Bilginin Adresi Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası > Spor > Futbol Genel
  Aktif Konular Aktif Konular RSS - Ugan: "Futbol izlemeyi sevmiyorum"
  SSS SSS  Forumu Ara   Events   Kayıt Ol Kayıt Ol  GiriÅŸ GiriÅŸ

Ugan: "Futbol izlemeyi sevmiyorum"

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj
Hawk Açılır Kutu Gör
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 07-03-2006
Konum: Turkiye
Status: Aktif DeÄŸil
Points: 1700
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Thanks (0) Thanks(0)   Alıntı Hawk Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Ugan: "Futbol izlemeyi sevmiyorum"
    Gönderim Zamanı: 10-05-2006 Saat 01:32

Ugan: "Futbol izlemeyi sevmiyorum"

Hırs, azim ve mücadele Sabri Ugan’ı anlatan en iyi kelimeler. 1980 Moskova Olimpiyatları’na gitme isteği sırasında tohumları atılan spikerlik sürecinde birçok engeli aştı. İstanbul’da kalarak hafta içi bir ilaç şirketinde mümessil olarak çalışan ve hafta sonları da medyada iş kovalayan Sabri Ugan şimdi istediği mertebeye gelmiş durumda. Telegol gibi fenomen olmuş bir spor programını sunan, Şampiyonlar Ligi’ndeki maçlara ayrı bir renk katan Star TV Spor Spikeri Sabri Ugan Superspor.com Editörü Ahmet Sivaslı’nın sorularını yanıtladı...


- Mesleğe nasıl başladınız? Spikerliğe kadar yaşadığınız süreç nasıldı?

Masal gibiydi. Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde avukat ya da gazeteci olmak isteyen bir genç varmış. Avukatlığa puanı tutmamış. İşletme okumuş ama gazeteciliğin peşini de hiç bırakmamış. Sonra Allah yardım etmiş, şans yüzüne gülmüş. Önce gazeteci olmuş ardından da spor spikerliği şansını iyi kullanmış ve buralara kadar gelmiş.

1979 yılında İskenderun Demir Çelik Lisesi’nde okurken Rus arkadaşlarım vardı. O zaman da bir yıl sonra Rusya’da Olimpiyatlar düzenlenecekti. Rus arkadaşlar da hadi hep beraber Rusya’ya gidelim Olimpiyatları izleyelim dediler. Ben de hemen aileme başvurdum. Moskova’ya gidip Olimpiyatları izlemek istediğimi söyledim. Babam da dedi ki bana hala aklın bir karış havada. Ben de dedim ki bir gün gelecek ben dünyadaki bütün büyük spor organizasyonlarını takip edeceğim. Siz de beni gururla izleyeceksiniz.

Aslında bu işin tohumları 1979 yılında ekildi. 1984’te üniversite bittikten sonra memleketim olan Adapazarı’na geldik. Bir gün gazete okurken Sakarya Gazetesi’nde "Bizimle çalışmak ister misiniz?" diye bir ilan gördüm ve hemen başvurdum. Bir haber verdiler ve benden yazmamı istediler. Ben de yazdım ve çok beğendiler. İş başladıktan 15-20 gün sonra gazetenin sahibi beni aradı ve "Spor Müdürü oluyorsun" dedi. 1986’da Adapazarı’nda bu işin en üst noktalarından birisindeydim ama aklımda İstanbul’a gitmek vardı. Ancak İstanbul’a gitmek de herşeye sıfırdan başlamak demek olacaktı.

MÜMESSİLLİKTEN SPİKERLİĞE

Benim kafamdaki meslek gazetecilikten öte spikerlikti. Çünkü iyi konuştuğumu biliyordum. Dili de iyi kullanıyordum. 86’da TRT’nin sınavlarına girdim ama kazanamadım. Sonra Star’ın bir deneme çekimine girdim yine olmadı. Daha sonra İstanbul’a taşınıp bir ilaç fabrikasında mümessil olarak işe başladım. Hafta sonları da bu tür işleri kovalıyordum. O zamanlar Kanal Market kuruluyordu. Yanımda da Cenk Koray vardı rahmetli. Ben spikerlik istiyordum ama onun yerine oyunculuk yaptım. Çok da istediğim birşey değildi. Daha sonra özel radyoların sayısı arttıkça teklifler de gelmeye başladı. Adapazarı Belediye Radyosu'ndan beni çağırdılar. Hem de çok iyi para teklif ettiler. İstanbul’da aldığım paranın yaklaşık 3 katına döndüm ben Adapazarı’na. 1993’te Sakaryaspor’un maçlarını anlatıyordum.

İstanbul medyası ile çevrem yavaş yavaş oluşmaya başlamıştı. Bazı gazeteci büyüklerim bana "Oğlum sen çok iyisin. Niye İstanbul’a gitmiyorsun?" diye tavsiyelerde bulunuyorlardı. Ben de daha zamanı olduğunu düşünüyordum. Belediye seçimlerinden sonra ben de istifa ettim. 1 yazı tatil olarak geçirdim. Ve sevgili Kadri Ortaç beni elimden tutup Kanal 6’ya Faik Çetiner’in yanına götürdü. Yazın kuvvetli mi benim spikere ihtiyacım yok dedi. Ben de kuvvetli deyip girdim çünkü bir yerlerden girmek gerekiyordu.

"MUHTEMELEN BİR TEK ANNEM SEYRETMİŞTİR"

Murat Özarı ile Serhat Ulueren’in bir iddiası vardı. Havuza atlama iddiası "Bizim Stadyum" programında. Ben de ortaya geçip anons yaptım o programda. Sonra milli takımımız İsviçre ile oynayacaktı. Faik Ağabey de bana dedi ki bu maçın özeti bizde yayınlanacak. Sen de çıkar sunarsın. Ben de sundum. Muhtemelen bir tek annem seyretmiştir. Çünkü gece saat 02:30’da yayınlandı. Ama o andan sonra dünya beni seyretmiş gibi hissettim kendimi. Daha sonra Final diye bir program yaptık. O programda performansım arttı. O sıralarda da Star TV’de bir açık olmuş. Büşah Gencer de beni aradı. Ben de kabul edip Star TV ile anlaştım. 1996 Eylül’de başladım ve hala Star’da devam ediyorum.

- Telegol’ü sunmaya başladınız. Sizce Telegol size nasıl bir vizyon kazandıyor?

Telegol kesinlikle bir vitrin ama Telegol biraz da bıçaksırtında gitmek gibi birşey. Her iki tarafa da düşebilirsiniz. Enteresan bir prorgam. Kolay kolay anlatabilecek bir program değil. Önemli olan Telegol’de kişiliğini koruyabilmek. Ben kendi adıma kişiliğimi koruduğuma inanıyorum. Mümkün olduğu kadar yoruma kaçmıyorum. Yorumcuların kontrollerini kaçırdığı zamanlarda müdahele ediyorum. Ben de futbol adamıyım benim de fikirlerim var ve ben de zaman zaman fikirlerimi ortaya koyuyorum. Telegol’deki sunuculuğumu seviyorum.

- Hiç bırakmak istediğiniz bir durum oldu mu?

Hayır hiç olmadı. Telegol’ü seversiniz sevmezsiniz ama Telegol bir fenomendir. Telegol’ü sunuyor olmak bu meslekte herkesin yakalayabileceği bir şans değildir. Beni bu noktaya getiren insanlara teşekkür ediyorum. Bu konuda bırakmayı hiç düşünmedim ama ben Telegol’e haksızlık yapıldığı kanısındayım. Telegol birçok üniversiteye, meslek yüksek okullarına gidiyor. Ama buralardan Telegol’e herhangi bir eleştiri yok. Telegolü seven büyük bir kitle var. Zaten bizim programımızın formatı farklı. Bu Telegol ki neleri ortaya çıkardı.

"ADNAN AYBABA’YA BAZEN HAKSIZLIK YAPILDIĞINI DÜŞÜNÜYORUM"

- Telegol’de tepki çeken yorumcular da var, başta Adnan Aybaba olmak üzere... Bunu nasıl değerlendiiryorsunuz?

Ben yorumcuları bir format üzerinde değerlendiriyorum. Bu programda herkes fikirlerini ortaya koyuyor. Telegol’de eleştirilen nokta şu: "Bunlar belirleniyor. Rol yapıyorlar. Oyun oynuyorlar." Annem babam bana nezaketi, saygıyı öğretti. Eğer bunlar oyun olsaydı birkaç hafta önce Adnan Aybaba ayağa kalkıp önünü iliklediği zaman ve bana yönelik bir eleştiri getirdiği zaman ben ona bu kadar sert bir cevap verir miydim vermezdim. Ben orada Telegol sunucusunu sorgulatmam. Eğer sorgulanırsa benim orada ağırlığım kalmaz. Ben orada ne Serhat Ulueren’e, ne Ziya Şengül’e, ne Gökmen Özdenak’a ne de Adnan Aybaba’ya ağırlığımı yedirmem. Telegol benim için ağır bir program. Bu arada ben Adnan Aybaba’ya bazen haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Onun yalnız kaldığını görüyorum sert tartışmalar sırasında. Bazen de hak ediyor ama yalnız kalıyor bana göre... Adnan zaman zaman kullanacağı kelimeyi seçemiyor. ‘Siz müzeliksiniz’ dedi mesela ama o cümleden farklı anlamlar da çıkabilir. O zaman da diğer yorumcularımız sinirleniyorlar.

- Şampiyonlar Ligi gibi dünyanın en önemli organizasyonlarından birini anlatmak nasıl bir duygu?

Olağanüstü bir duygu. Bazı şeyler vardır kelimerlele ifade edilemez. Ben bizim mesleğimin Türkiye’de yeterli saygı gördüğüne inanmıyorum. Ve her geçen gün bize, işimize gösterilen saygı azalıyor. Superspor.com’da senin yaptığın bir röportajda Melih Şendil Diyarbakır’da maç anlatan bir spikerin şartlarından bahsetmişti. Biz şampiyonlar Ligi’ne gitiğimizde saygının ne demek olduğunu görüyoruz. Herkes saygı gösteriyor, oturacağınız yer hazır, bir dediğiniz iki edilmiyor, herkes mükemmel ilgi gösteriyor. Şimdi bütün bunlardan sonra -özel bir durum mazereteniz yoksa eğer- maçlardan o zevki tadamamanız imkansız bir hal alıyor. Ama herkesin farklı bir görüşü var tabii ki bazıları anlatımımı sever bazıları da sevmez.

- Karşılaşmalara nasıl hazırlanıyorsunuz? Hangi kaynaklardan yararlanıyorsunuz?

Ben çok fazla bilgiye dayalı maç anlatmayı tercih etmiyorum artık. Ama kaynak ver diyorsan reklam olsun diye asla söylemiyorum Superspor.com’da maç günlerinde o maç hakkında detaylar yazıyorsunuz. Onları mutlaka takip ediyorum. Futbolcuların kendi performanslarını gösteren Soccerassociation’ı takip ediyorum. Eksisozluk’u beğenerek okuyorum ama bazı şeylerin sağlamasını yapmak gerekiyor. Net bilgi olarak görmüyorum. Oradan bazı ifadeler kullanıyorum. Villarreal - Arsenal maçında Eksisozluk’de Villarreal yazan sarı deniz altılar ifadesini kullanmıştım. Ve internette kulanılan bir ifade olduğunu ilettim. Ve bilgi değil, espriye yorumlayarak verdim bu bilgiyi. Ama yine aynı sözlükte benim bilgisizliğimden dem vurup ünlü bir müzik grubundan esinlediğimi ifade etmişler. Onların fikri, eleştiri bana ama onların fikrine eleştiri. Mükemmel yazarları var ama eleştirilerin boyutunu biraz abartıyorlar diye düşünüyorum.

"FUTBOL MAÇI İZLEMEYİ SEVMİYORUM"

- En beğendiniz lig hangisi?

Premier Lig tabii ki. Orada futbol adına herşeyi bulabilirsiniz. Birçok takımın sadece uzun toplarla oynanan İngiliz ekolünden sıyrılıp yeni sistemler geliştirmeleri oyunun seyir zevkini artırdı. Ama Chelsea bu dengeyi bozdu heyecan anlamında. Bu sene İngiltere’de inanılmaz bir rekabet yaşandı. Altlarda, Avrupa kupalarına katılma yarışında çok zevkli maçlar izledik. Ne yazık ki İtalya’dan ve İspanya’dan zevk almıyorum. Aslında ben maç anlatmayı seviyorum, televizyonda maç izlemeyi değil. Ama voleybolu, Formula 1’i izlemekten inanılmaz keyif alırım.

- Beğendiğiniz futbolcular kimler?

Xavi hayranıyım. Barça’nın alt yapısından geldi. Ronaldinho, Deco gibi şöhret olmadı. Tam bir görev adamı. Arsenal’de Eboue, Toure ikilisine hayranım. İnanılmaz keyif veriyor bana. Dennis Bergkamp hayranıyım. Ronaldinho da dahil ben Dennis Bergkamp kadar spektaküler hareket yapan ve sonuca giden bir futbolcu görmedim. Çok severim. Hatta jeneriklere geçecek bir hareketi vardır. Ondan başka kolay kolay birisi yapamaz o hareketi.

- Spikerlere gelen tepki hangi konular üzerine yoğunlaşıyor?

Spikerlere eleştiriler telaffuz üzerine yoğunlaşmış durumda. Hiçbir Fransızın ismini fransızlar gibi söyleyemeyiz. Yukarıda bir futbolcuya başka şekilde telaffuz edilirken güneyde başka şekilde telaffuz ediliyor. Spikerin bir futbolcunun ismini yanlış söylemesine takıp ta kendilerini maçın zevkinden mahrum etmesinler. O spiker yanlışını öteki maçta düzeltir mutlaka. Belki de onlar yanlış biliyorlardır. Olamaz mı yani? Yeter ki kural hatası yapmasın spiker. Ofsayttan ağlarla buluşan top gol olarak değer kazanmadıysa bunu 2 dakika sonra söylemesin spiker. İyi spiker 10 saniye içerisinde ne karar verildiğini söyler.

Öte yandan şunu da ekleyeyim; Önemli rekorlardan birisi de bendedir. Uzun sürede kırılacağını düşünmüyorum. Bir Türk takımının Şampiyonlar Ligi’nde iç sahada benim kadar galibiyetini anlatan bir spiker yoktur. Galatasaray ile 10 maçta 9 galibiyet 1 beraberlik. Beşiktaş’la 2 kez galibiyet yaşadım, Göteborg ve P.S.G maçlarıydı. Hakikaten Türk takımları meslek hayatımda bana çok güzel maçlar verdiler. Mesela ben Chelsea - Beşiktaş maçı gibi bir atmosfer yaşayıp yaşamayacağımı bilmiyorum. Manchester - Fenerbahçe maçı da aynı şekilde. Çok güzel duygular yaşadım.

- Yüzlerce maç anlattınız. Birçok ilginç anınız vardır mutlaka...

Finlandiya - Türkiye maçı Helsinki’de... Ben maçı anlatıyorum. Kumral, mavi gözlü olarak Türk normalarına uyan bir adam değilim ben. Abidin Aydoğdu da TRT’den diğer kulübeden anlatıyor. Ben maç anlatırken bir baktım kapı açıldı. 3-4 kişi bana baktılar ve aralarında ‘Yok yok bu Türk değil!’ diye konuştular ve kapıyı kapatıp gittiler. Benim ondan sonraki gelişmelerden haberim yok. Sonradan öğrendim. Abidin Aydoğdu’nun odasına girmiş bu protestocular ve yayını bölmek istemişler. O sırada da hemen TRT yayını kesmiş. Benim Türk olduğumu düşünseler yayını kesip istedikleri mesajı vereceklerdi.

"OĞLUM KOYU BİR BEŞİKTAŞ TARAFTARIDIR"

- Hangi takımı tutuyorsunuz?

Türkiye’de bir spikerin mikrofon karşısına çıktığı anda bir takımı tuttuğuna inanmıyorum. Bir spikerin tuttuğu takımı söylemesini de doğru bulmuyorum. Ama şunu söyleyebilirim sevgili oğlum Doruk Ugan koyu bir Beşiktaş taraftarıdır. 7-8 tane forması vardır evde. Beşiktaş Koleji'nde okuyor ve aynı zamanda Beşiktaş’a kaleci olacağım diyor. Seyrederken ayağa kalkıp duygularımı dışa vurduğum tek maç olmuştur. Geçen sene ki Beşiktaş - Fenerbahçe maçı. Çok fazla sinirlendim. Çok sakin maç seyreden bir insanım. Takımımızı söylemekle birşey kazanmayız ama kaybedebiliriz. Fenerbahçe - Galatasaray maçından sonra bir taraftar 'Nerde o Sabri Ugan' diye bağırıyordu. Ben bu kadar tarafsız olduğuma inanırken bunu duymak üzdü beni.

- Teşekkürler Sabri Ugan


Röportaj: Ahmet Sivaslı
Foto: Emre Güneş

09.05.2006

Kaynak : SuperSpor.com
Yukarı Dön
GOLDMAN Açılır Kutu Gör
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 08-03-2006
Konum: Türkiye
Status: Aktif DeÄŸil
Points: 895
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Thanks (0) Thanks(0)   Alıntı GOLDMAN Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 10-05-2006 Saat 19:41
iyi güzel paylasaım için tesekkürler
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör



Bu Sayfa 0.176 Saniyede Yüklendi.