oluþturmasý.
-------------
|
Mesajı Yazan: Hawk
Mesaj Tarihi: 18-10-2006 Saat 09:25
Nietzsche
BÝYOGRAFÝ
...1844- 15 Ekim: Nietzsche, Leipzig'in güneybatýsýnda Saksonya'da bir Prusya köyü olan Röcken'de Karl Ludwig Nietzsche adýnda papaz bir babanýn oðlu olarak dünyaya gelir. ...1849- 30 Temmuz: Babasýnýn ölümü.
...1850- Annesi bütün ailesi ile birlikte Naumburg�a yerleþir.
...1858- Naumburg yakýnlarýnda Almanya'nýn önde gelen Protestan yatýlý okulu Schulpforta'ya kayýt yaptýrýr.
...1864- Ekim: Teoloji ve filoloji öðrencisi olarak Bonn üniversitesine kayýt yaptýrýr.
...1865- Ekim: Nietzsche, Bonn'daki filoloji hocasý F.W.Ritschl'in peþinden Leipzig'e gider ve eðitimine burada devam eder. Leipzig'de eski kitaplar satýlan bir dükkanda Schopenhauer'in bir kitabýný bulur ve arkadaþlarýna bundan böyle bir "Schopenhauer'ci" olduðunu açýklar.
...1867- Prusya ordusundaki askerliði aðýr bir kaza sonucunda liyakat madalyasýyla sona erer. ...1868- 8 Kasým: Nietzsche'nin Leipzig'de Richard Wagner'le ilk buluþmasý.
...1869- Þubat: Henüz doktorasýný tamamlamamýþ olan Nietzsche, Ritschl'in tavsiyesi üzerine Basel üniversitesi klasik filoloji bölümüne genç yaþta öðretim görevlisi olarak atanýr. ...17 Mayýs: Nietzsche'nin Wagner ve Cosima'ya (von Bülow) Tribschen'de ilk ziyareti. ...28 Mayýs: Basel üniversitesinde "Homeros ve Klasik Filoloji" üzerine bir açýlýþ konuþmasý yapar.
...1870- Aðustos: Nietzsche, Fransa-Almanya savaþý patlak verince üniversiteden izin alýr ve gönüllü sýhhiye eri olarak cepheye gider. Ama saðlýðýnýn bozulmasý nedeniyle iki ay sonra Basel'e geri döner. ..."Empodokles" yayýmlanýr.
...1871- Ocak: Basel üniversitesi felsefe kürsüsüne yaptýðý baþvuru geri çevrilir. Ýsviçre Alp'lerinden kalbi kýrýk bir þekilde ayrýlýr ve klasik filolog olarak mesleðinden giderek hoþnutsuz olmaya baþlar, felsefeye yönelir. Bu yýldan sonra Nietzsche bozuk saðlýðýyla sürekli bir mücadeleye girer.
...1872- Ocak: Ýlk kitabý "The Birth of Tragedy Out of The Spirit of Music/Müziðin Ruhundan Trajedinin Doðuþu" yayýnlanýr. ...Þubat/Mart: Basel'de "Eðitim Kurumlarýmýzýn Geleceði" konulu halka açýk seminerler verir. ...22 Mayýs: Nietzsche, Bayreuth tiyatrosunun temel atma töreni için Bayreuth'a giden Wagner'in 59. doðum gününde besteciye eþlik eder. ...1873- "Birinci Zamansýz Düþünceler: David Strauss'a Karþý" yayýmlanýr. ...1874- "Ýkinci Zamansýz Düþünceler: Sahte Kültür ve Tarihin Tehlikeleri Üzerine" yayýmlanýr. ..."Üçüncü Zamansýz Düþünceler: Eðitmen Schopenhauer" yayýmlandý.
...1876- Aðustos: 1. Bayreuth festivali. Wagner'le dostluðu gölgelenir. ..."Schopenhauer'ci Felsefe ve Uygarlýðý" yayýmlanýr. ...Eylül: Paul Ree ile birlikte Bayreuth'tan ayrýlýr. ...Ekim: Basel üniversitesi saðlýðýnýn bozuk olduðu gerekçesiyle Nietzsche'ye bir yýllýk hastalýk izni verir.
...1878- "Human, All to Human/Ýnsanca, Pek Ýnsanca" ilk bölümü Voltaire'e adanmýþtýr. 3 Ocak: Wagner Nietzsche'ye yeni yayýmlanan eseri Parsifal'in bir kopyasýný gönderir. ...Mayýs: Nietzsche Wagner'e yazdýðý son mektupla birlikte "Ýnsanca, Pek Ýnsanca: Özgür Ruhlar Ýçin Bir Kitap" adlý çalýþmasýnýn bir kopyasýný gönderir. Wagner'den tamamen kopar.
...1879- "Ýnsanca, Pek Ýnsanca"nýn ikinci cilt birinci kýsmý: Assorted Opinions and Maxims. ...Nietzsche saðlýðýnýn bozukluðu öne sürülerek Basel'deki kürsüsünden istifa etmeye zorlanýr. Bundan sonraki on yýl boyunca otel odalarýnda ve pansiyonlarda yaþayan yalnýz bir gezgin yaþamý sürecektir.
...1880- "Ýnsanca, Pek Ýnsanca", ikinci cilt ikinci kýsým: Gezgin ile Gölgesi.
...1881- "Tan Kýzýllýðý: Ahlakýn Önyargýlarý Üstüne Düþünceler". Sils Maria'da ilk yazýný geçirir.
...1882- "Þen Bilim" (Neþeli Bilgelik adýyla da bilinir) 125. aforizmada bir deli, Tanrýnýn öldüðünü açýklar. ...Mart: Paul Ree Roma'ya gitmek üzere Cenova'da Nietzsche'den ayrýlýr. Ree Roma'da Lou Salome ile tanýþýr ve ona aþýk olur. ...Nisan: Nietzsche Roma'ya gider ve Lou Salome ile tanýþýr. Nietzsche bir kaç gün sonra, önce Ree aracýlýðý ile daha sonra þahsen Salome'ye evlenme teklif eder. Teklifi geri çevrilse de kendisi Ree ve Salome arasýndaki düþünsel "menage a trois" baðlýlýktan hoþnuttur. ...Yýl sonunda Nietzsche, Ree ve Salome'den kopar ve kendisini ikisinin ihanetine uðramýþ hisseder.
...1883- "Böyle buyurdu Zerdüþt: Herkes ve Hiç Kimse Ýçin Bir Kitap" adlý çalýþmasýnýn birinci ve ikinci kitaplarýný yazar. ...13 Þubat: Wagner'in ölümü
...1884- Nice'de Zerdüþt'ün üçüncü kýsmýný yazar.
...1885- Zerdüþt'ün dördüncü ve son bölümünü sýnýrlý sayýda ve kendi baþýna yayýmlatýr.
...1886- "Ýyinin ve Kötünün Ötesinde: Geleceðin Felsefesine Giriþ"
...1887- "Yeraltýndan Notlar"ýn Fransýzca baskýsý tesadüfen eline geçer ve böylece Dostoyevsky'i keþfeder. ...10 Kasým: "Ahlakýn Soykütüðü Üstüne: Bir Polemik"
...1888- Mayýs/Aðustos: Wagner olayý; Dionysos Dithyramboslarý'ný bitirir. (1891'de yayýmlanýr.) ..."Gücün Ýradesi" yayýmlanýr. ...Eylül: "Deccal" (1894'de yayýmlanýr.) ...Ekim/Kasým: "Ecce Homo"yu yazar. (Kitabýn yayýmlanmasý Elisabeth Förster Nietzsche tarafýndan 1908'e dek ertelenir.) ...Aralýk: "Nietzsche Wagner'e Karþý" (1895'te yayýmlanýr.)
...1889- "Putlarýn Alacakaranlýðý" (Özgün adý: Bir Psikoloðun Atýllýðý.) ...3 Ocak: Nietzsche, Torino'da Piazza Carlo'da sinir krizi geçirir ve sahibi tarafýndan kýrbaçlanan yaþlý bir atýn boynuna sarýlarak aðlar. ...18 Ocak: Jena Üniversitesindeki psikiyatri kliniðine kaldýrýlýr. Doktorlar "ileri yeti yitimi" teþhisi koyarlar.
...1890- Nietzsche'nin annesi oðlunu alýr ve bakmak üzere Naumburg'taki evine getirir.
...1897- 20 Nisan: Annesinin ölümü. Kýz kardeþi Nietzsche'yi alarak beraberinde Naumburg'tan, 1894'de Nietzsche arþivini taþýmýþ olduðu Weimar'a götürür.
...1900- 25 Aðustos: Nietzsche Weimar'da ölür. Röcken'de babasýnýn mezarýnýn yanýna gömülür.
...1901- 1880'lerde kaleme alýnan Nachlass'tan 500 bölüm Güç istemi adýyla yayýmlanýr. 1906'da kitabýn ikinci baskýsý bu sefer 1067 bölümlük bir çalýþma olarak piyasaya çýkar.
-------------
|
Mesajı Yazan: Hawk
Mesaj Tarihi: 18-10-2006 Saat 09:25
FRIEDRICH NIETZSCHE YAÞAMI
Friedrich Wilhelm Nietzsche 15 Ekim 1844�te Sachsen�in Prusya hakimiyeti altýnda bulunan bölümündeki Lützen�e baðlý Röcken�de doðdu. Ailesi dindar ve lüteriyen bir küçük esnaf ailesiydi. Soyunda baþka bir çok meslekten de olmak üzere þapkacýlar ve mezbahacýlar da vardý. Ancak büyük babasý ve babasý devlete sadýk ve pietist rahipler olmuþlardý. Nietzsche�nin babasý, Prusya kralý IV. Friedrich Wilhelm�in sadýk bir hizmetkârýydý. Bu nedenle, ilk oðlu kralýn yaþ gününde dünyaya gözlerini açtýðýnda, baþka bir isimle vaftiz edilme þansý hemen hemen hiç yoktu. Bahsi geçen bu üç adamýn hepsinin da aklýný yitirmiþ olmasý tamamen anlamsýz bir rastlantýdan baþka bir þey deðildir. Ýlk önce babasý Friedrich Ludwig öldü. -yýl 1849. Otopsi sonucunda -beyin yumuþamasý- teþhis edildi. Sözüm ona beyninin bir çeyreði -yumuþamýþ- idi. Týpta bu tür teþhisler artýk geçerli olmamakla beraber, Nietzsche�nin saygýdeðer biyograflarý, Nietzsche�nin deliliðini babasýndan almadýðýndan eminler. Nietzsche�nin çocukluðu Naumburg�ta, -iffetli kadýnlarla- dolu bir evde geçti. Bunlar annesi, kýz kardeþi, anneannesi ve evde kalmýþ biraz deli iki teyzesiydi. Belli ki kadýnlarla çok erken yaþta yaþadýðý bu deneyimler Nietzsche'�in hayatýnda izler býraktý, çünkü biyografisi teyzelerinin yaþantýsýný yansýtan karakteristik izler tekrarladý durdu. 13 yaþýndayken o dönemim her üst düzey yatýlý okuluyla yarýþabilecek denli iyi ve tanýnmýþ bir eyalet okulu olan Pforta�ya baþlar. Öðrenciler bu okulda salt yaramazlýklar yapmanýn dýþýnda gerçekten de bir þeyler öðreniyordu. Büyük oranda dindar ve þýmartýlmýþ terbiyesinin bir ürünü olan Nietzsche okulda -küçük Protestan papazý- diye çaðrýlýyordu ve kendisi derslerinin en baþarýlý öðrencisiydi. Geliþmekte olan dahiliði günün birinde kendi aklýný kullanmasýna yol açtý. On sekiz yaþýna geldiðinde inancýndan þüphe etmeye baþlar. Nietzsche�nin keskin zekâsý, içinde yaþadýðý dünyanýn çeliþkilerini görmezlikten gelmesine engeldi. Muhtemelen, baþkalarýyla fikirlerini paylaþmýyordu; bu durum, daha sonralarý da kesinlik kazanacaðý gibi, kendisi için tipik bir davranýþtý. Nietzsche kendi yolundan gitti ve yaþayan (veya ölü) hemen hemen hiçbir tinin kendisini etkilemesine izin vermedi. Nietzsche on dokuz yaþýna geldiðinde, papaz olabilmek için Bonn Üniversitesinde ilâhiyat ve klasik filoloji öðrenimine baþlar. Zaten hayat akýþý çok önceden -iffetli kadýnlar- tarafýndan plânlanmýþtý. Ancak Nietzsche daha þimdiden huzursuzdu: Bilinçsiz bir isyan dürtüsü kiþiliðine etki etmeye ve onu deðiþtirmeye baþlar. Bonn�a geldikten kýsa bir süre sonra o münzevi okul delikanlýsý neþeli ve taþkýn ruhlu bir üniversite öðrencisinin en iyi örneklerinden birine dönüþür. Herkesin giremediði özel öðrenci birliklerine girer, arkadaþlarýyla içki içmeye baþlar ve öðrenciler arasýnda yapýlan eskrim düellolarýna katýlýr. Kaçýnýlmaz olarak bir düelloda yara alýr ve ritüel gereði düelloya hemen son verilir. Burnunun üstündeki küçük dikiþ izi o günlerden kalmadýr. Ne yazýk ki bu yara izi daha sonralarý gözlüðünün altýnda gizlendi. Ama bu sadece küçük bir ara piyesti. Nietzsche ayný dönemde þu sonuca vardý: -Tanrý öldü.- Tatilde eve döndüðünde dini ayinleri katýlmayý reddederek, bundan böyle asla bir kiliseye adýmýný atmayacaðýný açýklar. Bir sonraki yýl üniversitesini deðiþtirerek Leipzig�e yerleþir ve ilâhiyat eðitimine son vererek klasik filoloji üzerinde yoðunlaþýr. Nietzsche Leipzig�e Ekim 1865�de varýr. O ay yirmi bir yaþýna basar ve hayatý üzerine daha sonra etki edecek iki olay yaþar. Önce, ziyaret ettiði bir genelevde, daha sonralarý zihinsel bulanýklýðýna neden olacak frengi mikrobunu kapar. Görünüþe göre - böyle þeyleri hissetmek mümkünse eðer - Nietzsche birkaç genelev ziyaretinden sonra kendisine frenginin bulaþtýðýný fark etti. Göründüðü hekim kendisinden gerçeði gizler. (O dönemlerde bu adettendi, çünkü bu hastalýk henüz tedavi edilebilir deðildi - ayný ikiyüzlülükle günümüzde kanser hastalýðýna kýlýflar uydurulmaktadýr.) Bu olayýn sonucunda Nietzsche�nin kadýnlarla olan cinsel iliþkilerine bir son verdiði sanýlmaktadýr. Ancak felsefi yazýlarýnda kadýnlarla ilgili birçok yüz kýzartýcý ve de faydalý kayýtta yer alýr. -Kadýnlara mý gidiyorsun ? Öyleyse kýrbacýný unutma.- (Belki de Leipzig�te çok özel türden bir genelevi ziyaret ediyor ve erkeklerin de oraya giderken yanlarýna kýrbaç almalarýnýn adil olacaðýný düþünüyordu.) Hayatýný deðiþtiren ikinci olay, bir sahaf dükkânýna dalýþýydý. Nietzsche burada Schopenhauer�in -Ýstem ve Tasarým olarak Dünya- adlý eserine rastlar. Schopenhauer�in kýssadan hisse çýkaran üslûbu ve bulaþýcý karamsarlýðý onu çok derinden etkiler: -Burada her satýr vazgeçiþ, yadsýma ve kabulleniþ çýðlýðýydý; burada, dünyayý, yani yaþamý ve insan doðasýný ürkünç bir muhteþemlikle gördüðüm bir aynaya baktým... Burada hastalýk ve þifayý, sürgünü ve sýðýnaðý, cehennemi ve cenneti gördüm.- Þaþýlasý derecede kâhince olan bu duyumsamalar Nietzsche�yi Schopenhauer felsefesinin bir hayraný yaptý. Nietzsche�nin inanabileceði hiçbir þeyi kalmamýþtý. Schopenhauer�in karamsarlýðýna (pesimizmine) ihtiyaç duyuyordu ve kendi doðasýna tamamen uymasa da, onun dürüstlüðünü ve gücünü keþfetmiþti. Pozitif düþünceleri bundan karamsarlýðý ancak güçlü olduklarýnda yenebilirlerdi. Ýleriye doðru giden yol Schopenhauer�den geçiyordu. Ancak Nietzsche�nin düþüncelerinde en belirleyici olan þey, Schopenhauer�in istemin temel rolü ile ilgili tasarýmýydý. Bundan yola çýkan Nietzsche, sonunda Güç Ýstemini geliþtirdi. 1867'de Nietzsche bir yýllýðýna Prusya ordusuna çaðrýlýr. Belli ki askeri yetkililer onun aþýrý büyük boyutlu askeri býyýðýndan etkilendi, çünkü Nietzsche kendisini süvari topçu alayýnda bulur. Bu bir hataydý. Nietzsche�nin kararlýlýðý büyüktü, ancak yapý itibariyle acýma duygusu uyandýrabilecek denli yumuþak huyluydu. Aðýr bir kaza geçirdikten sonra Prusyalýlarýn geleneklerine uygun bir tavýr sergileyerek, hiçbir þey olmamýþçasýna atýný sürmeye devam eder. Ama asker Nietzsche kýþlaya geri döndüðünde bir aylýðýna hastaneye yatýrýlýr. Daha sonra gayet ve iyi niyetini ödüllendirmek için çavuþ türbesine terfi ettirilerek evine gönderilir. Bu arada tekrar Leipzig�te üniversiteye devam eden Nietzsche, son kýrk yýlda yetiþtirdiði en iyi öðrencisinin Nietzsche olduðunu düþünen profesörünün takdirini kazanýr. Ne var ki her geçen gün filolojiden ve hayatýn gerçek ve acil cevap bekleyen sorunlarýna karþý sergiledikleri kayýtsýzlýktan dolayý filologlardan soðumaya baþlar. Nietzsche�ye göre filoloji, -bir budala veya salak tarafýndan döllendirilen felsefe tanrýçasýnýn bir hilkat garibesi- idi. Ne yapmasý gerektiðini bilemiyordu. Kararsýzlýk ve çaresizlik içersinde bunalarak, kimya öðrenimi almayý ve -ilâhi kankan- dansýný ve -sarý yavþan otu zehrini- denemek için bir yýllýðýna Paris�e yerleþmeyi bile düþünür. Tam bu arada, gizlilik içersinde Leipzig�te bulunan besteci Richard Wagner ile tanýþma þansýný elde eder. (Wagner yirmi yýl önce devrimci tahrikleri yüzünden sürgün edilmiþ ve aþýrý uçlarda seyreden siyasi görüþleri solda saða kaymýþ olsa da, yetkililer sürgün kararýný iptal etmiþti.) Wagner, Nietzsche�nin babasýyla ayný yaþtaydý ve bizlere aktarýlan kaynaklara göre ona þaþýlasý derecede benziyor olmalýydý. Nietzsche, bilinçsizce de olsa çaresizlikle bir baba figürü arýyordu. Þimdiye dek hiçbir meþhur sanatçýyý þahsen tanýmamýþtý. Ayný zamanda, tasarýmlarý kendi tasarýmlarýna bu denli uyan hiç kimseyi de tanýmamýþtý daha önce. Wagner�le paylaþtýðý kýsa bir süre içersinde Nietzsche onun Schonpenhauer�e olan derin sevgisini keþfeder. Wagner parlak bir filozof olan bu genç adamýn kendisine duyduðu hayranlýktan etkilenir ve ortaya tüm hünerlerini döker. Bunun yarattýðý etki zaman geçmeksizin tepkisini aldý ve Nietzsche�nin duyduðu hayranlýk gittikçe derinleþti. Nietzsche en az operalarý kadar ilginç ve sýra dýþý olan bu büyük besteciden çok etkilendi. Nietzsche iki ay sonra Ýsviçre�deki Basel Üniversitesinden klasik filoloji kürsüsünde profesör olmak üzere davet aldý. Henüz yirmi dört yaþýndaydý ve doktorasý bile yoktu. Filolojiye karþý geliþtirdiði olumsuz düþüncelerine raðmen bu öneri kendisi için geri çevrilebilecek cinsten deðildi. Nisan 1869�da Nietzsche Basel�de ki görevine baþladý ve filoloji dersleri yanýnda felsefe dersleri de verdi. Yapmak istediði þey, her iki disiplini, yani estetiði ve klasik çað öðrenimini birbirleriyle baðýntýlý hale getirmek ve bundan hareketle, uygarlýmýzýn zayýf noktalarýný irdeleyebileceði bir alet geliþtirmekti - daha mütevazý bir þey deðil.
-------------
|
Mesajı Yazan: Hawk
Mesaj Tarihi: 18-10-2006 Saat 09:25
Kýsa bir süre içerisinde üniversitenin yeni yýldýzý oldu. Rönesans�ý tarihsel bir dönem olarak niteleyen ilk kiþi olan büyük kültür tarihçisi Jacob Burchardt ile tanýþtý. O, Basel�de ki profesörler arasýnda Nietzsche ile ayný tinsel seviyeye sahip olan tek kiþiydi. Burchardt büyük bir olasýlýkla, Nietzsche�nin hayatý boyunca saygý duyduðu tek kiþiydi ayný zamanda. Eðer o dönemde, soðuk bir patrisyen olmasaydý, Nietzsche�nin hayatýnda pekala bir istikrar faktörü olabilirdi. Ama zaten baba rolü etkisi, Nietzsche�yi istikrara kavuþturmanýn ötesinde her þeyi yapan baþka bir adam tarafýndan üstlenilmiþti. Basel kenti, Wagner�in, Liszts�in kýz kardeþi, Cosima ile birlikte yaþadýðý, Lutzern�e baðlý Tribschen�e sadece yüz kilometrelik bir uzaklýktadýr. (Cosima o sýralarda henüz, Wagner ve Liszts�in ortak arkadaþý olan von Bülow adýnda bir orkestra þefi ile evliydi.) Kýsa bir süre sonra Nietzsche düzenli olarak her hafta sonunu Vierwaldstätter gölünün kýyýsýndaki lüks villada geçirmeye baþladý. Ne var ki Wagner�in hayatý sadece müzikal, duygusal ve politik açýlardan bir operaya benzemekle kalmýyordu. Wagner hayatýnýn, tüm fantezilerini sonuna kadar yaþamak üzere kendisine sunulduðunu düþünüyordu. Tribschen�deki yaþamý bir operanýn sahneye konuluþuydu adeta ve baþrolü kimin oynayacaðý konusunda kimsenin bir kuþkusu yoktu. -Flaman tarzýndaki- giysileriyle (-Uçan Hollandalý- ve Ruben�in maskeli bir baloya giderken giydiði kostümlerden harmanlanmýþ bir kýyafetti) Wagner paçalarý dizlerinde biten siyah saten bir pantolonu, geniþ þapkasý ve rüküþ bir þekilde baðlanmýþ ipek þalý ile tepelerini rokoko meleklerin süslediði pembe saten kaplý duvarlar boyunca yürüyerek, büstler, her zaman ayný motifli büyük boy yaðlýboya tablolar ve kendi operalarýnýn temsillerinden kalan gümüþ kaseler arasýnda þiirlerini okurdu. Havada dolanan tütsülere sadece maestronun müziðinin eþlik etmesine izin veriyordu. Cosima ise hayat arkadaþýnýn teatral uðraþlarýnda ancak hizmetçi kýz rolünü oynayabiliyor ve bahçede gezinen ev hayvanlarýnýn, ki bunlar parfümlenmiþ kuzular, fiyonklarla süslenmiþ kurt köpekler ve süs tavuklarý idi, çalýnmamasýna dikkat ediyordu. Nietzsche�nin nasýl olup ta bunlarýn etkisi altýnda kalabildiðini anlamakta zorlanýyoruz. (Wagner�in bu özel zevkleri sürekli beþ parasýz kalmasýna ve bir takým zenginler tarafýndan yardým almasýna neden oluyordu. Bu zenginlerden biri de, devletin kasasýndan Wagner�e büyük meblaðlar aktaran Bavyera Kralý II. Ludwig�ti.) Wagner�in ikna yeteneðine denli büyük ve cazibesinin de ne denli karþý konulmaz olmuþ olabileceði ancak onun müziðine kulak verildiðinde anlaþýlabiliyor. Belli ki bestecinin kendisi de en az besteleri kadar büyüleyiciydi. Toy Nietzsche çok kýsa bir süre içersinde bu baþ döndürücü atmosferin ve boðucu salonlarýn içersinde sürükleyici motifler gibi gezinen bilinçsiz fantezilerin etkisine girdi. Temmuz 1870�de Almanya ve Fransa arasýnda savaþ patlak verdi. Prusya için bu, Napolyon�un kazandýðý zaferlerin intikamýný almak, Fransa�yý maðlup etmek ve Almanya�nýn Avrupa�daki egemenliðini saðlamlaþtýrmak için bulunmaz bir fýrsattý. Nietzsche vatanperverlik coþkusuyla gönüllü hasta bakýcýsý olmak için baþvurur. Cephe yolunda karþýsýna Frankfurt�ta tam teçhizatlý bir süvari birliði çýkar. Ýþte o anda gözlerindeki perde kalkýverir ve Nietzsche ilk kez, en güçlü ve yüksek yaþama isteminin hayatta kalmak için mücadele etmekte deðil, tersine güç, savaþ ve egemenlik isteminde yattýðý duygusuna kapýlýr. Ýþte bu, Nietzsche�nin Güç Ýstemi Kuramý�nýn doðuþudur ve ileride kendisini bu düþünceden bir hayli uzaklaþtýracak ve bu düþünceden bir hayli uzaklaþtýracak ve bu istemi kiþisel öðelerden çok toplumsal öðelerinde görecek olsa da, bu düþüncenin militarist kaynaðýný hiçbir zaman tam anlamýyla inkar edemedi. Bismarc ve Moltke Fransýzlarý hezimete uðratýrken, Nietzsche savaþtaki her þeyin þanslý þöhretli olmadýðýný anlar. Wörth�deki savaþ alaný -sayýsýz üzünç verici kalýntýlarla doluydu- ve çürümekte olan cesetlerin aðýr kokusuyla kaplýydý. Daha sonralarý Nietzsche altý yaralý askerle beraber bir sýhhiye trenine bindirilir (vagonlarýn bazýlarý büyükbaþ hayvan taþýyan vagonlardan oluþuyordu) ve iki gün sürecek bir yolculuða gönderilir. Kollarý bacaklarý kurþun yaralarýyla bezeli ve etleri çürümeye baþlayan askerler arasýnda kalan Nietzsche onlara elinden geldiði kadar yardýmcý olmaya çalýþýr. Ancak tren Karlsruhe�ye vardýðýnda kendisi de hasta bir adam olmuþtu. Dizanteri ve difteri teþhisleriyle hastaneye sevk edildi. Baþýndan geçen bu sarsýcý olaylara raðmen Nietzsche iki ay sonra Basel�deki görevine ve derslerine döner. Filoloji ve felsefe dersleriyle kendisini yoran bir yükün altýna tekrar giren Nietzsche, bunun yanýnda bir de -Tragedya�nýn Doðuþu-nu yazmaya baþlar. Yunan kültürünün bu parlak ve alabildiðine özgün analizinde berrak, Apolloncu (ölçülü ve düzenli), klâsik kanaatkârlýðýn karþýsýna karanlýk, içgüdüsel ve Diyonisoscu (coþkulu tutku) güçleri diker. Nietzsche�ye göre Yunan Tragedyasý bu iki unsurun kaynaþmasýndan ortaya çýkmýþ ve sonunda Sokrates�in sýð rasyonalizmi tarafýndan yok edilmiþtir
-------------
|
Mesajı Yazan: Hawk
Mesaj Tarihi: 18-10-2006 Saat 09:25
Ýlk kez birisini Yunan kültürünün karanlýk yanlarýna üstüne basa basa deðiniyordu. Öte yandan, Nietzsche�nin, bu karanlýk yanlarýn temel bir öneme sahip olduklarý þeklindeki iddiasý daha da tartýþmalýydý. Diyonisoscu boyutu daha sonralarý Nietzsche Felsefesi�nin esasýný oluþturacaktý. Nietzsche bundan böyle Schopenhauer�in -istemin Budist�çe yadsýnmasý- fikrine baðlý kalamazdý. Uygarlýðýn zayýflamasýna neden olduðunu düþündüðü Hýristiyanlýð�a karþý diyonisostik olaný öne sürdü. Hýristiyan hayýrperverliðine, duygularýn ve arzularýn bastýrýlmasýna karþý saldýrýya geçti ve yerine, duygularýmýzýn oluþumuna daha uygun düþtüðüne inandýðý daha güçlü bir ahlaký savundu. Nietzsche�ye göre tanrý ölmüþ ve Hýristiyanlýk süreci sona ermiþti. Yirminci yüzyýlýn en kötü dönemleri Nietzsche�yi doðruladý, en iyi dönemleriyse, olumlu -Hýristiyan- inançlarýnýn çoðunlukla tanrý inancýna baðlý olmadýðýný göstererek onu tekrar yalanladý. Bugün o ilk-içgüdüye daha fazla sahip olup olmadýðýmýz sorusu ise tartýþmalýdýr. Sanatçý olarak Wagner en üst basamakta durmaya hak kazanýyordu belki, ama bu türden yüksek felsefi seviyeler onu aþýyordu. Zamanla Nietzsche Wagner�in entelektüel maskesini çözmüþtü. Wagner, olaðanüstü büyüklüðe ve sezgi gücüne sahip deðiþken bir egoydu,ama Schopenhauer�e olan sevgi ve hayranlýðý bile gelip geçici ve sanatsal hayal gücüne malzeme oluþturan bir þeydi. O zamana dek Nietzsche, Wagner�in hayatýndaki bazý çirkinliklerini; örneðin antisemitizmini, ölçüyü kaçýran kibrini ve onun diðer insanlardaki yeteneði ve ihtiyaçlarý takdir ve kabul eme yoksunluða görmezlikten gelmeye hazýrdý. Ama her þeyin bir sýnýrý vardý. Wagner, Bavyera kralý II. Ludwig�in salt Wagner�in kendi operalarýný sahneye koyacaðý bir tiyatro yaptýrdýðý Bayreuth kentine taþýnmýþtý. (Bu proje Bavyera devletinin iflasýný ve Ludwig�in tahttan düþürülüþ sürecini hýzlandýrdý.) 1876�da Nietzsche -Niebelungen Halkasý-nýn prömiyerine katýlmak üzere Bayreuth�e gelir, ancak, muhtemelen psikosomatik nedenlerle hastalanýr. Wagner�in megalomanlýðý ve doruða týrmandýrdýðý çöküþü Nietzsche için artýk dayanýlmaz bir seviyeye ulaþmýþtý. Kendisini Wagner�den kurtarmalýydý. Ýki yýl sonra Nietzsche -insanca, Pek Ýnsanca- adý altýnda özdeyiþlerini yayýnladý. Bu özdeyiþler Wagner�le arasýndaki kopuþu kesinleþtirmiþti. Nietzsche�nin Fransýz sanatýný övüþü, psikolojik irdelemelerdeki keskin zekâsý, romantik hýrsýn maskesini düþürüþü ve olaylarýn ardýndaki gerçekleri kavrama konusundaki eþsiz yeteneði Wagner�i aþýyordu. Nietzsche eserinde geleceðin -güzel yeni dünyasýný- hazýrlýyordu: Bu dünyada transandantal bir tanrý veya þeytan, mutlak deðerler veya tanrýsal cezalar yoktu artýk. Nietzsche Hýristiyanlýð�ýn bilinçsiz motiflerine, güç istemini hadým etmeyi amaçladýðýný düþündüðü -köle ahlakýna- karþý saldýrýya geçti. Bu arada Wagner Schopenhauer�e olan baðlýlýðýn sonu ve Hýristiyan cemiyetine dönüþü anlamýna anlamýna gelen son eseri olan -Parsifal- üzerinde çalýþýyordu. Yollarý ebediyen ayrýlmýþtý. Yaygýn bir söylentiye göre Nietzsche hayatý boyunca sadece tek bir insaný bütünüyle tanýmýþ ve tanýdýðý bu adam onu, çaðýnýn en büyük psikologu olmasýný saðlayan, yeterli derecede malzeme ile beslemiþtir. Ýþte bu adam Wagner�di. 1879�da Nietzsche saðlýk nedenleriyle Basel�deki görevinden ayrýlmak zorunda kaldý. Zaten birkaç yýldýr hastalýk hastasýydý, ama þimdi gerçekten de hasta bir adam olmuþtu. Üniversite kendisine küçük bir maaþ baðladý ve doktor ona daha yumuþak iklimli yerlerde yaþamayý tavsiye etti
-------------
|
Mesajı Yazan: Hawk
Mesaj Tarihi: 18-10-2006 Saat 09:26
Takip eden yýllarda Nietzsche Ýtalya�yý, Fransa�nýn güneyini ve Ýsviçre�yi gezdi. Hastalýðýný dindirecek bir iklim aradý durdu. Neydi þikayetleri ? Öyle görünüyor ki, bir insanýn geçirebileceði tüm hastalýklardan þikayetçiydi. Gözleri yarý kör denebilecek oranda kötü görüyordu. (Doktoru ona bundan böyle kitap okumamasýný tavsiye etti, ama ayný þekilde bundan böyle nefes almamasýný da isteyebilirdi ondan.) Þiddetli ve felç edici bir baþ aðrýlarý çekiyordu. Bu aðrýlar onu zaman zaman günlerce yataða baðlýyordu. Çoðu zaman da sayýsýz küçük þikayetlerden muzdaripti. Ýksirlerden, ilaçlardan, haplardan, kolonyalardan ve özütlerden oluþan koleksiyonu, hastalýk hastasý diðer felsefecilere kýyasla eþsizdi. Buna raðmen Üstinsan tasarýmýný geliþtiren kiþi o oldu. Bu dengeleyici öðe bizlere Üstinsan fikrinin Nietzsche�nin diðer ve daha kabul edilebilir düþünceleri arasýndaki önemli yerini unutturmamalýdýr. Bu öðe belki de, bu bilgesizlik incisini ortaya çýkaran kabuðun içindeki bir kum tanesiydi. Üstinsan, uzun ve -dithyrambosca- bir þiir olan -Böyle Buyurdu Zerdüþt-te ortaya çýkar. Bu þiir neredeyse dayanýlmaz bir süslülük ve ciddiyet içindedir ve bu mutlak ciddiyet yazarýnýn tüm -ironik olma- çabalarýna ve kuþun -hafifliðine- raðmen kitabý cazip tutuyor. Týpký Dostoyevski veya Hesse gibi -Zerdüþt-ü de ancak yirmi yaþýn altýndaysanýz okuyabilirsiz. Buna raðmen bu eserin anlattýklarý -hayatý deðiþtiriyor-. Üstelik her zaman kötü yönde de deðil. Eserdeki aptallýklar hemen göze çarpýyor, ama geriye kalan kýsýmlar okuyucuyu mevcut tasarýmlar hakkýnda derin düþüncelere teþvik ediyor. Ýçindeki felsefenin ise dikkate deðer bir konumu yok. Yumuþak bir kýþ iklimine sahip olan kaplýca ve ýlýcalara yaptýðý sürekli seyahatleri sýrasýnda Nietzsche, arkadaþý Paul Ree aracýlýðýyla yirmi bir yaþýndaki Rus kýzý Lou Salomé ile tanýþýr. Ree ve Nietzsche onunla (beraberce, bazen de onunla tek baþýna) yürüyüþlere çýkar ve kafasýna felsefi inançlarýyla doldurmaya çalýþýrlardý. (Nietzsche -Zerdüþt-ü hiçbir zaman sahip olmayacaðýný söylediði oðlu olarak tanýtýr. - bu genç Zerdüþt açýsýndan talihli bir karardý, üstelik sadece böyle bir isimle okulda alay konusu olma ihtimali yüksek olduðu için deðil.) Lou, Ree ve Nietzsche bir zaman sonra, günümüzde düþünülmesi pek mümkün olmayan üçlü bir iliþki içine girerler. Günümüzde düþünülmesi zor, çünkü cinsel açýdan bu denli saf olabilecek kimseler kalmadý. Önceleri üçü de kendilerini felsefeye adamak ve bir ménage á trois iþletmek isterler. Ardýndan Ree ve Nietzsche (birbirlerinden habersiz) Lou�ya aþýk olduklarýný fark eder ve evlenme teklifinde bulunmaya karar verirler. Ne yazýk ki Nietzsche gülünesi bir hatada bulunarak, Ree�ye onun adýna Lou ile konuþmasý ricasýnda bulunur. (Yine de bu durum Nietzsche�nin, çaðýnýn en büyük psikologu olarak anýlma hakký ile tezat oluþturmuyor. Bunu, bir psikologun aþk hayatýný yakýndan takip etmiþ olan herkes teyit edebilir.) Luzern�de bir fotoðraf atölyesinde çekilen bir resim, bu üç insandan hangisinin mevcut durumuna hakim olduðunu gösteren en açýk kanýttýr: Ýki duygusal olarak bâkir adam (38 ve 33 yaþlarýnda) bir at arabasýna baðlýdýrlar; arabanýn içindeyse yirmi bir yaþýnda olan gerçek bakire oturur ve kýrbacýný sallar. Sonunda üçü de bu trajikomik aþk iliþkisinin artýk ayakta tutulamayacaðýný anlarlar ve ayrýlýrlar. Nietzsche öylesine deliye döner ki, þu satýrlarý kaleme alýr: -Bu akþam delirinceye dek morfin çekeceðim.- Ancak ardýndan Lou�nun düþer çocuðu -Zerdüþt-ün annesi veya kýz kardeþi olmaya laik bir insan olmadýðýna karar verir. (Lou Andreas Salomé zamanýnýn en dikkate deðer kadýnlarýndan biri oldu. En sevdiði kocasý olan bir Alman profesörünün soyadýný aldýktan sonra iki önemli adam daha üzerinde etki býraktý: Þair Rainer Maria Rilke ile iliþkisi ve yaþlanmakta olan Sigmund Freud ile sýký bir dostluðu vardý.) Nietzsche kýþlarýný çoðunlukla Nis, Turin, Roma veya Menton�da ve yazlarýný da -dünyanýn 1500 metre üstünde ve dahasý, diðer tüm insanlarýn yükseðinde-, Ýsviçre�nin Engadin yöresinde, bir köy olan Sils Maria�da geçiyordu. Günümüzde Sils Maria güzel küçük bir ýlýca merkezidir (St. Moritz�den sadece 10 kilometre uzakta.) Ancak Nietzsche�nin oturduðu ve genelde ecza dolabýný kurduðu odayý gezmek hâlâ mümkün. Burada daðlar hemen gölün ardýndan dük yamaçlarla Ýtalya ile sýnýrý oluþturan Berina daðýnýn 4000 metredeki karlý zirvelerine yükselir. Evin arkasýndan sessiz ve sakin patikalardan yamaçlara týrmanýlabilir. Nietzsche felsefe yaparken bu patikalarý kullanýr ve ara sýra da, düþüncelerini küçük not defterine kaydetmek için ýssýz bir kayanýn yanýndan köpürerek akýp giden derenin kenarýnda dururdu. Eserlerinin üslûbunda bu yörenin atmosferinden, yani heybetli manzaralarýndan, sessiz zirvelerinden ve yalnýzlýk duygusundan bir parça görmek mümkündür. Nietzsche�nin, düþüncelerinin büyük bir bölümünü geliþtirdiði bu yöreler gezilip görülürse, onun bazý hatalarý ve erdemleri daha kolay açýklanabilir olur. Nietzsche genelde çok yalnýz yaþar, ucuz odalar kiralar, ara vermeden çalýþýr, ucuz lokantalarda yemek yer ve o dayanýlmaz baþ aðrýlarýný ve diðer þikayetlerini elinden geldiði kadar dindirmeye çalýþýrdý. Yer yýl þaþýlacak derecede kaliteli bir kitap yazýyordu. -Sabah Alacasý-, -Þen Bilim- ve -Ýyinin ve Kötünün Ötesinde- gibi eserler, Batý uygarlýðý ve onun deðerleri, psikolojisi ve tutkularý ile hesaplaþtýðý harikulade eleþtirel kitaplardýr. Üslûbu berrak ve anlaþýlýr, delilikleri ise makul sýnýrlar dahilindedir. Buna sistematik felsefe yapmak denebilir. Hume, Nietzsche�den yaklaþýk yüz yýl önce arý felsefi yýkým çalýþmalarýný sonuçlandýrdýysa da, Nietzsche�den önce hiç kimse onun kadar iyi bir yýkým çalýþmasýnda bulunmadý. (Ne var ki böyle bir çalýþma tekrar gerekli olmuþtu, çünkü idealist Alman sistemlerinde metafizik ölülerin arasýndan tekrar dirilmiþti.)
-------------
|
Mesajı Yazan: Hawk
Mesaj Tarihi: 18-10-2006 Saat 09:26
Nietzsche�nin felsefe yapma sanatý konusundaki üstün yeteneðinden bazý baþka örneklere bir göz atalým. Nietzsche hakikate ve hakikatin anlamýna dair tasarýmlarýmýzý (gerçek anlamda -hakiki- bir argüman kullanarak) daðýtýyor. Bu çaba sonucunda ortaya, özellikle de bizlerin bilim adýna kendimize ve gezegenimize yaptýðýmýz ve yapmaya devam ettiðimiz þeylere bakacak olursak, oldukça çaðdaþ olan bazý ilginç bilgiler çýkýyor. Düþüncelerinin içerikleri günümüzde, o dönemde olduðundan daha az yok edici deðiller. Seksenli yýllarda Nietzsche çalýþmalarýný büyük bir yalnýzlýk içersinde tanýnmayan ve okunmayan bir yazar olarak sürdürür. Aþýrý yalnýzlýðý ve kabul görmüyor oluþu kendisi için gitgide daha dayanýlmaz bir hâl aldýðý için, kendisinden beklentileri arttýrdý. 1888�de Danimarkalý Musevi eðitimci Georg Brandes, Kopenhagen Üniversitesinde Nietzsche�nin felsefesi ile ilgili ilk derslerini vermeye baþlar. Ne yazýk ki, bu biraz gecikmiþ bir giriþimdi. Gerçi o yýllarda Nietzsche dört kitap yazdý, ama ilk kopukluk belirtileri de ortaya çýktý. Büyük bir düþünürdü ve bunun farkýndaydý: Dünyanýn da bunu bilmemesi imkânsýzdý. -Ecco Homo- adlý eserinde -Böyle Buyurdu Zerdüþt- hakkýnda þöyle yazar: -Buna benzer bir þekilde hiçbir zaman yazýlmadý, hissedilmedi ve acý çekilmedi...- - Eleþtiriyi ve inanýlýrlýðý aþan bir ifade. Bu yetmiyormuþ gibi, bunu bir de þu baþlýklarla yazýlan bölümler izler: -Neden bu kadar bilge olduðum-, -Neden bu kadar iyi kitaplar yazdýðým- ve -Neden bir yazgý olduðum-. Bu bölümlerde alkolü eleþtirir, yaðý alýnmýþ kakaoyu över ve kendisinin geliþtirdiði dýþkýlama yöntemlerini tavsiye eder. -Zerdüþt-ün tumturaklý ve sisli havasý tekrar su yüzüne çýkar, üstelik bu defa çok büyük boyutlarda: Cinnet olarak. Ocak 1889�da sonu hýzla yaklaþtý ve onu yakaladý. Nietzsche Turin�de bir cadde üzerinde yürürken birden fenalaþarak yýðýlýr. Düþerken feryatlarla, az önce kýrbaç yemiþ bir fayton atýnýn boynuna sarýlýr. Nietzsche oteline götürülür. Oradan Cosima Wagner�e (-Seni seviyorum Ariadne-), Ýtalya Kralýna (-Sevgili Umberto�m... tüm antisemitistleri vurdurtacaðým-.) ve Jacob Burckhard�a (ki burada -Diyonisos- diye imza atar) kartpostallar gönderir. Burckhardt olup bitenleri anlar ve Nietzsche�nin bir arkadaþýna haber verir. O da gidip onu Turin�den alýr. Nietzsche bunama geçiriyordu ve bir daha saðlýðýna kavuþamayacaktý. Durumu günümüzde dahi iyileþtirilemez olurdu: Aþýrý çalýþma, yalnýzlýk ve çektiði acýlardý bundan sorumlu olan, ama en çok da ona bulaþan frengi. Bu hastalýk, -beyin felcine- neden olan üçüncü evresine ulaþmýþtý. Bir sanatoryumda kýsa süre yattýktan sonra annesinin refakatýna verilir. Nietzsche artýk kendi halinde uysal biriydi ve zamanýnýn çoðunu kasýlýp kalýr bir durumda geçiriyordu. Düþüncelerinin berraklaþtýðý bazý anlarda geçmiþ hayatýyla ilgili þeyler hatýrlýyor gibiydi. Bir gün birisi ona bir kitap uzattýðýnda þöyle dedi: -Ben de iyi kitaplar yazmadým mý?- Annesi 1897�de öldüðünde bakýmýný kýz kardeþi Elisabeth Förster-Nietzsche üstlendi. Nietzsche�nin emanet edilmesi gereken son insan oydu. Kýz kardeþi, tanýnmýþ bir Yahudi düþmaný ve baþarýsýz bir öðretmen olan Bernhard Förster ile evliydi. Nietzsche onu insan olarak ve düþünceleri nedeniyle küçümsüyordu. Förster, Nueva Germania olarak adlandýrdýðý -ari- bir koloni kurmak üzere Sachsen�de bazý köylü ailelerini kandýrýp Paraguay�a götürmüþ, sonunda köylüleri dolandýrýp intihar etmiþti. (Nueva Germania�dan geri kalanlarý günümüzde de Paraguay�a gidip görmek mümkün. -Efendi-Irk- ise bugün oradaki yerliler gibi yaþýyor ve sadece sarý saçlarýndan ayýrt edilebiliyor.) Elisabeth Almanya�ya dönüp aðabeyinin bakýmýný üstlendiðinde, onu önemli bir þahsiyet yapmaya karar verdi. Nietzsche�yi alarak, bir Nietzsche Arþivi kurmak niyetiyle, Schiller ve Goethe�nin yaþadýðý kent olarak belirli bir üne sahip olan Weimar�a taþýnýr. Ardýndan onun yayýnlanmamýþ yazýlarý üzerinde oynar ve onlara Yahudi düþmanlýðý yansýtan ve kendisini öven unsurlar katan eklemeler yapar. (Üzerine eklentiler yapýlan bu yazýlar -Güç Ýstemi- adýyla yayýnlanýr. Ancak Nietzsche uzmaný Walter Kaufmann daha sonralarý Elisabeth Förster-Nietzsche�nin yaptýðý o saçma eklentileri ayýrt etmeyi baþarýr ve bizlere Nietzsche�nin be en ilginç ve anlamlý kitabýný gerçek tarafýyla sunar.) Nietzsche, doðasýný çok doðru kehanetlerle tanýmladýðý yirminci yüzyýlýn baþýna kadar hayatta kaldý. O kocaman býyýklý, üzünç verici, bezgin ifadeli ve kim olduðunu artýk bilmeyen adam, 25 Aðustos 1900�de öldü. O sýralarda eserleri, tüm hayatý boyunca beklediði yankýyý buldu. Ünü çok hýzlý bir þekilde yayýldý. Üzerinde etki býraktýðý ve yirminci yüzyýlýn önemli þahsiyetleri olan insanlar arasýnda Freud, Rilke, Yeats, Strindberg, O�Neil, Shaw, Mann ve Conrad da bulunuyor. Naziler onu resmi filozoflarý olarak ilân etmeye çalýþtýklarýnda ve Hitler, Weimar�daki Nietzsche Arþivinin önünde Elisabeth Förster- Nietzsche�nin elini öptüðünde, çýldýrmanýn ve cinnetin krallýðýna ayak atanlar bu kez Nietzsche�nin felsefesi deðil, Nazilerdi. Nietzsche açýkça þöyle dedi: -Elbette henüz, �Alman Varlýðý� coþkunluðuna ulaþmadým. Bu �üstün� ýrký saf tutma isteðine ise daha da uzaðým. Tam tersine, tam tersine-.- Nietzsche, günün birinde ünlü bir adam olacaðýndan daima emindi, ama dünyanýn, ama dünyanýn kendisini nasýl biri olarak deðerlendireceðini tam olarak kestiremiyordu (ve bunda da haklýydý.) -Günü birinde beni aziz ilân etmelerinden çok korkuyorum... Ben aziz biri olmak istemiyorum, öyle olmaktansa, soytarý olmayý yeðlerim...-
-------------
|
Mesajı Yazan: Hawk
Mesaj Tarihi: 18-10-2006 Saat 09:26
Nietzsche'nin Gençliði
Nietzsche'nin babasý rahipti. Ana tarafý da, baba tarafý da, kaç göbek rahip yetiþtirmiþti. Kendisi de son nefesine kadar bir vaizci kalmýþtýr. Hýristiyanlýða saldýrmasýnýn nedeni, kendisinde de Hýristiyanlýk rûh ve ahlâkýnýn var oluþuydu. Felsefesi kibarlýða, acýmaya ve barýþa olan eðilimini ýlýmlaþtýrmak ve dengelemek için karþýt bir davranýþtý. Cenovalýlar ona, II Santo (aziz) diyerek en son hareketi yapmýþlardý. Annesi, Ýmmanul Kant'ýnki gibi, sofu ve iffetli bir hanýmdý. Nietzsche de, kötü bir ayrýcalýk, sonuna kadar sofu ve iffetli kalmýþtý. Sofuluða saldýrýsý da bundandý belki. Bu iflâh olmaz aziz, ne kadar da çok günahkâr olmaya heves ediyordu! Nietzsche 15 Ekim 1844'de, Prusya'nýn Röcken þehrinde doðdu. Doðrum tarihi, tahttaki IV. Frederick William'ýn doðum günüyle aynýydý. Krallýk ailesinin birçok üyesine öðretmenlik yapmýþ olan babasý, vatanseverlik belirtisi olarak, çocuðuna kralýn adýný koydu. "Hiç olmazsa, doðum günümün seçilmesinde bir isabet vardý, doðum günüm, çocukluðum boyunca her bir bayram havasý içinde geçti." Babasýnýn erken ölümü, onu evdeki sofu kadýnlarýn kurbaný yaptý. Bu hanýmlar, onu kadýnsý bir incelik ve duyarlý içinde yetiþtirdiler. Kuþ yuvalarýný bozan, bahçeleri yaðma eden askercilik oynayan, yalan söyleyen çocuklarý sevmiyordu. Okul arkadaþlarý, ona "küçük rahip" diye ad takmýþlardý. Ýçlerinden bir köþeye çekilip Kutsal Kitap'ý okumak, en büyük zevkiydi. Baþkalarýna zamanlarsa, dinleyicilerinin gözlerinden yaþlar akýtýyordu. Gizli, sinirli bir stoacýlýðý ve gururu vardý: Mutius Scaevolo'nýn hikâyesine inanmadýðýný söyleyen okul arkadaþlarýnýn karþýsýna geçip, avcu içinde bir deste kibriti yakmýþ, sönünceye kadar da elinden atmamýþtý. Tipik bir olaydý bu: Kendini ideal bir erkek durumuna getirmek için, ömrünü, güçlenecek, saðlýklý olacak fiziksel yollar aramakla geçirmiþtir. "Ben her ne deðilsem, o Tanrý ve erdemdir iþte." On sekizinde, Tanrý'ya olan inancýný yitirdi. Hayatýnýn geri kalan bölümünü yeni bir tanrý aramakla geçirecekti. Sonunda aradýðýný 'Üstün Ýnsan'da bulduðunu sandý. "Bu deðiþikliðe kolay alýþtým," demiþti sonradan. Ama kendini kolayca aldatmasýný bilirdi. O yüzden, kendi hayatý hakkýndaki sözlerine pek güvenilemez. Bütün parasýný bir tek atýþýna baðlayýp da kaybeden biri gibi acý, alaycý olmuþtu. Din, hayatýnýn can damarýydý. Oysa, þimdi hayat boþ ve anlamsýz geliyordu ona. Bir ara Bonn'da ve Leipzig'de, kolejli sýnýf arkadaþlarýyla cümbüþlere katýldý. Hattâ sigara ve içki içmek gibi erkekçe davranýþlara uyabilmesini güçleþtiren titizliðini bile yendi. Ama çok geçmeden þarap, kadýn ve tütünden nefret etti. Vatanýnýn ve çaðýnýn bira mutluluðuyla alay ediyordu. Bira ve pipo içen kimseler bir þeyi duru algýlayamazlar, ince düþünemezlerdi. Tam bu sýrada, yani 1865'te, eline Schopenhauer'in "Ýstem ve Fikir Olarak Dünya" adlý kitabý geçti. "Bu kitap, içinde dünyayý, hayatý ve kendi yaratýlýþýmý korkunç bir ihtiþamla yansýmýþ gördüðüm bir aynaydý," diyordu. "Sanki Schopenhauer yalnýzca benim için yazmýþtý. Coþkusunu duyuyor, onu karþýmda görür gibi oluyordum. Her satýrda bir özgeçi, bir katlanýþ, bir boyun eðiþten söz ediyordu." Schopenhauer'in felsefesinin karamsarlýðý, düþüncesini ömrü boyunca etkileyecekti. Yürekten mutsuz bir kiþiydi, sinir sistemi sanki acý çekmesi için dikkatle plânlanmýþtý. Tragedyayý hayatýn kývancý olarak yüceltmesi de, kendi kendini aldatmalarýndan biriydi. Ancak Spinoza ya da Goethe kurtarabilirdi onu. Temkinlilik (aequanimitas) ve Kader Aþkýný (amor fati'yi) vazetmesine raðmen, uyguladýðý yoktu. Bilgelik sükûneti ve dengeli zihin durgunluðu nedir bilmemiþti. Yirmi üç yaþýnda askere yazýldý. Miyop oluþu ve dul bir kadýnýn tek oðlu olduðu için, askerlikten muaf tutulmak hoþuna gidecekti. Ama ordu yine de çaðýrdý onu. Sadowa ve Sedan'ýn büyük günlerinde, top dolduracak filozoflara da gereksinme vardý. Bununla birlikte, attan düþerek göðüs kaslarýný zedelediði için, kendisinden yararlanýlamadý. Ömür boyunca bunun acýsýný çekecekti. Askerlik deneyi o kadar azdý ki, ordudan ayrýldýðýnda, bu konu ile ilgili bilgisi, girdiði zamankinden farksýzdý. Kumanda etmek, buyruk dinlemek, acýlara katlanmak ve sýký disiplin. Bu Sparta düzeni, her þeye raðmen, hayâlini okþuyordu ama, böyle düþünmesi de artýk idealini gerçekleþtirmek zorunda olmayýþýndandý. Askerliðe tapmasý, bozuk saðlýðý yüzünden asker olamayacaðý içindi. Bunun üzerine, ters kutba yöneldi. Bir dinbilimcisinin akademik hayatýný seçti. Savaþçý olacaðýna, profesör oldu. 25 yaþýndayken, Basle Üniversitesinde klâsik filoloji kürsüsüne atandý. Güven altýndaki bu uzaklýðýndan, Bismarck'ýn kanlý alaylarýna hayran kalabilirdi. Oturduðu yerde çalýþmak zorunda oluþuna, garip bir þekilde esef ediyordu. Kahramanlýkla ilgisi yoktu bunun. Bir yandan týp gibi pratik ve faal bir meslek seçmiþ olsaydým, diye düþünüyordu. Öte yandan müzikle etkileniyordu. Piyanistliði vardý, sonatlar bestelemiþti. "Müziksiz hayat, yanlýþ bir þey olurdu" diyordu. Basle yakýnýndaki Tibschen'de, müzik devi Richard Wagner, baþka birisinin karýsýyla yaþamaktaydý. Wagner 1869'da gelip Noeli geçirsin diye, Nietzsche'yi çaðýrdý. Nietzsche geleceðin müziðine coþkuyla bakýyordu, Wagner'deki bilgin havasý da hoþuna gidiyordu. Büyük bestecinin büyüsü altýnda, ilk kitabýný yazmaya baþladý. Ýlkin Yunan dramýný iþleyecekti. Sonu da 'Nibelunglarýn Halkasý' ile bitecekti. Sessizlik içinde, kalabalýðýn gürültüsünden uzak bir yerde yazmak için Alplere gitti. Oradayken 1870'de, Almanya ile Fransa'nýn savaþa girdiðini öðrenince durakladý. Yunan rûhu ile bütün þiir, dram ve felsefe perileri ve müzik, kutsayan ellerini ona doðru uzatmýþtý. Ama vatanýnýn çaðrýsýný duymazlýktan gelemiyordu. Burada da þiir vardý. "Karþýmýzda devlet var," diyordu. "Baþlangýcý insana utanç verici. Çünkü devlet, insanlarýn çoðu için kurumak bilmeyen bir acý kuyusu, ikide bir buhranlara salarak onlarý tüketen bir alev. Ne var ki, çaðýrmaya görsün , rûhlarýmýz kendilerini unutuyor; kanlý çaðrýsýna yýðýnlar koþa koþa gidiyor, kahraman oluyorlar." Frankfurt'ta cepheye giderken, gösteriþli þakýrtýlarla þehirden geçe bir süvari birliði görmüþtü. Bütün felsefesini yaratacak hayâlin ve görüntünün o an doðduðunu söylemektedir. "En güçlü ve en yüksek Hayat Ýstemi'nin, sefil bir var oluþ mücadelesinde deðil, Savaþ isteminde, Güç Ýsteminde, Yenmek Ýsteminde olduðunu duydum ilk defa." Gözünün iyi görmemesi, cephede askerlik yapmasýný engellemiþti. Saðlýk iþlerinde çalýþmakla yetinmek zorunda kaldý. Çevresinde savaþýn dehþetini gördüyse de, kanýn gövdeyi götürdüðü dövüþ alanlarýndaki vahþîliði gözleriyle görmedi. Çekingen rûhu, bunu sonradan yaþantý eksikliðinin verdiði hayâl yoðunluðuyla idealleþtirecekti. Saðlýk durumu, sýhhiye eri olarak iþ görmek için bile, iyi deðildi. Kan göremiyordu. Hastalandý, bitkin bir durumda evine gönderildi. O günden sonra Shelley'in sinirlerine ve Carlye'ýn midesine sahip olacaktý: Bir savaþçý zýrhý altýnda genç bir kýz rûhu.
Kaynak: Felsefenin Öyküsü - Will Durant Türkçesi: Ender Gürol
FRIEDRICH WILHELM NIETZSCHE (1844-1900)
15 Ekim 1844�de Röchen�de doðdu. Prusya kralý IV. Friedrich Wilhelm�in adý verilen NIETZSCHE Protestan din adamlarýnýn yetiþtirdiði dindar bir ailenin oðluydu. Babasý ölünce annesi, kýz kardeþi, anneannesi ve iki teyzesiyle Naumburg�a yerleþti (1850). 1858�de burs kazanarak Almanya�nýn önde gelen Protestan yatýlý okulu Schulpforta�ya yazýldý. Üstün baþarý gösterdiði bu okulda Eski Yunan ve Roma klasikleri üzerine temel bir eðitim aldý. 1864�te mezun olunca ilahiyat ve klasik filoloji okumak ve aile geleneðine uyarak papaz olmak üzere Bonn Üniversitesi�ne gitti. Ama bu arada ünlü filoloji bilgini Friedrich Wilhelm Ritschl�in de etkisiyle klasiklere duyduðu ilgi aðýr bastý. Bu arada müzikle de ilgilenerek Robert Schumann�ýn etkisinde romantik kompozisyon çalýþmalarý yaptý. 1865�de Ritschl�in de ardýndan Leipzig Üniversitesi�ne geçti ve Ritschl�in yönettiði Rheinisches Museum dergisinde yazýlarý yayýnlanan diplomasýz tek kiþi oldu. Leipzig yýllarýnda Arthur Schopenhauer�in felsefesini derinlemesine inceledi. Richart Wagner ile tanýþtý ve onun müziðine hayranlýk derecesinde ilgi duydu. 1869�da Ýsviçre�nin Basel Üniversitesi�nden klasik filoloji profesörlüðüne aday göstermesi istenen Ritschl, bu göreve henüz akademik unvaný olmayan öðrencisi Nietzsche�yi önerdi. 1869�da Leipzig Üniversitesi�nin sýnav tez koþulu aramadan yalnýzca yazýlarýna dayanarak doktor unvaný verdiði Nietzsche Basel Üniversitesi�ne öðretim görevlisi olarak atandý. Ertesi yýl Ýsviçre vatandaþý oldu ve öðretim üyeliðine yükseldi. Fransýz-Alman savaþý baþlayýnca üniversiteden izin alarak Aðustos 1870�te gönüllü sýhhiye eri olarak cepheye gitti. Ama dizanteri ve difteriye yakalanýnca Ekimde Basel�e döndü. Daha 1871�de bozuk saðlýðý yüzünden aðýr öðretim yükünü taþýmasý güçleþti. 1876�da bir yýllýk izin aldý; 1879�da da görevinden ayrýldý. Basel Üniversitesi�nden malulen emekli sayýlarak maaþ baðlandý. Nietzsche profesörlüðü sýrasýnda klasik filoloji çalýþmalarýndan uzaklaþarak felsefeye yöneldi. Bu arada Basel�de dost olduðu kültür tarihçisi Jacob Burckhardt�ýn görüþlerinden etkilendi. Nietzsche 1889�un ilk günlerinde zihinsel yetilerini tümüyle yitirdi. Bir eski dostuna yazdýðý çýlgýn mektuplar sayesinde Torino�da olduðu saptandý ve bakým altýna alýndý. Çýldýrmasýnýn nedeni öðrencilik yýllarýnda yakalandýðý frenginin ilerleyerek üçüncü evreye girmesine baðlandý. Ýzleyen 11 yýl boyunca bitkisel denebilecek bir yaþam sürdü; hiçbir þey yazmadý. Ve Nietzsche'nin bu ýztýrap dolu hayatý 25 Aðustos 1900'da sona erdi. Kaynak: kimkimdir.gen.tr ...................................*.............. ..................... * *
NIETZSCHE'nin HAYATI
Alman filozofu (Röcken 1844-Weimar 1900). Babasý ölünce annesiyle birlikte Naumburg'a göç etti. 1858'de Pjorta Koleji'ne girdi, küçük yaþtan gelen dün alýþkanlýðýyla içine kapanýk, din kitaplarýyla baþbaþa günlerini. Zamanla dinden uzaklaþtý, din adamý olmaktan vazgeçerek 1864'de Bonn Üniversitesi'nde, Klasik Filoloji bölümüne girdi. 1866'da Leibzig Üniversitesi'nde çalýþmalara baþladý. Chopenhauer'in -Ýstenç ve Tasarým Olarak Dünya- adlý eserinden etkilendi. 1867'de Prusya Ordusu'na yazýldý. Kendini þiire ve müziðe verdi. Bu sýrada Richard Wagner ve F. Liszt'in kýzý Cosima ile dostluk kurdu. Hölderlin'e yakýnlýk duydu. 1869'da Basel Üniversi'nde Yunanca profesörü olarak atandý. 7 yýl süren bu dönemi, Nietzsche'nin yoðun çalýþmalara, doðaya, þiir ve müziðe kendini verdiði dönemdir. Eski Yunan felsefesini, edebiyatýný okuyup, araþtýrdý. 1870'te Ýsviçre uyruðuna girmesine karþýn, Almanya-Fransa Savaþý'nda Prusya Ordusu'nda gönüllü hastabakýcý olarak çalýþmaya gitti. Ne var ki bedensel zayýflýðý, kan görmeye dayanmasýný engelleyince hastalanarak Basel'e döndü. 1871'de ilk kitabýný yayýnladý -Müzik Die Geburt der Tragödie aus dem Geiste der- (Tragedyanýn Müziðin Ruhundan Doðuþu). Ýtalya'ya geziler yaparken, yoðun çalýþmalarýný sürdürdü: -Unzeitgemösse Betrachtungen (Çaða Uymayan Düþünceler). 1876'da hastalanýnca izin aldý. Sorrento'ya yerleþti, 1877'de göreve döndü. 1878'de -Menschliches, Alzummenschliches- (Ýnsanca, Tümüyle Ýnsanca) adlý eserini yayýnladý. Saðlýðý yeniden bozulunca üniversiteden emekli oldu (1879). Bundan sonraki çalýþmalarýyla özgün felsefesi ortaya çýktý. 1889 Ocak baþlarýnda kriz geçirdi. Jena'da bir saðlýk evine yerleþtirildi. Annesi ve kýz kardeþi bakýmýný üstlenerek Naumburg'a götürdüler. 1897'de annesinin ölümü üstüne, kýz kardeþi Elisabeth onu Weiman'a götürdü. Burada da hiçbir iyileþme göstermedi, 25 Aðustos 1900'da öldü.
-------------
|
|